Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin üç talebi var.
1- Gözaltına alınan, ev hapsi verilen ve tutuklanan arkadaşlarının bırakılması.
2- Atanan rektör Melih Bulu'nun istifa etmesi.
3- Türkiye'deki tüm üniversitelerin özerk olması, demokratik seçimle rektörlerin göreve gelmesi ve bununla ilgili anayasa değişikliği.
1 Ocak'ta Cumhurbaşkanlığınca yapılan rektör ataması ile birlikte Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin, öğrencilerinin ve bileşenlerinin eylemleri devam ediyor. Akademisyenler kar kış demeden bir aydır arkalarını rektörlük, öğrencilerin deyimi ile kayyımlık binasına dönüyorlar. Üniversite şu anda final haftasını yaşıyor ve bu olaylar yüzünden akademik üretime neredeyse ket vuruldu.
Bu yazıyı kaleme aldığım şu sırada Kadıköy'deki eylemlerin nasıl geçtiğini sosyal medya aracılığı ile izliyorum. Biber gazı ile plastik mermi atıldığına ve vapurlara Boğaziçi öğrencilerinin alınmadığına dair duyumlar alıyorum.
Sosyal medyada #asagibakmayacaksin (polisin öğrencilere söylediği sözün hashtag'i) ve 159 (gözaltına alınan öğrenci sayısı) yazılı görseller paylaşılıyor.
Bugün Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin de elinde 159 yazılı pankartlar vardı. "Aşağı bakmıyoruz, kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz" dediler.
Bu arada Sayın Bulu'nun intihal yaptığına dair bilimsel bütünlük inceleme sitesinin analizine göre doktora tezinin bir bölümünde yüzde 50'ye kadar intihal olduğu haberi paylaşıldı. Ve tez YÖK'teki diğer tezlerin aksine erişme kapatıldı.
Öğrenciler, Instagram "bogazicidirenisi" hesabındaki yayınlarında "hocam istifa edin, yine seçilirseniz siz seçilin, biz demokrasi istiyoruz" diyorlardı. Şu an ise final ödevlerini teslim etmek yerine biber gazı eşliğinde demokrasi mücadelesi veriyorlar.
Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden kendini kuir olarak tanımlayan Mert'in şu sözleri ile sizi baş başa bırakmak isterim.
"Mücadelemizin kirli yollarla bastırılmaya çalışıldığını gördüğüm için sinirliyim. Tutuklanan arkadaşlarım için özlem doluyum. Kayyıma karşı çıkarken bir yandan ders çalıştığım için yorgunum. Bizimle dayanışan ve bize destek olan onca insan olduğunu gördüğüm için mutluyum. Direnişimizdeki çeşitliliği ve yaratıcılığı gördüğüm için gururluyum."
Mert ile konuştuktan hemen sonra 159 öğrenci göz altına alındı, LGBTİ+ kulüp çalışmalarının yürütüldüğü odanın kilidi Sayın Bulu'nun talebi ile değiştirildi ve Sayın Gürkan Kumbaraoğlu Rektör Yardımcısı ve Sayın Oğuzhan Aygören'in Rektör Danışmanı olarak görevlendirildiğine dair haberlerle karşılaştık. Aygören, Boğaziçi danışmanlık görevini kabul etmeyeceğini açıkladı. Kumbaraoğlu ise henüz bir açıklama yapmadı. Bir aydır bu görevleri hiçbir akademisyen kabul etmemişti. Bu gelişmelere göre aşağıdaki metni bazı ek linklerle güncel tutmaya çalıştım.
Türkiye'nin eğitim sisteminin demokratik koşullarda ilerlemesi üzerinde hepimizin sorumluluğu var. Boğaziçi Üniversitesi İslam Araştırmaları Kulübü (BİSAK) öğrencileri ile de sorularımı yanıtlamaları için iletişime geçtim; fakat cevap alamadım. Sorularımı cevaplamak isterlerse onlarla da görüşmek isterim. Bu arada, BİSAK'ın Twitter hesabından paylaşılan açıklamada da yapılan atamanın doğru bulunmadığı belirtilmiş.
Türkiye'nin ara buluculara ve çatışmaların çözümünde uzman olan yol göstericilere ihtiyacı var. Artık sözü Mert'e bırakabilirim.
- Gözaltılarla ilgili ne söylemek istersiniz?
4 Ocak'ta yapılan ilk eyleme müteakiben toplamda 45 kişi gözaltına [1] alındı. Bir AKP milletvekili "Türkiye'de çıplak arama yok," [2] demişti. Bu süreci yaşayan arkadaşlarımızdan tam aksi bir durum olduğunu öğrendik. Çıplak aramalar olduğunu, insanların şiddet ve hakarete maruz kaldığını duyduk. LGBTİ+lar da kimlikleri yüzünden ayrımcılığa uğradı, cinsel şiddete maruz kaldı ve bunlar bizatihi devletin "emniyet" güçleri tarafından yapıldı. Kötü muameleleri dile getirmeye çalıştık ama sesimizi duymak istemediler. Haklı mücadelemize gölge düşürmeye çalıştılar. 4 Ocak'ta bize "provokatör" ve "terörist" denmişti, şimdiyse -son infial yaratan süreç üzerine- "sapkın" ve "din düşmanı" deniyor. Geri adım atmadığımız için daha da ileri gittiler ve 108 kişiye ek akşam 51 toplam 159 öğrenci göz altına alındı. [3] Ev hapsi ve tutuklama kararı çıkardılar. Korkutma ve sindirme politikaları uygulayarak haklı mücadeleler içindeki insanların seslerini kesmeye yönelik uğraşlar bunlar.
- "İsterseniz Oxford'dan gelin biz seçim istiyoruz" diyorsunuz Boğaziçi Direnişi Instagram hesabındaki kayıtlarda. Buna ek talepleriniz nedir?
Melih Bulu'nun ne AKP'li olması ne de nereden mezun olduğu önemli. Atama usulüyle hak etmediği bir makama getirilmiştir. İntihal yapmış bir kişinin koca bir üniversiteyi ve tüm bileşenlerini yöneteceği bir konuma atanması adil değildir. Belli bir siyasi erkin ve ideolojinin temsilcisi olarak o makama getirilmiştir. Akademik başarı elde etme gibi hedefleri olmasından ziyade üniversiteyi ve bileşenlerini, gücünü aldığı erkin istediği şekilde yönetecek, uygun görmediği her şeyi işlevsiz bırakmaya, itibarsızlaştırmaya çalışacaktır. Bunun çok iyi bir örneğini yakın zamanda gördük.
- Bunu açabilir misiniz?
Melih Bulu direniş sergisinin gündem olması ile başlayan süreçte #boğaziçidelgbtrezaleti diye bir tag kullanarak bir paylaşım yaptı. Biz daha eylemlerin ilk gününden "Homofobik rektör istemiyoruz/Transfobik rektör istemiyoruz" sloganları atıyorduk. Nasıl biri olduğu o günden belliydi. Biz LGBTİ+fobik rektör istemiyoruz. Biz rektörlük makamını hak etmiş, seçilmiş, temel insan haklarına saygılı, ayrımcı olmayan bir rektör istiyoruz. Kimseyi baskılamayacak, kimsenin ayrımcılık görmesine müsaade etmeyecek, üniversite bileşenlerinin yanında olacak bir rektör istiyoruz. Melih Bulu ise üniversite bileşenlerinin yanında olmadığını şimdiye dek çok kez gösterdi.
- Bulu'nun "Bir grup kendini bilmez tarafından İslamiyetin kutsallarına saldırı hiçbir şekilde kabul edilebilir değildir. Bunun Boğaziçi değerlerinde asla yeri yoktur. Bu şuursuz saldırıdan sorumlu olanlar hakkında kapsamlı soruşturma başlamıştır." mesajına dair ne söylemek istersiniz? "#bogazicilgbtrezaleti" diye de hashtag konmuş; fakat kaldırılmış görünüyor.
- Herhangi bir eserin eleştirisi tabii ki yapılabilir. Karşı karşıya oturulur, karşılıklı hassasiyetler öne sürülür, argümanlar kurulur. Kısacası tartışılır çünkü akademik çalışma ve sanat böyle üretilir. Sorgularsın, tartışırsın, değerlendirirsin. Burada olan böyle bir şey değil. Ortada sistematik bir linç kampanyası var. Bu gibi saldırılarla insanlar hedef gösteriliyor, darp edilerek gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, kulüp odaları basılıyor.
- Bu "saldırı" ile kastedilen nedir?
Melih Bulu'nun anlamadığı nokta burada işte: Saldırı bir dine ve mensuplarına yapılmıyor. Öğrencilere, eylemcilere, LGBTİ+lara, akademik ve temel özgürlüklere yapılıyor. İlkine herhangi bir zarar gelmiyor ama ikinciler çok ağır şekilde cezalandırılıyor. Bu açıklama ile ilgili trajikomik bir nokta daha var: Melih Bulu'nun "lgbt rezaleti" diye bir ifade kullanmasına rağmen hâlâ "Boğaziçi değerleri" diyebilmesi. Acaba Melih Bulu'nun Boğaziçi Etik İlkeleri'nden haberi var mı?
- Nedir o etik ilkeler?
Bizzat ikinci madde "cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği gibi özellikler nedeniyle ayrımcılık ve önyargıya yer vermeden hakça ve dürüst davranılması"nı ister. Kendisi yaptığı açıklamayla LGBTİ+fobik bir kampanyaya destek vermekle kalmıyor, temel haklarını kullanan öğrencilere disiplin soruşturması başlatıyor. Yani kendisinin haksız atamasına karşı çeşitli biçimlerde söylem üreten insanlara saldırıyor ve zaten hâlihazırda saldırı altındaki kimliklere yapılan saldırılara alkış tutuyor, destek oluyor.
- LGBTİQA+ odası ve Boun sergisine ne oldu? Güvenlik görevlilerinin yıktığı çadırdan bahsedebilir misiniz?
Mevzubahis oda LGBTİQA+ odası değil. Üniversitenin bir kulübü [4] olan LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü'nün (BÜLGBTİ+) Kadın Araştırmaları Kulübü (BÜKAK) ile ortak kullanılan odası. Nitekim, bu sorudaki hatanın nedeni çok anlaşılır; çünkü medya da siyasiler de durumu öyle bir anlatıyorlar ki bu şekilde anlaşılması normal.
Öğrenciler her gün Kayyımlık (eski adıyla Rektörlük) Binası önünde toplanır, nöbete başlar ve etkinlikler düzenlerdi. Bir gün güvenlik ve polisin o alanı işgal ettiği görüldü. Melih Bulu'nun bir önceki gün katıldığı canlı yayında öğrencilerin direniş seslerinin ve sloganlarının duyulması nedeniyle olduğunu düşünüyoruz. Öğrenciler kampüslerindeki binanın önüne çadır kuramayacaklarını haklı olarak kabul etmediler. Polis ve güvenlik de işgal ettiği kampüsün sakinlerinin açmaya/kurmaya çalıştığı o çadırı kırdı. O gün ayrıca direniş sergisi başlamıştı. Tüm Boğaziçi bileşenlerinin eserlerini anonim biçimde sergileyebileceği bir sergiydi bu. Kırılan çadır da üzerine "kayyımın eseridir" yazılıp sergiye dâhil edildi.
- Kâbe'nin yer aldığı resim özellikle mi yerdeydi?
Bu konu olay oldu, iki neden gösterdiler bunun için: (1) Kâbe resmi yere kondu. (2) Kâbe resminin üstünde LGBTİ+ bayrağı vardı. İlk iddiaya sebebiyet veren görüntü bildiğim kadarıyla daha eserler sergilenecekleri alanlara yerleştirilmeden çekilmiş. Yani resim asılmadan özellikle fotoğraf çekiyorlar ve "Kâbe'ye hakaret etmek isteyenler onu yere koydu" gibi açıklamalarla gündem yaratıyorlar.
- Fotoğrafı kim çekmiş, biliyor musunuz?
Bilmiyorum.
- İkinci iddia?
İkinci iddia zaten başlı başına yalanı geçtim nefret temelli. O bayraklar neden Kâbe'ye hakaret olarak algılanıyor? LGBTİ+ları iğrenç, aşağılık varlıklar olarak görüyorlar ve dolayısıyla bundan bir hakaret anlamı çıkarıyorlar. Eylemlerin ilk gününden itibaren eylemlere katılan LGBTİ+lar çeşitli bahanelerle sürekli hedef gösterildi. [5]
- Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ çalışmaları kulübü (BÜLGBTİ+) odasına neden baskın yapıldı?
BÜLGBTİ+ da üniversitedeki LGBTİ+ların aktif olarak yer aldığı ve kendi söylemlerini özgürce üretmeye çalıştıkları bir kulüp olduğu için LGBTİ+lardan nefret edenlerin hep hedefindeydi. En sonunda da mevzubahis eseri bahane ederek kulüp odasına baskın yapıldı. BÜLGBTİ+'ya yapılan bu baskının tek nedeni LGBTİ+fobidir. Bunun bir başka kanıtı da kulüp odasında bulunan LGBTİ+ bayraklarının "suç unsuru" olarak kabul edilip el konulması. Halbuki o bayraklar LGBTİ+'ların barışçıl sembolleri sadece. Bu polis baskınına dair BÜLGBTİ+ açıklama da yapacak ona da bakılabilir detaylı bilgi için.
- Bulu'nun "Eğer iş fikrinizi annenize anlattığınızda anlıyorsa o işi yapmayın" sözü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kendisinin cinsiyetçi olduğunu söyleyebiliriz. Bu cümlenin başka bir anlamı yok çünkü. Burada da Boğaziçi Etik İlkeleri'ndeki 2. maddeyi tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum: "Din, dil, ırk, etnik köken, fikir, cinsiyet, cinsel yönelim, yaş, bedensel engel ve benzeri özellikler nedeniyle ayrımcılık ve önyargıya yer vermeden hakça ve dürüst davranılması…" Melih Bulu'nun haksızca atandığı üniversitenin etik ilkelerini düşünerek ve özümseyerek okuması gerek. Mevzubahis açıklama bu ilkenin alenen ihlalidir.
- Twitter'da Sinem Saka'nın konu ile ilgili şöyle bir paylaşımı var: "Öğüt kendisine ait olmadığı gibi içeriği de yanlış (olay fikrin anne tarafından anlaşılması değil). Rob Fitzpatrick'in The Mom Test isimli kitabının arka kapağı: They say you shouldn't ask your mom whether your business is a good idea, because she loves you and will lie to you." (Çevirisi: Diyorlar ki annenize iş fikrinizin iyi bir fikir olup olmadığını sormamalısınız; çünkü o sizi sever ve size yalan söyleyecektir.)
Bu paylaşımdan haberdar değildim. Bu söz ile komik bir detayı daha ortaya koymuş sanırım.
- Derslerinizi yapabildiniz mi bu süreçte?
Maalesef kayyım atamasından üniversitenin tüm bileşenleri çok kötü etkilendi. Akademisyenler çeşitli yerlerde üniversitenin bu atamadan nasıl etkilendiğine dair birçok açıklama yaptı. Okuldaki bürokratik açıklar ciddi güvensizlere yol açtı ve sorunların çözümüne engel oldu. Online eğitimin yaşattığı zorluklara kayyım atamasının neden olduğu sorunlar eklenince durum vahimleşti. Bir yandan kayyım politikalarının neden olduğu adaletsizliklerle mücadele ederken bir yandan da ders çalışmak tahmin edilebileceği üzere zor.
- Hangi bürokratik açıklardan bahsediyorsunuz?
Hocalar [6] bununla ilgili birkaç yerde konuştu. Şu ana kadar hiçbir hocamız Melih Bulu tarafından kendilerine götürülen rektör yardımcılığı teklifini kabul etmedi. Üniversite Senatosu da hâlâ Melih Bulu ile görüşmedi. Dolayısıyla Melih Bulu aslında fiilî olarak görevine başlayamıyor. Bunun yanında birçok dekan ve idari işlerle sorumlu akademisyen de görevlerinden istifa etti. Okulda ciddi bir bürokratik boşluk söz konusu çünkü kimse bir kayyımla çalışmak istemiyor. [7]
- Nasıl hisler içindesiniz?
Mücadelemizin kirli yollarla bastırılmaya çalışıldığını gördüğüm için sinirliyim. Tutuklanan arkadaşlarım için özlem doluyum. Kayyıma karşı çıkarken bir yandan ders çalıştığım için yorgunum. Bizimle dayanışan ve bize destek olan onca insan olduğunu gördüğüm için mutluyum. Direnişimizdeki çeşitliliği ve yaratıcılığı gördüğüm için gururluyum. Çok fazla hissi bir arada yaşıyorum.
- Bulu'nun Metallica dinlediğini paylaşması ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Boğaziçili olduğunu kanıtlamak için Metallica dinlediği bilgisini paylaşması komik. Dinlediği müzik bizim umrumuzda değil. Umrumuzda olan onun üniversiteye ne getireceği ve maalesef şu kısacık dönemde gördük ki kendisi Boğaziçi'ne sadece ve sadece cinsiyetçilik, LGBTİ+fobi, akademik etik ve temel insan hakları ihlalleri, hukuksuzluk, baskı ve zorbalık getirdi.
- Bu süreçte size nerelerden dayanışma geldi?
Diğer üniversitelerden arkadaşlarımızla, mezunlarımızla, akademisyenlerimizle, Bimeks İşçileri'yle, avukat dayanışmalarıyla, bazı basın ve medya kuruluşlarıyla, kadın ve LGBTİ+ dayanışmaları/dernekleriyle beraberce yürüdük. Düzenlenen eylemlere tüm üniversitelerden öğrenciler, mezunlar, işçiler, kadınlar, LGBTİ+lar katılıyor. Akademisyenler düzenli olarak her gün kendi eylemlerini yapıyor. Avukatlar gözaltına alınan arkadaşlarımız için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.
- Türkiye'de üniversiteler özgür mü sizce?
Sadece kayyım atamalarından bile görebileceğimiz üzere üniversitelerin özgürlüklerine ket vurulmaya çalışıldığı aşikârdır.
- Kayyım Rektör Meditasyonu, kayyımşah şarkısı, kayyım adam gibi üretimlerinizi izliyoruz. Başka neler oldu kampüste?
"Eylem biçimlerinde bile yeniliğe gidemeyecek kadar tembel darkafalı, idrak yoksunu bir zihniyet var," diye bir açıklama yapılmıştı zamanında ama direnişimiz için çok çeşitli ve yaratıcı biçimler ürettik. Birçok şarkı uyarladık, klip çektik. Her gün eylem takvimi yayınlıyoruz. Bu eylemlerden biri olarak kayyımın helvasını da kavurduk. Melih Bulu'nun işgal ettiği binanın adını "kayyımlık" olarak değiştirdik. Yürüyüşler, anmalar yaptık. Gerek Metallica'yla kafa salladık, gerek Türkçe pop eşliğinde dans ettik. Ne kadar yaratıcı ve yenilikçi fikirlerle direndiğimizi görmek için ön yargısız bakmak yeterli.
- Kelepçesiz Üniversite Açık Ders dizisi nasıl ilerliyor?
Kelepçesiz Akademi bir grup politika öğrencisinin yürüttüğü bir dayanışma. Bildiğim kadarıyla Felsefe ve Batı Dilleri bölümlerinden arkadaşlar da benzer oluşumlar kurdular, etkinlik düzenliyorlar. Gerek kendi üniversitemizden ve dışarıdan gerekse de yurt dışından akademisyenlerle görüşüp açık dersler vermek üzere çalışıyorlar. Çok güzel işler başarıyorlar. Katılan hocalar da çok güzel dersler veriyor. Umarım bu da uzun soluklu bir süreç olacak ve daha çok açık derse katılacağız.
- Üniversitenin kapısına vurulan kelepçe için ne dersiniz?
Kapıya vurulan kelepçenin sembolik bir anlamı var ve çok şey anlatıyor. Direniş arşivimizde çok önemli yeri var o anın fotoğrafının. "Üniversiteler özgür mü," diye sormuştunuz. Üniversitenin kapısına kelepçe vuruluyorsa ya da her gün kapı önünde kimisi uzun namlulu silah taşıyan üç otobüs dolusu polis çift sıra hâlinde bekliyorsa üniversitelerin özgür olduğundan bahsedemeyiz.
- MLKP ve DHKP-C'den eylemciler var mıydı üniversitede?
Tamamen haklı direnişimize gölge düşürmek için ortaya atılan bir iddia, gündem değiştirme çabası ve manipülasyon. Bu iddia Ruhi Su şarkısının bir uyarlaması söylenerek halay çekildiği için ortaya atıldı. Ruhi Su eşliğinde halay çekmek ne zaman terör örgütü üyeliği olmuş?
- Uyarlama yapılan hangi şarkıydı?
"Ellerinde Pankartlar". [8] Bu şarkı birçok hareket tarafından da benimsenen ve uyarlanan bir şarkıdır. Çeşitli versiyonları söz konusu. Hangi eyleme giderseniz o eylem için farklı bir uyarlama yapılmış olabileceğini görürsünüz. Zaten şarkının ne için bestelendiğine de bakarsanız Türkiye'deki sosyal hareketler tarafından neden bu kadar benimsendiği görebilirsiniz.
- Polis neden ayrılmıyor?
Bu sorunun cevabı bence "Polis neden orada?" sorusundan geçiyor. Polis burada; çünkü üniversiteleri kontrol etmek istiyorlar. Muhalif bir ses ve fikir üretilmesini istemiyorlar. Öğrenciler her gün o kapıdan girerken korksun, polislerce yapılan nefret söylemlerini duysun da direnişi bıraksın istiyorlar. Okulun güvenliğini bahane edip baskı ve sindirme politikaları uyguluyorlar.
- Bu durum başka nelere sebep oluyor?
Kampüslerin çevresindeki tüm kaldırımlar barikatlarla kapatılmış hâlde. Öğrenciler ve mahalle sakinleri arabaların geçtiği dar yollardan yürümek zorunda kalıyor. Bundan en çok etkilenen de engelli arkadaşlarımız. Polisin varlığı can güvenliğimizi riske sokuyor. Bu kimsenin umrunda değil. Kaç gün geçti hâlâ hiçbir düzenleme yapmadılar ki görüyorlar bizim o yollardan yürürken neler yaşadığımızı. Anlayacağınız emniyet güçlerinin derdi bizlerin can güvenliği değil.
[3] https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-55883135
[5] #BundanSonrasıBizde: https://www.youtube.com/watch?v=fp6WsLS633w&feature=emb_logo