Su İdil'in "Anlat Bana" adlı ilk albümündeki "Biraz Durmak Gerek" adlı şarkıyı duyduğumda Koronavirüs'ün bizi durdurmak için planlar yaptığını bilmiyordum.
Su İdil, Psikoloji bölümünden mezun olmuş.
15 yaşında Nardis Genç Caz Vokal Yarışması'ndan kazandığı bursla Polonya'daki Puławy Jazz Workshop'una katılmış.
2015'te aynı yarışmada kazandığı ödülle Türkiye'yi Riga Jazz Stage'te temsil etmiş.
Nardis'te "Teach Me Tonight" ve Badau'da "Exactly Like You" adlı jazz standartlarını söylerken sahneye kilitlenmiştim.
Kendisinden standartları dinlemeye alışkın olduğum için albümdeki Türkçe şarkılarla karşılaşmak sürpriz oldu.
Albüm hazırlık sürecinde müzisyenlerin birbirleri ile neredeyse hiç anlaşmazlık yaşamamaları, çıkardıkları işten fazlasıyla memnun olmaları benim için şaşırtıcı; çünkü yaratıcı süreçlerde kendimden çoğu zaman memnuniyetsiz ayrılıyorum ya da takım arkadaşlarımla -örneğin film çekerken- gerilebiliyoruz.
Albümü beraberce çıkaran ve sıkı dost olan bu ekibe sorularımı bölüştürdüm. Umarım bu günleri atlatırız ve onları sahnede yeniden dinleriz.
Su İdil: Oldukça ürkütücü bir tablo. Herkes gibi ben de zor günlerden geçiyorum. Sanki hepimiz birer radyoyuz, sesi kıssak bile içimizde bir kaygı şarkısı durmaksızın dönmeye devam ediyor gibi. Çok tuhaf bir his. Sağlıkla beraber iş kaygısı var tabii bir de. Pek çok müzisyen arkadaşım gibi benim de bir sürü işim iptal oldu. Sahnede olmayı, müzisyen arkadaşlarımı, dinleyicilerimizi çok özlüyorum.
Su İdil: Şarkı söylemekten zevk aldığımı keşfetmem 10'lu yaşlarıma denk geliyor. Hâlâ çok yakın arkadaşım olan Tuna Kızıltan'ın evinde ufacık bir sahnesi vardı. Sahne dediğime bakmayın yani bir mikrofon iki hoparlördü yanlış hatırlamıyorsam. En büyük zevkimiz o sahnede karaoke yapmaktı. Bolca Beyonce, Christina Aguilera taklitlerinin ardından işi kendi evime taşıdım ve söyleyip kendimi kaydetmeye devam ettim. Baktım popçular gibi söylemek hem yaş itibarıyla ekstra zor hem de hiç kendim gibi hissetmiyorum, her yeni caz söylemeye başlayan insanın tutulduğu parçalardan biri "Fever"ı söylemeyi denedim. Çok rahat hissetmiştim; çünkü birini taklit etmeden en azından belli gırtlak hareketleri için yırtınmadan kendim gibi söyleyebilmiştim.
Su İdil: O günlerden bu albüme yaklaşık on beş sene geçti. Hayranlık duyduğum müzisyenlerin sözlerini harfiyen dinledim. Repertuvarımı geniş tutmaya özen gösterdim. Başta tersi bir tutum takınmış olsam da bir müzik türünü diğerinden üstün görmeden pek çok tarzda deneyimlenmeye çalışarak neyi söylemekten keyif aldığımı yaşayarak öğrenmeye çalıştım. Sahneyi paylaştığım müzisyenleri rehberim bildim ve çalışmayı hiç bırakmadım.
Su İdil: Bu yönümü Onur Aymergen olmasaydı keşfetmem uzun zamanımı alabilirdi. Bestelerinin hissettirdikleri ve kendi yaşadıklarım birleşip söz oldular. Terapi gibi bir süreçti benim için.
Şiir yazıp besteleyebilen söz yazarlarından değilim, en azından şimdilik. Müziği duyarak üstüne yazmak hem prozodi olarak daha güvenli geliyor hem de hissiyat olarak daha çok şey çıkarıyor içimden. Bunu Çağrı Sertel'in bestelediği "Ses Ver Çocukluğum" parçasının sözlerini yazarken de yaşadım. İnsan sözünü kendi yazdığı şarkıyı dinlerken ağlayabiliyormuş.
Bolca enstrümantal müzik dinlemeye çalışıyorum, müzik olmadan yazabilmek için de şiir benzeri yazılar karalamaya başladım. Söyleyebileceğim tek şey prozodi, dinlenen müziğin samimi duyulması için hassas bir konu. Söz yazarken en çok üstüne titrediğim nokta o.
Su İdil: Hiç abartısız bir liste çıkartacak olsam hayatımın en güzel günleri arasında ilk üçe girebilecek kadar büyülüydü. Stüdyoya girdiğim insanlar bundan on beş yıl önce "Bir gün aynı sahneyi paylaşır mıyım?" diye iç çekerek hayal kurduğum müzisyenlerdi. Hepsinden çok şey öğrendim.
Sahnedeki şarkıcılıkla stüdyo şarkıcılığı çok başkaymış, onu gördüm. Yüzünüz, mimikleriniz olmadan sadece sesinizle hissinizi geçirmek, volümünüzü, tonunuzu ayarlamak, hissiyat ve tekniği bir arada yürütmek yaptığım en zor ama en keyifli şeylerden biriydi.
Su İdil: "Ben"den, "biz"den bağımsız o kadar çok sorun ile aynı anda başa çıkmaya çalışıyoruz ki "birey olmanın", "mutluluğu aramanın", "kendini gerçekleştirmenin" bu kadar pompalandığı bir dünyada buna yer açmak kolay olmuyor. Aynı şey bir ürünü ortaya çıkarmak için de geçerli. Hele ki mükemmeliyetçi bir insansanız hep doğru zamanı bekliyorsunuz. Bir bebek gibi üstüne titrediğimiz albümümüzü sonunda çıkarttık ama şimdi hiç bilmediğimiz karanlık bir dönemin içindeyiz. Genellikle felaket senaryolarına, kulaklarımı kapatmayı, fazla romantik duyulacak ama sahip olduklarıma şükretmeyi deneyerek yönetmeye çalışıyorum.
Onur Aymergen: Müzik benim için evrenseldir ve çocukluğumdan beri dünya müzikleri ilgimi çekmiştir. Çok şanslıyım ki her zaman sevdiğim müziklerle ilgilendim ve bu sayede birçok müzik türünden edinimlerim oldu. Yazdığım şarkılarda bu müziklerin esintilerini duyabilirsiniz doğal olarak. Özellikle bu albümdeki besteleri dokuz yıldır beraber müzik yaptığım Su için besteledim, butik oldu diyebilirim. İnanmadığım bir müziği yapmak benim için her zaman zor olmuştur, samimiyet benim için çok önemli.
Onur Aymergen: Her bestecinin, aranjörün kendi tınıları vardır; ancak bu albümde herkesin önemli rolü olduğunu düşünüyorum çünkü albümün her aşamasında herkesin değerli katkıları oldu. Albüm tam bir grup işi oldu. Bu nedenle ortaya çıkan tınıların samimi olduğunu düşünüyorum. Bireysel işlerimize baktığınızda sonuçta ortaya çıkanın farklı bir tını olduğunu göreceksiniz.
Onur Aymergen: Beste yapmak gitara başladığımdan beri doğal olarak uğraştığım bir alan, beste yapmanın sürekli olması gerektiğine inanıyorum; çünkü bu yaptıkça gelişen, değişen ve öğrenilen bir konu. Beste yapmak için çalgı aletinde virtüöz olmanıza gerek yok ama müziğin ana öğelerini bilmek önemli. Taklit etmek değil kendi seslerimizi bulmaya çalışmanın doğru olduğunu düşünüyorum ve bu gerçekten çok zor. Bu nedenle birçok müzik türünden besleniyorum. Beste yaparken sıkı bir özeleştiri mekanizması geliştirdim, inanmadığım bir tınıyı kullanamıyorum. Yani şu anda popüler olan müzik tarzlarında denemeler yapmıyorum, genellikle farklı tınıların ritimlerin peşinden koşmayı seviyorum.
Ozan Musluoğlu: Bu albüm benim için de özel bir albüm. Hayatınızın bir döneminde karşınıza çıkan gencecik bir insanın zaman içinde müzikal evrilmesine tanıklık etme, birlikte yürüme, onun yolculuğunda ona yoldaş olup güvenme, sahiplenme, cesaret verme ve inanma albümü diyebilirim. Her müzisyenin hayalidir albüm yapmak, bu iş ya hep ertelenir ve yıllar akar gider ya da göz karartılır ve fitil ateşlenir. Doğru zaman, doğru insan, doğru mekân ve özellikle "an" sana bunu yapmalısın diye bağırıyorsa artık endişelenecek bir şey yoktur. Belki süreç esnasında zaman zaman çok ısrarcı olduğum anlar yaşandı. İyi ki de ısrarcı olunmuş diyorum albümü dinlerken.
Çağrı Sertel: Bu albüm şu ana kadar prodüksiyonunu yaptığım en içime sinen albümlerden biri. Biraz fazla detaycı olduğum için başından sonuna her bir detayıyla özenle ilgilendiğim bir albüm olduğu için de ayrı bir değerli elbette.
Çağrı Sertel: Düzenleme benim için bir besteyi, hâli hazırda var olduğu sound'dan, tam olarak gitmek/olmak istediğini düşündüğüm sound'a ulaştırma, onunla buluşturma durumu diyebilirim. Süreci de bu durumda parçanın trafiğinden, enstrümantasyonuna, armonilerini zenginleştirmeye, hatta bazen parçanın içine eğer ihtiyaç olduğu düşünülüyorsa, bestecinin de onayıyla ek bölümler yazmaya/bestelemeye kadar uzanabiliyor.
Hakan Kurşun: Artık çok dilli yetişiyoruz. Dil müziğin içine kodlanan ve aslında müzikte tamamiyle ayrışan bir bilgi. Temelinde yoğun bir iletişim dürtüsü var. Çok dilli albümler hikâyelerin ve müziğin farklı coğrafyalarda daha kolay anlaşılmasını sağlıyor. İnternet sayesinde yayınlarımızı dünyanın dört bir köşesine ulaştırabiliyoruz. Güney Amerikalı sanatçılar İspanyolca lehçelerini ve İngilizce'yi, Afrikalılar kendi dillerini ve Fransızca'yı sıkça kullanıyor. Örneğin Youssou N'Dour, Shakira veya Gloria Estefan.
Robert Mehmet İkiz: İşte oldu mu olmadı mı bilmiyorum, onu farketmek biraz zor ama müzik hayatım için pozitif bir sinyal verdi bu ödül; çünkü bir dönem müziğe tamamen konsantre olamamıştım ama 2016'nın sonundan itibaren tamamen davul ve müziğe verdim kendimi. Montreux Jazz Festival'inde, Afrika'da, tüm Avrupa'da, Latin Amerika'da konserler verdim ve kendi projelerim ile devam ettim, her gün sanat dolu bir sene oldu. İsveç'te çok fazla iyi müzisyen olduğu için bu da beni sevindirdi, mutlu oldum ödül için.
Robert Mehmet İkiz: Bu albümde benim için üç etap var. Prova, kayıt ve keyif. Prova süresinde çok güzel enerji ile parçaları denedik. Parçalardaki değişik stilleri duyunca renkli bir şeyler çıkacağını anladım. Su, Ozan, Çağrı ve Onur ile çalmak çok güzel. Kendimi rahat hissediyorum onlarla.
Almanya'da tanıştığım yaşlı bir adam olmuştu. Türkçe'sini Zeki Müren albümleri dinleye dinleye öğrendiğini anlatmıştı. Zeki Müren'in Türkçe'si net olduğu için kolay öğrenmişti. Su'nun kelimeleri bu kadar net ve güzel söylemesi bana Türkçe'nin ne kadar zengin ve güzel bir dil olduğunu gösterdi. Su'nun kendine özgü bir yanı var ve dinlemekten çok keyif alıyorum.
"Anlat Bana" Albümü
1- Biraz Durmak Gerek: YouTube
Müzik: Onur Aymergen
Söz: Su İdil
Düzenleme: Çağrı Sertel
2- Söylerdim: YouTube
Müzik: Kenan Doğulu
Söz: Kenan Doğulu
Düzenleme: Çağrı Sertel
3- Yalnız Adam: YouTube
Müzik: Onur Aymergen
Söz: Su İdil
Düzenleme: Onur Aymergen
4- Ses Ver Çocukluğum
Müzik: Çağrı Sertel
Söz: Su İdil
Düzenleme: Çağrı Sertel
5- Gel Git
Müzik: Onur Aymergen
Söz: Su İdil
Düzenleme: Çağrı Sertel
6- Bir Adım Yeter: YouTube
Müzik: Onur Aymergen
Söz: Su İdil
Düzenleme: Çağrı Sertel
7- Chaos Never Stops
Müzik: Onur Aymergen
Söz: Su İdil
Düzenleme: Çağrı Sertel
8- Remember
Müzik: Onur Aymergen
Söz: Su İdil
Düzenleme: Çağrı Sertel
Albüm Künyesi: