Seda Camgöz (eski kocası tarafından çok sayıda darbe ile bıçaklanarak) ve Değer Deniz (kolları telefon kablosuyla bağlanıp çanta kayışıyla boğularak) öldürüldü.*
Türkiye’de her gün ortalama 5 kadın öldürülüyor ve biz bunu kanıksadık.
Her sene başında yaklaşık 2 bin kadın “insan fırınları”nda topluca yakılsa; buna katliam dersiniz değil mi? Peki, günde beş kadın boğazlayıp yıl boyu tekrar tekrar aynı “öldürme eylemi”ni gerçekleştirdiğinizde bu katliam değil de nedir? Senede (günde 5 çarpı 365’ten) 1825 kadın ediyor bu. 10 senede 18 bin 250, 50 senede 91 bin 250 eder!
Dün gece “yalnız yaşadığım evde”, “su testisi” olarak(!) cinayet haberlerini okurken telefon çaldı. (Hıncal Uluç, Defne Joy Foster öldüğünde “o bir azize değildi, su testisi su yolunda kırıldı” demişti. İktidar sahiplerinin bu cinayetlere katkısı yadsınamaz.)
- N’apıyorsun Handeciğim?
- Canikom, haberleri okuyorum. Tam kediciğe işkence ettiklerini yazacaktım, bunlar oldu. Kafamı şuraya çeviriyorum, hop kötü bir şey oluyor, başka yöne çeviriyorum, hop korkunç bir şey daha oluyor, çok hızlı oluyor hem de. Bir de ben de yalnızım evde şimdi. Ürperdim. (Değer Deniz haberinde de “yalnız yaşadığı ev” vurgusu yapıldı. Heteroseksizmin, aile kurumunun egemen olduğu Türkiye toplumunda, “yalnız kadın”, “bekâr kadın”, “dul kadın” kullanımları “eğer yalnız yaşarsan bak böyle vahşice öldürülürsün” sopası göstermek demek.)
TGRT Haber: Yalnız yaşayan kadın vahşice öldürüldü (2 Mart 2015) Türkiye gazetesi: Yalnız yaşayan kadının kan donduran ölümü! (22 Mart 2015)
İzmir Gündem: Evinde yalnız yaşayan kadın boynu kırılarak öldürüldü (22 Şubat 2014)
- Sana hiç kimse bir şey yapamaz. O sapıklar hemen kendini belli eder. Anlayınca hemen uzamak lazım.
- Ama ben de her zaman anlayamıyorum. Canım dediklerinin içinden canavar çıktığını görüyorsun, görmüyor musun?
- Bir şey olmaz.
- Nasıl olmaz? Bunca yıl tesadüfen hayatta kalmışım. Her an bir adam tarafından öldürülebilirmişim.
-Yok bebişkom. Bu ortamlar başka, müzik dünyası falan.
- Nesi başka ya? Bana da derler işte, oyuncu HÇ yalnız yaşadığı evinde [...] Algı bu! Buna indirgememizi sağlıyor o etiketler. Müzisyensen/oyuncuysan ‘rahat kadın’sın. Yalnız yaşıyorsan müstahak. Ara sıra patiklerimizle, kitap okuyan, ana kuzusu hallerimizi kim, nereden bilecek/bilmek isteyecek? Dualarımızı, hayatta kalabilmek için maddi-manevi nasıl mücadele verdiğimizi... Öyle kolay ki cımbızla iki kelime seçmek ve öyle anmak/anılmak.
..
Sibel Yükler’in “Kadınlar öldürülürken ‘yaşamını yitirdi’ diyen basına” başlıklı yazısını okudum. 7 madde çıkardım:
1- Medyanın “Seda’yı korumadılar ve göz göre göre KATLETTİLER”** yerine “yaşamını yitirdi” diye yazması “erkek şiddetini”meşrulaştırıyor.
2- “Kontrolden çıkan sevgili, öfkeli baba” tanımlarındaki SIFATLAR cinayetin hafifletilmesini sağlıyor.
3- Yıllardır kadın cinayetleri anaakım medyada magazin dili ile sunuluyor: kadının taytı, erkeğin kıskançlığı, çok sevip ÖLDÜRMESİ...
4- Kadın “fail”, erkek “tahrik mağduru” (!!!) konumunda yer alıyor.
5- Seda Camgöz “EŞİM BENİ ÖLDÜRECEK” diye polise defalarca şikâyette bulunmuş.
6- Müdahale değil, saldırı; ölü bulundu değil, öldürüldü.
7- Bianet şiddet çetelesi tutuyor: Erkekler Nisan’da 20 kadın öldürdü.
CNN Türk: 39 yaşındaki Deniz dün Beyoğlu'nda yalnız yaşadığı evinde elleri bağlı bir şekilde boğulmuş halde bulunmuştu.
(Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nin 7. maddesinde diyor ki; "Gazeteci, kamuya mal olmuş bir şahsiyet bile olsa, halkın haber alma, bilgilenme hakkıyla doğrudan bağlantılı olmayan hiçbir amaç için, izin verilmedikçe özel yaşamın gizliliği ilkesini ihlal edemez."
Haberlerdeki “yalnız yaşayan kadın” vurgusundan az önce tam da bu sebeple bahsetmiştim.
Peki, isimlendirme/hitap seçimini neye göre yapıyorsunuz? Kimisine soyadıyla, kimisine adı ve soyadıyla hitap etmek ya da mesela ‘trans’ kadınlara, erkek adı koymalarınız hakkında ne düşünüyorsunuz?)
Taraf gazetesi: Şehrin Kıyıları adlı şarkısının sözlerinde “Bu şehrin kıyılarına vurmuş bir sırrım var” diyen ve bu sır sorulduğunda, “Adı üstünde, sır” diyen cevap veren müzisyenin, cinayeti de sırrını korumaya devam ediyor. Sezen Cumhur Önal programı mı bu? Magazin güncesi ya da reklamlar verilmiyor burada; vahşice cinayet işleniyor! Ci-na-yet! Satır doldurmak için mi yapıyorsunuz bu magazin-vari ilişkilendirmeyi? Boğazınız hiç mi düğümlenmez? (Diğer haber siteleri de olduğu gibi kopyalamış bu satırları.)
Türkiye gazetesi: Müzisyenliğin yanı sıra lüks otellerde masaj terapi danışmanlığı da yaptığı öğrenilen... “Öğrenilen” derken kimden öğrendiniz? Bu bilgi, habere nasıl hizmet ediyor? Kamu yararı mı var burada? Fantastik bir hikâyeyle, algıyı ‘masaj, lüks otel, a-ha seks, a-ha da yollu’ kurgusuyla inşa ettiğinizin farkında mısınız?
Hürriyet gazetesi: Değer Deniz sırlarıyla son yolculuğuna uğurlandı.
Sırsız toprağa verilen var mıdır? Kaldı ki burada “sır” kelimesi Değer Deniz’in şarkısına atıfla, kulağı tersten tutup ce-e yapmak suretiyle kullanılmış. Yumuş yumuş kelimeleri, mistik-merak uyandırıcıları, “geri gelecek olanları uğurlarken” arkalarından su dökmeyi ben de severim; fakat buradaki asıl mevzuyu görebiliyor musunuz?
KADIN CİNAYETLERİ POLİTİK VE TÜRKİYE’DE KADIN KATLİAMI VAR! VE SİZ BUNDAN BAHSETMİYORSUNUZ!
(Ve evet, yazıda bold-büyük harf kullanmak bağırmak demek!) Sır dolu şarkılardan, evde yalnız yaşadığından ve lüks otellerden bahsediyorsunuz. Kamu yararına habercilik bu değil ve bu ülkede yaşamaya çalışanların bu bilgilere değil, az önce bahsetmiş olduğum günümüz katliam koşullarında can güvenliğinin nasıl sağlanacağına dair bilgi/haber paylaşımına ihtiyacı var.
Bu arada, IMC TV’nin aynı içerikli şu haberinde algı, sıfatlarla süsleyerek, eğip bükülerek, hayal kurdurup çarpıtılmıyor, haberi “iletiyor” sadece...***
Olmuyorsa, “annenizin, kardeşinizin, karınızın” ölüm haberini verdiğinizi düşünerek yazın. Onları sevmiyorsanız ya da zaten hali hazırda öldürdüyseniz, değer verdiğiniz bir şeyin ölüm haberini yaptığınızı varsayabilir misiniz? “Bizzat kendi ölümünüzü” ya da “bilgisayarınızın çökmesini” ya da “penisinizin ebediyen yok olduğunu” haber verir gibi. İçtenlikle üzüntü duyabilirsiniz belki o zaman.
Yutkunarak... Yutkunarak... Yutkunarak...
Handeciğim... ... Yola... ... Devam... ... Sedacığım... ... Seni... ... Duyuyorum... ... Değerciğim... ... Sen... ... Değerlisin...
* Yakınlarına sabır/başsağlığı dilerim.
** Jin Haber Ajansı’nı bu iletişiminden dolayı kucaklıyorum.
*** Hâkimin ‘nasıl biri olduğu’, ‘ne okuduğu’, ‘ne izlediği’, ‘dünya görüşü’ nasıl ki son kararı etkiliyorsa, burada da haberi yazan her bir muhabirin, editörün, yazarın, kalemini neresinden tuttuğunu çok önemsiyorum.
Not 1: Bir de, tabii, kadın ve trans cinayetlerini kim / hangi partiler sahipleniyor? Ve ceza adaleti sistemi nasıl işleyecek?
Not 2: Tam yazı bitmişti ki, Takvim gazetesi’nden Emir Somer’in haberini (!) okudum:
“Değer Deniz'in ‘Sabetaycı’ olduğu ve zaman zaman bazı yakın arkadaşları ile ev ve işyerlerinde toplanarak ‘Sabetay’ inancı doğrultusunda bazı dini ayinler düzenledikleri ileri sürüldü.”
İleri mi sürüldü? Kim tarafından? Üç harfliler tarafından mı? Ve olsa ne olur!
Her gün katur kutur kadın doğranan, kadın boğulan şu memlekette derdiniz sahiden bu mu sizin?
Kadınların silahı alıp her gün birkaç erkek öldürüp üstüne “hem de Sabetaycıymış” diye haber yaptığını aklınız alıyor mu hiç?