Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin çalışmaları baş göz üstüne, birey olarak her birimizin yapabilecekleri var. Önce biraz bilgilenmek ve bu yolla güçlenmek gerekiyor.
“Fail gerekçelendiriliyor mu?”
“Suç meşrulaştırılıyor mu?”
“Olayın gereksiz detayları verilerek insanların üzerinde tetikleyici bir şekilde anlatılıyor mu?”
“Şiddetin detayları üretilerek, tüketilmesi ve paylaşılması amacıyla ‘tıkla ve gör’ şeklinde pazarlanıyor mu?”
“Yüze boşalma ifadesinden rahatsız olanlar bu tür boyalı basın haberlerine tepki veriyor mu?”
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nden Hilal Esmer'e sordum
Metro Turizm otobüsünde yolculuk yapan kadının yüzüne boşalan muavin hakkında değerlendirme yapabilir misiniz?
Cinsel şiddet failleri, yöntemleri ve uyguladıkları şiddet biçimleri açısından farklılık gösterebilse de ortak noktaları var. Güç ve cesaret aldıkları durumlar ve ortamlar açısından analiz edilebilirler. Bize göre buradaki fail de birçokları gibi, kamusal alanda büyük bir rahatlıkla istediği fiili işleme konusunda sıkıntı duymamış. Tıpkı Kocaeli’deki otobüste bir sürü insanın içinde cinsel organını çıkarıp taciz edebilen benzeri gibi.
Neden sıkıntı duymuyorlar?
Birincisi, yalan söylediklerinde insanların onlara inanacağına güveniyorlar. Çünkü maruz kalan kişiye toplumun inanmak istemediğini, beyanlarının esas alınmadığını biliyorlar. İkincisi, herhangi bir yaptırım ya da cezayla karşılaşmayacaklarına güveniyorlar. Çünkü serbest bırakılıyorlar. Onları caydıracak tepkilerle, cezalarla karşılaşmıyorlar. Bu tarz taciz vb. suçlarda, siz de biliyorsunuz eziyeti-sıkıntıyı şikâyetçi olan çekiyor, aylarca o rapordan bu ifadeye sürükleniyor. Testler yapılıyor, kollar damgalanıyor, isminin, adresinin ifşa edilmesiyle cezalandırılıyor. Etkin soruşturma ve kovuşturma yapılmadığı için -ki devletin vatandaşa karşı yükümlülüğüdür bu- faillere bu süreçte pek bir şey olmuyor.* Üçüncüsü, cinsel şiddet mağdurlarının sessiz kalacağına güveniyorlar.
Nasıl?
Hırsızlık yapsa, fiziksel şiddette bulunsa karşısındaki bunu çok daha net ve güçlü şekilde ifade eder. Oysa cinsel şiddete maruz kalanların o anda bir şok yaşadıklarını, utandırıldıkları ve yargılandıkları için şiddete sessiz kalmayı tercih edebildiklerini biz biliyoruz. Failler de biliyor. Bizim de en çok üzerine gidip kırmak istediğimiz durum bu. Şu anda milyonlarca kadın ve çocuk, her gün buna benzer fiillerle karşılaşıyor ve ses çıkaramıyor. Bu yüzden bu muavin de gözle, sözle, elle, penisle ya da bedeninin herhangi bir yeriyle kamusal alanda taciz ederken rahat hisseden diğer failler gibi diyebiliriz.
Muavinler kadın olsa -olumlu- değişime katkı olur mu?
Her yerde kadınların daha çok olmasının büyük resimde değişime çok katkısı olur elbette. Ama kadın ve erkeğin toplumda eşit konumda olmaması her zaman erkek faillerin suç işlerken avantajıdır. O ortamda azınlıkta olsalar, tek başlarına olsalar bile bu eşitsizlikten güç alarak fütursuz olabilirler.
Failin ifadesi alınıp serbest bırakılmış; bu konuda neler yapılabilir?
Şu anda tutuklanmış diye biliyoruz. Bu da bizce adaletsizliğe ve cezasızlığa karşı oluşan tepkilerin sonucunda gerçekleşti ve bu olumlu. Ama bu adaletsizliği önlemede sürekli devlete ve aygıtlarına karşı direnmek zorunda kalmamız yorucu.
Örnek verebilir misiniz?
Adalet Bakanlığı’nca 2015’te hazırlanan 32 maddelik yasa tasarısı taslağıyla, cinsel suçlarda uzlaşma ve arabuluculuk getirilmeye çalışılıyor. Boşanma komisyonunun -henüz çıkmayan- raporundaki öneriler de aynı şeyi destekliyor. Cinsel şiddete maruz bırakılanların -mesela bu örnekte- faille aynı masaya oturtulup uzlaştırılmaya çalışılmasının, adalet mücadelesi açısından iyi düşünülmesi gerekiyor. Bunun yanısıra tecavüz suçlarında hadım uygulaması getirmeye çalışanlara da, tecavüze-cinayete uzanan tüm cinsel şiddet suçlarında cezasızlığı teşvik eden öneri ve uygulamalara da itiraz edebiliriz.
Ne yapmalı?
Bize göre, toplumun feminist örgütlerin açıklamalarını iyi dinleyip takip etmesi, kulak vermesi gerekiyor. Bu tür suçlardan en çok mağdur olan kesimlere yönelik adalet talepleri ve en gerçekçi öneriler oradan yapılıyor. Bu açıklamalar ne kadar manipüle edilmeye, başka yerlere çekilmeye, üzeri kapatılmaya çalışılırsa çalışılsın, cinsel şiddet görünür oldu ve sessizlik kırıldıkça insanlar ‘ne yapılmalı?’ diye sormaya devam edecek. ‘Canavar idam edilsin, sapık hadım edilsin’ demeden önce feminist STK’ların açıklamalarına, yasal ve toplumsal taleplerine bakalım.
Konu ile sosyal medyada alay edenler de var. Bu yaklaşım neye hizmet eder?
Çok çok olumsuz görmüyoruz. Sosyal medyada alay etmek bile aslında hiç konuşmamaktan, tepkisizlikten iyi. Bu alaylar tepki alır, cevap verilir, tartışma açılır. Zihniyet ortaya çıkar. Üzerinde konuşulur. Cinsel şiddet konusu kışkırtılabilir. Her vakada benzer şeyler oluyor.
Mesela?
Bağdat Caddesi olayını hatırlayalım. Nasıl bir ülkede yaşadığımızı biliyoruz. Bu yaklaşım bazı erkeklerin, özellikle cinsel şiddetle ilgili adaletsizlikteki suçluluk duygusuyla, kendilerinin de fail olma durumuyla yüzleşmesinin ilk aşaması olabilir. Tabii bu oldukça iyimser bir yorum. Sonuçta bir suçun faili, suç ortağı olduğunuzda kaçış için yapabilecekleriniz böyle şeyler. Yok sayma, inkâr, suçu küçümsemek, alaya vurmak vb. Bunlar da utanmanın bir dışavurumu bizce.
Tecavüz, taciz kültürünü bu örnek üzerinden de değerlendirebilir misiniz?
Sessiz kalınmamalı. Maruz bırakılanlar yalnızlaştırılmamalı. Ayrıştırılmamalı. Cinsel şiddet münferit değil. Cinsel şiddeti besleyen ve kabullenip ürettiğimiz, ‘kültürel değer’, ‘alışkanlık’, ‘adet’, ‘şaka’, ‘stres atma yöntemi’ dediğimiz ve olumladığımız şeylerin sonuçta 7’den 70’e hepimizi mağdur ettiği gerçeğiyle yüzleşilmeli.
Sosyal medyada, ‘yüze boşalmanın’ zikredilmemesinden bahsediliyor ve ayıplanıyor. Sessiz kaldıkça, anlatıyı yumuşattıkça, yüzleşmedikçe neler inşa edilmiş olur?
Bunlar biraz ikiyüzlü tepkiler... Yapan utanmıyor, izleyen binlerce kişi utanmıyor ve yapanın yaptığını ifşa edenlere saldırılıyor. Dernek olarak futbol tribünlerinde asılan posterleri, kanlı çarşaf sembollerini gösterdiğimizde benzer tepkiler almıştık. Tam olarak ayıp görülen ve utanılan şey ne ona bakmak lazım. Ayıp olan fiilin kendisi değil, failin bunu rıza olmadan ve zarar verme amacıyla yapması. Ayıp olan kadınların kanı, erkeklerin menisi değil. Ayıp ve suç olan tacizin kendisi, cinsel davranışların şiddet ve aşağılama suçlarına alet edilmesi. Bunlarla yüzleşilmemesi zaten bu suçların cezasız kalmasında büyük etken.
Kullanılan dil için ne dersiniz?
Burada kullanılan dil ve şiddetin pornografisinin üretilmesiyle arasındaki ayrımın iyi yapılabiliyor olması gerek. ‘Yüze boşalma’ fiili nasıl zikrediliyor? Fail gerekçelendiriliyor mu? Suç meşrulaştırılıyor mu? Olayın gereksiz detayları verilerek insanların üzerinde tetikleyici bir şekilde anlatılıyor mu? Şiddetin detayları üretilerek, tüketilmesi ve paylaşılması amacıyla ‘tıkla ve gör’ şeklinde pazarlanıyor mu? Yüze boşalma ifadesinden rahatsız olanlar bu tür boyalı basın haberlerine tepki veriyor mu? Porno sitelerinde ‘tecavüz’ ve ‘aşağılama’nın bir cinsellik kategorisiymiş gibi pazarlanmasına ve tüketilmesine tepki veriyorlar mı? Nefret içeren, hedef gösteren homofobik-transfobik, ırkçı haber başlıklarına ve içeriklerine, çocuk görüntülerinin haberlerde ajitatif şekilde kullanılmasına itiraz ediyorlar mı? Toplumsal olarak cinsel şiddet kavramı altında bu konuların konuşulması önemli.
Adalet Bakanlığı ne yapabilir?
Özellikle cinsel suçların önlenmesinde Adalet Bakanlığı’nın yapması gereken çok fazla iş var. Toplumda yasaların ve yargı kararlarının durumuna bakarak sanki kadınlar ve erkekler eşitmiş gibi göstermekten, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yok saymaktan, kadınlara karşı işlenen suçları suç olmaktan çıkararak herkesi aptal yerine koymaya çalışmaktan vazgeçmeleri gerek. Kadınlara-çocuklara yönelik suçların bir kategori olarak görülmesi ve bununla ilgili istatistik çalışmalarının yapılması gerek. Biz hâlâ neden kaç kadının erkek şiddetiyle katledildiğini, kaç kadına-çocuğa tecavüz edildiğini bilemiyoruz? Bunu ancak basında çıkan ve Bianet’in tuttuğu çeteleden takip edebiliyoruz. Net rakam, şiddetin boyutu gizli kalıyor, üzeri örtülüyor.
Başka?
Türkiye, İstanbul Sözleşmesi gibi, kadınlara ve çocuklara karşı işlenen cinsel şiddet suçlarının önlenmesinde çok önemli bir uluslararası sözleşmeye imza attı. Çocuk istismarını, çocuk evliliklerini önleyici, şiddette uzlaşmaya izin vermeyen, kadın cinayetlerine giden yolun her aşamasında kolluğa ve devletin tüm birimlerine sorumluluk yükleyen, tecavüz kriz merkezlerinin açılmasını zorunlu kılan bu sözleşmenin şartlarını yerine getirmiyorlar. Üstelik boşanma komisyonunun -taslak- raporuyla gördük ki tersini yapmaya çalışıyor, hatta bu sözleşmeden kurtulmaya çalışıyorlar. Bunu sağır kulaklar duyana kadar söylemeye devam edeceğiz.
Sosyal medyada ‘Linççi, tecavüzkâr hasılı aşağılık bir toplum olduğumuzu ortaya koyuyoruz’ -en iyisi bahsetmemek- diyenlere ne dersiniz?
Bu yaklaşımın tam olarak karşı tarafında yer alıyoruz. Linçe, tecavüze meyilli bir toplum olmamız şiddet biçimlerini ve üzerimizdeki etkilerini konuşmamamızdan kaynaklanıyor. İçinde ‘cinsel’ kelimesi geçen her şeyin toplumdan uzak tutulmaya çalışılmasının tezahürü bunlar. Çocuklarda cinsel gelişim sürecinin desteklenmemesi, cinsel sağlığın bilinmemesi, cinsel davranışlarla cinsel şiddetin ayırt edilememesi, konuşulmaması. Üstüne bindirilen cinsiyet temelli eşitsizlik, cinsiyetçi ayrımcılık ve her bireyin bunu besleyen kendi pratikleriyle yüzleşmek istememesi.
Olay iki kişi arasında gerçekleşirken algıyı ‘paralelcilere’ çekmeye ne dersiniz?
Yorum yapmaya değmeyecek bir tutum. ‘Eğitim şart’ klişesi neyse, bu da bir klişe haline getirilmek üzere. İsteyen tutunabilir bu algıya.
Birey olarak ne yapabiliriz?
Birey olarak cinsel şiddetin ne olduğu, cinsel şiddet türlerinin ne olduğu, nerelerden hangi jargon ve kavramlarla beslendiği, hangi toplumsal algıyı pekiştirdiği üzerine kendimizi eğiterek güçlendirebiliriz. Birey olarak toplumsal cinsiyet eşitliği için neler yapabileceğimizi öğrenebiliriz. Birey olarak bu tür şiddet biçimlerine tanık olduğumuzda şiddet içermeyen bireysel tepkiler verebiliriz. Cinsel şiddetten hayatta kalanı destekleyen ve faili korumayan davranışların neler olduğunu sorgulayıp bu davranışlarda bulunabiliriz.
Örnek verebilir misiniz?
Espri malzemesi yapmamak, mağdur olanı yargılamamak, faili desteklememek, gerekçelendirmemek, cinselliği küfür-aşağılama aracı yapmamak, sessiz kalmamak, tolere etmemek, teşvik etmemek... Cinsel şiddetin failini de mağdurunu da damgalamamak... Eleştirildiğinde saldırıya uğramadığını bilmek ve eleştiri üzerinde düşünmek... Şikâyet etmek ve reaksiyon göstermek o an için rahatlatıcı olabilir. Ama reaktif olmanın yanısıra proaktif olmak, çözüm üzerinde düşünmek ve harekete geçmek, kendi yapabilecekleri üzerinde düşünmek (Derneğin #bunuyapabiliriz kampanyası bunun için var) ve uygulamak... Birçok şey yapılabilir. Cinsel şiddet kültür yoluyla öğrenilir diyoruz. Aynı şekilde önlenebilir de.
Topluca ne yapabiliriz?
Bu konu üzerine yapılan kampanyalara, konuyla ilgili çalışan feminist kurum ve kuruluşlara destek verilebilir. Devletten, özel kurum ve kuruluşlardan, cinsel şiddet danışma merkezleri, acil destek hatları, tecavüz kriz merkezleri açılması ve bunların cinsiyetçi olmayan, inayet-lütuf içermeyen, hak temelli, kadınları-çocukları güçlendirici bir bakış açısıyla işletilmesi talep edilebilir. Çok açık söylüyoruz, toplumda feminizmin güçlendirilmesi ve desteklenmesi, cinsel şiddetin önlenebilmesi için en temel koruyucu-önleyici yaklaşımdır.
Konunun sadece kadınları ilgilendirmediğini, yolculuk hakkının ihlalini, bir arada yaşamanın imkânsızlaşmasını da akıllara getiriyor bu olay. Sahiplenmenin daha geniş kitlelerce olabilmesi için ne yapmalıyız?
Konu elbette sadece kadınları ilgilendirmiyor. En başından böyle yaklaşılması -eğer yaklaşılıyorsa- yanlış zaten. Konu aslında daha çok erkekleri ilgilendiriyor. Erkek olma hâlinin, erkeklik ispatı ya da baskısının sorgulanmamasının sonuçlarının, kadınlar-çocuklar-erkekler-hayvanlar özelinde tüm toplum üzerindeki tezahürünü hep birlikte görüyoruz. Muavin ya da profesör fark etmiyor. Erkeklik ve kibriyle birarada yaşıyoruz. Bu olaya hangi açıdan bakarsanız bakın aslında bu bir erkeklik sorunu. Bu sorunla yüzleşmek istemeyen kadınların ve erkeklerin sorunu. Türkiye’de milyonlarca kez tekrarlanan her bir olayın tek tek, ayrı ayrı gerekçelendirilerek önemsizleştirilmesiyle milyonlarca kez ‘Bir kereden bir şey olmaz’ diyen milyonlarca kişinin sorunu. Sahiplenmenin daha geniş kitlelerce olabilmesi için herkesin kendine ‘Bendeki sorun ne?’ diye sorması gerekiyor. Biz bu konudaki duyarlılık geliştirildikçe bu sorunun daha çok insan tarafından sahiplenileceğini düşünüyoruz. Birbirimize de aynı soruyu mütemadiyen sormalıyız.
Nüfusun yarısı kadın. Nasıl olur da sistematik şekilde yayılan tacizlere, tecavüzlere direncimiz daha da sağlam olmaz?
Ataerkil zihniyet toplumda yaygın ve devlet de tüm imkânlarıyla destekliyor. Eğitimde, ekonomide, kültürde, dinde, sanatta ve her alanda, yapılan birçok faaliyetle de ataerkillik destekleniyor. İnsan hak ve özgürlüklerinin, düşünce-ifade özgürlüğünün, bilimin ve demokrasinin desteklenmemesi de ataerkilliği besliyor. Ama baskılanan kitlenin geniş olması, baskının geri püskürtülmesinde yüksek oranda belirleyici değil, bunun dünyada örnekleri çok. Kadınlar, translar tüm dünyada cinsel şiddete karşı yıllardır direniyor. Şimdiye kadar kazandığımız tüm yasal hakları ve özgürlüğümüzü direnerek kazandık. Şu anda elimizden alınmak istenenlere de direniyoruz. Direnmeye de devam edeceğiz. Ataerkil zihniyete verilen desteğin karşısında gerçekten hızla büyüyen ve direnen kadınlar, LGBTİ’ler, profeminist erkeklerden oluşan bir kitle var.
Peki ya sessizlik?
80’li 90’lı yıllardaki yasalardan, basın haberlerinden ve toplumsal uygulamalardan uç örnekler vermeyelim ama toplumsal hafızamızı bir yoklarsak şu an önümüzde duran muhafazakâr-kadın düşmanı zihniyeti darmadağın edebilecek gümbür gümbür gelen bir genç kitle var. Tüm o ‘... nesil yetiştireceğiz’ söylemlerine rağmen. Bu kitle direndikçe sistematik şekilde uygulanan taciz-tecavüz ve diğer cinsel şiddet biçimleri, nefret cinayetleri de daha fazla görünür oluyor ve caydırıcılığı artıyor. Cinsel şiddette sessizlik artık kırılmaya mahkûm.