Bu topraklarda birbirimizi öldürüp durmaktan ilk yuvamız olan dünyamızın kaynaklarını hor kullandığımızı fark etmedik. El kremi, ayak kremi, göz altı kremi, selülit kremi diyerek vücudumuzun her bir ayrı parçasının her bir ayrı kreme ihtiyacı olduğuna inandırıldık, planlı bir şekilde onları çılgınlarca tüketmeye programlandık ve satın almaya devam ettik. Bir eve hem çocuk, hem erkek, hem kadın şampuanı girdi sarı, mavi ve pembe renklerde; her birine ayrı ayrı ihtiyacımız olduğuna inandırıldık. Böylece daha çok, daha çok tükettik.
Bazı paketlenmiş gıdalara raf ömrünü uzatmak için şırıngalanan kimyasalları, bedenimiz sisteminden atmaya çalışırken yorgun düştü, depresyona girdik. Ben çareyi evde turşu kurarak ararken ve bu yolla bağırsak floramdaki bakterileri çeşitlendirmeye çalışırken sevgili çekirge Sinan Tekin, beni Good4Trust’un yaratıcısı Uygar hoca ile tanıştırdı. Tekin de bu sırada, annesi ile birlikte kül suyu kullanmaya başlamış ve deterjana olan alerjisini geçirmiş. Siz de mesela güneşte kurutulmuş domateslerden yapılmış salça yemek isterseniz bu hafta sonu İyilik Şenliği’ne katılabilirsiniz. Artık “domates çıktı” demiyoruz, her mevsim simetrik ve parlatılmış şekilde satışa sunuluyorlar çünkü. Bana en ağır gelen şey ise sistemli bir şekilde kandırılıyor oluşumuz.
Good4Trust ürünleri arasında doğaya zarar vermeyen kabaktan abajur, patronsuz kazak ve yiyecek saklama kumaşları var. Türetim ekonomisi ile mevcut sistemi iyiliğe doğru dönüştürebiliriz. TEMA Vakfı’nda çalışmaktan change.org’u kurmaya, küçük yaşta başladığı kuş gözlemciliğinden Çevreden Sorumlu Devlet Bakanı Adnan Kahveci’nin danışmanlığını yapmaya kadar uzanan Uygar hocanın hikâyesi ile sizi baş başa bırakıyorum. On yedi yaşında hakemli dergilerde yayımlanan araştırmaları ile kuşları kurtaramayacağını düşünmeye başlıyor ve ‘görmek istediğimiz değişim olmak’ için Good4Trust’ı kuruyor. ‘Gezegenimizin Geleceği’ni her gün, her an verdiği her bir kararla korumak onun ve arkadaşlarının yaşam tarzı. Neden bizim de olmasın? İyilik Şenliği Nişantaşı Sanat Parkı’nda bu cumartesi saat 10.00 ile 19.00 arasında olacak. Orada görüşmek dileğiyle. Dr. Uygar Özesmi’ye sordum:
Bu hafta sonu İyilik Şenliği var. İnsanlar neden gelsin? Şenlikte neler olacak?
Ekolojik ve sosyal açıdan adil üreticilerimiz bir araya geliyor bu şenlikte. Nişantaşı’nda tüketimin en şaşalı olduğu semtteyiz. Buradaki insanlar için ticarete ve ekonomiye yeni bir bakış açısı sağlayacağını düşündüğümüz için Nişantaşı Sanat Parkı’nda yapıyoruz. Çünkü gezegenimiz ciddi bir tehdit ile karşı karşıya. Hem küresel iklim değişikliği hem biyolojik çeşitlilik krizi. Önümüzdeki otuz yılı medeniyet olarak, insanlık olarak kat edebilecek miyiz, hayatta kalabilecek miyiz, bu bir soru işareti. Dolayısıyla, biz de bu şenlikle insanlara alternatif bir sistemle, türetim ekonomisi ile tanıştırmak istiyoruz. Yani ekonominin doğaya ve insana zarar vermeden var olabileceğini göstermeye çalışıyoruz. Bunun için de, ürün ve hizmetlerini doğaya ve insana mümkün olan en az zarar veren bu üreticilerle buradaki halkı bir araya getirmek istiyoruz. Bunu yaparken de insanların eğlenmesi, iyi vakit geçirmesi, güzel bir hafta sonu geçirmeleri önemli. Onun için yoga ile, çocuk oyunları ile, atölyeler ile, zihnimizi ve görüşümüzü açacak söyleşilerle bir araya gelmeyi amaçladık.
Üreticilerin ne kadarı şenlikte olacak?
Good4Trust üzerinde dükkânını açmış elli bir üretici var. Türkiye’nin her bir yanına dağılmış üreticiler. Üretici derken bizim için sadece tarımsal üretim yapması anlamına gelmiyor. Tekstilden diş fırçasına, kozmetikten yiyeceğe kadar her alandaki ihtiyaçlarımızı kapsıyor. Şenlikte otuz üreticimiz yer alacak.
Sıfır karbon eviniz olduğunu okudum. Bu kadar güzel bir şey niye yayılmıyor? Nasıl yayılabilir? Ütopik bir istek mi benimkisi?
Değil aslında. Good4Trust’ın amacı da bu. Ekolojik, çok basit adil üretim biçimlerinin ekonominin içinde yer almasını, piyasaya girmesini sağlamak. Bizim şu anda, böyle evlerde oturmamamızın nedeni tamamen mevcut ekonomik sistemin çerçevelemesi. Kâr maksimizasyonunu ve daha fazla tüketmeyi öngörüyor bu sistem. Bu çerçevede ekonomik olarak bu yapı içerisinde hayatta kalanlara maliyetlerini en düşük düzeye düşürüp ürünlerini de en fazla satarak kullandırabilen işletmeler. Buna tüketim ekonomisi diyoruz. Maliyetleri, insanın ve doğanın sömürülmesine yüklerseniz maliyet düşüyor. Planlı eskitme ile insanların bunları tüketmesine vesile olursanız bu sistem içinde var oluyorsunuz. Bizim yapmaya çalıştığımız şey yeni bir güvenli alan oluşturmak. Seçim yapacakların kolaylıkla bu üreticilere ulaşabilmelerini sağlamak. Mesela ben bugün çarşıya çıksam İstanbul’da, geri dönüşümlü malzemeden üretilmiş bir kemer bulamam. Deriden değil, kullanılmış malzemeden dönüştürülmüş bir cüzdan istiyorum diye arasam, burada Teşvikiye’de bulamam. Bu ürünleri bulamamam için hiç bir neden olmaması lazım. Good4Trust’ta bunlar var. Ben mesela şimdi geri dönüşümlü malzemeden eskimiş yangın hortumundan bir kemer takıyorum, hadi bulalım. Şimdi burada dolaşsam, yüzde yüz Ege pamuğundan, toksik boya içermeyen, kadınlar tarafından asgari ücretin üzerinde maaş alarak üretilmiş bir tişörtü satın almaya kalksam yine burada bulamam. Mesele ulaşılabilir olması. Toplumda buna ait normların oluşmasını sağlamak gerekiyor.
Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı ile birlikte işbirliği yapıyorsunuz değil mi?
Evet. Nahıl KEDV’in dükkânı. Bizde var.
Tara Hopkins’in ve kadınların geri dönüşüm malzemeleri ile ürettiği çantalar, çöp(m)adam?
Evet. O da var, WWF Panda dükkânında.
Itır (Erhart) hocayı da gördüm sitenizde. Herkes orada. (Gülüyoruz)
Itır bizim en aktif üyelerimizden biri, evet.
Mineral destekçileriniz var. O nedir?
(Gülüyor) Orada destek olanlara paye vermeye çalıştık. İnsanların verdiği destek miktarına göre isim verdik. Mineraller de bitki gelişimine faydalı olduğu için…
Damlalar gibi mi?
Siz ihtiyaçlarınızı doğaya ve insana faydalı karşılarken, ürünleri satın alarak üreticiyi desteklemiş, onun geçimini sağlamış oluyorsunuz. Alışverişinize istinaden bunu bir iyilik olarak tanımlayıp kendinize damla verebiliyorsunuz. TEMA Vakfı’nda gönüllülük yaparsanız da kendinize damla verebiliyorsunuz. Bu damlalar birikiyor. Başta türetici olarak üye olan herkes tohum. Yedi yüz damla toplarsanız filiz oluyorsunuz. Yedi yüz damla daha toplarsanız fidan oluyorsunuz. Yedi yüz damla daha toplarsanız genç ağaç oluyorsunuz. Yedi yüz damla daha toplarsanız yaşlı ağaç oluyorsunuz. Yedi yüz damla daha toplarsanız çiçek veren ağaç oluyorsunuz. Yedi yüz damla daha toplarsanız meyve veren ağaç oluyorsunuz.
Mineral?
Onlar maddi destekçilerimiz, bu sistemden farklı.
Yirmi iki galiba sayıları değil mi? Şeffaflık ilkeniz gereği sitede yazıyordu.
Yirmi dört olduk şu an. Geçmişte de destek olanlar var. Sizin baktıklarınız geçmişteki destekçilerimiz.
Ürün fiyatlarını kendileri mi belirliyorlar?
Biz üreticilerimizden %3 katkı payı alıyoruz. %2’si kredi kartına gidiyor. Yüz liralık bir alışveriş olsa doksan beş lirası üreticinin cebine giriyor. Başka sitelerde bu oran %10 ve %60 arasında değişiyor. Fiyatları düşüremiyorlar. Düşürürlerse diğer siteler de düşürmelerini istiyorlar. Onu yaparlarsa oralarda hiç para kazanamayacaklar. Fiyatlar, Good4Trust üzerinde başka satış kanallarında neyse onunla aynı. Ama Good4Trust’tan aldığınızda üreticinin cebine çok daha fazla para giriyor.
Sanatçıların emeğine de yer vermeyi düşünüyor musunuz?
İsteyen her sanatçı bize başvurup kendi sanat ürünlerini bizde satabilir. Yaratmış olduğu eserlerde çevreye zararlı kimyasal kullanmıyor olmalılar. İnsan ve çevre sağlığına zarar veren malzemeleri yaratmış oldukları sanat eserlerinde kullanmamalarını bekleriz. Bu eserlerde geri dönüşümlü malzeme, çöplerden, çöp demek istemiyorum, çöp yanlış bir kelime, atık yanlış bir kelime, bunların hepsi bir malzeme çünkü, geri dönüştürerek kullanıp kendi stüdyolarında, hayatlarında, ekolojik olarak adil davranış ve prensipleri ile içselleştirmeye çalışıyor olmalarını bekliyoruz.
Sanat alanında işi üreten kişinin emeğinin karşılığı da bahsettiğiniz oranlarda sanatçılarla paylaşılmıyor. Örneğin yayınevleri böyle bir yüzde vermiyor ya da galerilerle çalışan çağdaş sanatçılar bu yüzdeleri almıyor. Sanatçılar sizin sisteminizle ortak paydada buluşabilirse bu yaratmak istediğiniz dünyayı destekler mi?
Tabii, tabii. Muhteşem olur. Yayınevleri var. Yeni İnsan Yayınevi var. Gaia Dergisi var. EKOIQ Dergisi var. Sanatçıları da bekleriz, keşke olsa.
Belki de bu vesile ile ressamların kullandıkları boyalar kimyasallardan arındırılır. Başka bir bilince geçebiliriz.
Hiçbirimiz sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Mesela ben fosil yakıt kullanıyorum. Arabaya biniyorum. Aldığım ayakkabılar küresel marka. Ama bütün bunları iyiye götürmek gibi bir niyetim var. Good4Trust’ta ekolojik adil bir ayakkabı satışı olsa oradan alırım. Uçağa az binmeyi tercih ediyorum. Niyet önemli. Onun için yola çıkmak önemli. Good4Trust bunun için bize imkân sağlıyor.
Adı neden İngilizce? Uluslararası bir plan olduğu için mi?
Evet. 2019’da Almanya, Fransa, İngiltere’de açmayı düşünüyoruz. 2020’de Kanada ve Amerika’da, 2021’de ise Uruguay, Arjantin ve Güney Afrika’da açmayı arzu ediyoruz. Yayılarak devam etmesini istiyoruz. Evet, uluslararası hareket olarak kurduk.
Ashoka Vakfı’ndaki yolculuğunuzun nasıl katkısı oldu Good4Trust’ın gelişmesine?
Ashoka Vakfı sosyal girişimcilik alanında çalışan dünyanın en büyük on vakfı arasında. Dünya genelinde sosyal girişimcileri destekleyerek toplumsal gelişime katkı sağlıyor. Ashoka fellow’ları var. Bir de benim gibi sakalını ağartmış, kıdemli Ashoka fellow’ları var. Yeni gelen sosyal girişimcilere destek olmak için oradalar. Ashoka ağının bir parçası olduğunuz zaman Good4Trust gibi girişimleri büyütmek, yaymak açısından geniş, küresel bir ağın parçası olunuyor. Biz de dünyadaki diğer sosyal girişimcilerle dirsek temasına sahip olup onlardan öğrenme şansına sahibiz.
Peki, onlarla dirsek temasında olmak size ne söylüyor? Türkiye olarak bu konularda neredeyiz?
Türkiye’de Good4Trust gibi sosyal girişimlerin yasal bir statüsü yok. Dolayısıyla Avrupa Birliği’nde ve pek çok ülkede sosyal girişimler kâr amacı gütmeyen şirket yapıları, vergiden muaf ve toplumsal, çevresel faydayı gözeten tüzel kişilikler olarak var olup vergi ayrıcalıkları gibi imkânlardan da istifade ediyorlar. Türkiye maalesef daha burada değil. Umarım ileride gerekli adımlar atılarak şirketlerin illa kâr amacı gütmek zorunda olmadığı, toplumsal ve çevresel faydayı daha fazla gözeten tüzel kişilikler olarak var olması gerektiğini görürler. Türetim ekonomisinde de bizim zaten amacımız o. Vizyonumuzda dünyadaki bütün şirketlerin, ekonomik tüzel kişiliklerin gezegenimizi koruyan birer tüzel kişilik olarak var olmaları var. Bizim görmek istediğimiz ekonomi bu. Tüketim ekonomisi şu anda hem dünyayı yok ediyor hem insanları sömürüyor. Bizim yapmamız gereken türetim ekonomisinde yepyeni bir işletme modeli ortaya koymak. Tüzel kişiliğin, tüzel kişilik olarak var olma hakkı tamamen topluma ve çevreye sağladığı faydadan geçsin. Yoksa ne kadar kâr ürettiğinden geçmesin. Şu anda, borsaya bağlı şirketler kâr oranlarını ve finansallarını açıklamak zorundalar ama hiçbirisi çevreye ve doğaya sağladıkları faydaları, daha önemlisi doğaya verdikleri zararları raporlamak zorunda değil. O zaman ben ne anladım onlara tüzel kişilik hakkı vermekten? O hakkı şirketlere veren kim? Sen, ben, vatandaşlar… Halk olarak biz veriyoruz. Bir şirket senin hakkında dava açabilir bir tüzel kişilik olarak. Onun itibarını zedelediğin iddiasıyla. Bir şirkete karşı sen onun çevresel zararlarını sergileyen bir aktivizm sergilediğinde şirket itibarı zedelendi diye dava açabiliyor. Peki, onun tüzel kişilik olarak var olma ve dava açma hakkını kim verdi? Sen verdin. Dolayısıyla bizim şirketlere var olma hakkını vermeyi sorgulamamız lazım. Türetim ekonomisinde sadece doğaya ve insana faydası olan şirketlerin var olma hakkı vardır. Biz bu sistemi ortaya koyduğumuz zaman mevcut ekonomik sistemin gerekli olmadığını ve zarar verdiğini bütün dünya görecek.
Bedriye Hülya da Ashoka fellow, kurmuş oldukları BizBizze Kadınlar İçin Fikir Destek Ünitesi, “dernek” oldu yakın zamanda.
Good4Trust kâr amacı gütmeyen işletme. Aynı zamanda Türetim Ekonomisi Derneği’miz var. Amacı da türetim ekonomisinin yaygınlaşmasını ve fikirsel gelişimini sağlamak.
Türetim ekonomisinden biraz daha bahsedebilir misiniz?
İki önemli aktör var. Biri türeticiler, diğeri üreticiler. Yapmaya çalıştığımız şey şu: Üreticilerin derdi ne? Onların ürün ve hizmetlerini satın alacak insanlara ulaşmak. Ekolojik ve sosyal açıdan adil üretim yapıyorlarsa, türeticilere ulaşmaları zor oluyor, hayatta kalabilmek için, geçimlerini sağlayabilmek için ürünlerini satabilmeleri gerek. İkinci önemli konu ise üreticilerin kendi aralarında dayanışmaları. Kendi aralarında bir ekonomi çevirmeleri. Birbirlerinden alışveriş yaparak paranın kendi aralarında dönmesini sağlıyorlar. Türeticiler de kendi ihtiyaçlarını sağlarken üreticilerin kazanmasını sağlıyor. Üreticilerin güçlenmesini ve yeni üreticilerin girmesini sağlıyorlar. İçeriye giren para ne kadar az dışarıya kaçarsa o kadar türetim ekonomisi büyür ve güçlenir. Döngüsel bir ekonomi yaratma peşindeyiz. Makro ölçekte döngüsel bir ekonomi… Mesela bir örnek vereyim. Bizde Eppek var. Ekolojik ekmek üreticisi. Bütün buğdayını, çavdarını, atalık tohumlardan küçük çiftçilerden alıyor ve tam buğday olarak taş değirmenlerde üretiliyor. Sonra ekmek pişiriliyor. Ekmeği aldığımda hem Eppek’e yani Burak’a katkıda bulunuyorum hem de o, ekmekleri pişirirken oradan çıkan külün, kül suyu üreticimiz tarafından alındığını düşünün. Sonra o küllerin kül suyuna dönüşmesini düşünün, sonra da benim ondan kül suyu aldığımı düşünün. Kül suyunu üretmesi için desteklemiş olacağım onu. Dolayısıyla çöpe gideceğine kül suyu üretmiş olacağız. Benden aldığı parayla kül suyu üreten Yavuz da Burak’tan ekmek alırsa, benim ona verdiğim para Burak’a gidecek. O da geçimini destekleyecek, dolayısıyla atalık buğday üreten çiftçileri destekleyecek. Çiftçiler de kendi çamaşırlarını yıkamak için kül suyu alacaklar. N’oldu? Kül suyuna verdiğim para Burak’a gitti, Burak’tan çiftçilere gitti, kül sucusuna gitti. Şimdi kafanızda bütün bu ağları türetim ekonomisi içindeki bütün üreticiler ve türeticiler için örün.
Sistemi değiştirmek oluyor bu. Küçük bir alanda başlayıp öbür sistemden illallah etmiş kişiler de dâhil ola ola sistem başkalaşacak, dönüşecek; böylece mevcut sistemi alaşağı etmiş olacağız.
Alaşağı etmek demeyelim de, dönüştürmesi diyelim.
Heyecan verici. Akademide yaptığınız çalışmalardan sonra bu kadar heyecan verici olduğu için bütün enerjinizi Good4Trust’a veriyorsunuz, değil mi?
Evet. Tabii tabii. Ders vermeye de devam ediyorum.
Açık Radyo’daki programınız da bunu destekleyici…
Tabii. Gezegenin Geleceği diye bir radyo programımız var. Her akşam saat 18.00’de. Orada da dünyanın karşı karşıya olduğu çevresel problemleri ve bunun için insanların nasıl mücadele ettiklerinin haberlerini veriyoruz. O sayede insanlar doğanın ekonomi ve enerji politikaları yüzünden nasıl yok edildiğini gördükçe doğanın korunması için harekete geçebilirler.
Küçükken kuş gözlemcisiymişsiniz. Bütün bu olaylara ilginiz o yıllardan başlıyor. Ve her şey çok tutarlı. Hiç mi çıkmaz yola girmediniz? Sıkılmadınız? Ya da yolunuzu şaşırmadınız? Hiç tıkanıklık olmadı mı?
Mesela ben akademisyen olarak yola çıktım. Doğaya aşıktım. Kuşlara aşık oldum. Beni bulunduğum noktaya hep başarısızlık getirdi. İlk önce tırnak içerisinde çok başarılı bir bilim insanı oldum ama yine kuşları koruyamadım. Kuşlar yok olmaya devam etti. Sonra madem akademide olmuyor, Sivil Toplum’da yapayım dedim. Doğa Derneği’ni kurdum. Greenpeace’te çalıştım. TEMA Vakfı’nda çalıştım. Baktım kuşlar hâlâ yok olmaya devam ediyor. O çalışmalarımın da kuşlara faydası olmadı. Sonra change.org’u kurdum. Altı yıl mücadele verdik. İnsanların görmek istedikleri değişimi yaratabilmeleri için ortam hazırladık. Yine kuşlar yok olmaya devam etti. Şimdi bu yüzden Good4Trust üzerinde çalışıyorum. Ekonomik sistem her şeyin temelinde yatan problem. Ekonomik sistemi dönüştürebilirsek, doğaya verilen zararı engelleyebilirsek, o zaman belki kuşları koruyabiliriz.
Zumbara da sistem değişikliği önerisi getiriyor.
Ayşegül (Güzel), Zumbara’nın kurucusu çok yakın arkadaşım. Zaman bankası kurdular. Para yerine zamanın kullanıldığı bir ekonomi yaratmış oluyorlar. Zaman en kıymetli şey. Zamanın takas aracı olarak kullanılması çok doğru bir yaklaşım. Dolar artıyor, Türk parası yarıya iniveriyor. N’oldu da benim maaşım bir anda yurt dışındaki geçim şartlarına göre yarıya indi? Benim anlayabildiğim bir şey değil. Sen anlayabiliyor musun?
Hayır. Zaman yarıya inmiyor mesela.
Çok güzel bir tespit. Gerçek bir şeyin olması gerekiyor. Biz Good4Trust’ta şimdilik para ile ilerliyoruz. Bir gün, bütün ihtiyaç ve ham maddeleri içimizde sağlayabilirsek, o zaman kendi aramızda gerçek bir takas aracı bulabiliriz.
Nüfusun yüzde 50’si kadın ve pek çok kadın derneği var. Öyleyse birleşip ana cümlelerimizi neden daha sık birlikte kuramıyoruz? Aynı şekilde, Sivil Toplum’da da öyle. Yani bu konuştuğumuz gruplar ayrı ayrı konumlanıyor. Ortak amaç için hepsinin gerektiğinde bir araya geldiği ve ciddi etki yarattığı bir yapıdan söz etmek mümkün mü?
Good4Trust’ta bunu ekonomi açısından yavaş yavaş yapmaya başlıyoruz. Bizde dükkân açmış Temel İhtiyaç Derneği var. WWF-Türkiye var. Buğday Derneği var. KEDV var. Biz ekonomik alanda kendi var oluşları içerisinde toplu bir ekonomide bir araya getirmiş oluyoruz. Toplumla paylaşacak ürünü veya hizmeti olan herkesi aramıza bekliyoruz. Yeter ki ekolojik ve sosyal açıdan adil olmaya çalışsın. Olsun değil olmaya çalışsın diyorum. Şöyle söyleyeyim. Bir hizmet alacaksa biri, Zumbara’dan alırsa bu geleceğe oy vermektir. Bir ürün alacaksa bir insan Good4Trust’tan alması geleceğe oy vermektir. Bugün verdiğimiz her karar, yarattığımız bir gelecek. Günlük eylemselliğimizin altında hep bir mekanizmaya hizmet var. Mesela ben niye seninle Maçka Parkı’nda çay bahçesinde buluşmak istedim? Çünkü burası mütevazı bir yer. Neyi desteklediğimiz önemli.
Tutarlı eylemlerimiz bunlar.
Yapamadığımız şeyler de var. Al işte iPhone kullanıyoruz. Ben Good4Trust’ta Fairphone satılsın istiyorum. Yani adil telefon. Çatışmasız madencilikten gelen metallerin kullanıldığı, geri dönüşümü destekleyen, içini açıp değişim yapabileceğin bir telefon. Planlı eskitme olmayan bir telefon. O ortamı yaratmayı çalışıyoruz. İnsanların değerleri ile tutarlı yaşayabilecekleri ortamı yaratmaya çalışıyoruz.
Beş sene sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?
Türkiye’de ben, beş milyon türeticinin Good4Trust’a üye olduğunu ve elli bin üreticinin yer aldığını görmek istiyorum. Hedefim bu. Bunun olmasını canı gönülden istiyorum; çünkü otuz yıl sonra medeniyet olarak var olacaksak bu ekonomiyi dönüştürmek zorunda olduğumuzu bildiğim için istiyorum. Dünya genelinde de yüz milyon türeticiye ve yaklaşık beş yüz bin üreticiye sahip bir oluşum olarak görme arzusu ve hedefindeyim. Niye derseniz başka çaremiz yok. Küresel ortalama sıcaklıklar 1,1 santigrat artmış durumda. Hırkanı çıkartırsın, baş edersin. Keşke öyle olsa. Ekstrem sıcaklıklarda bu yedi ile on beş dereceye bedel. Geçen Şubat ayında Muğla, Milas’ta otuz iki buçuk derece ölçüldü. Yirmi dört derece idi bir önceki rekor sıcaklık. Yedi buçuk artmış bile. Bir hafta boyunca sürmüş bu. Şimdi, İzmir’de yazın bir hafta kırk beş derece olduğu olur. Otuz sene sonrası için Milletler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin tahmini ortalama 2,8 derece, en iyi ihtimalle. Bu ekstremlerde yirmi bir santigrata denk gelir. Kırk beş derece artı yirmi bir derece ne yapar? Altmış altı. İnsanın sıcaklık olarak yaşama limiti altmış derece. Bunu aştığın taktirde dört, beş saat sonra ölürsün.
Bu hedefinize nasıl ulaşacaksınız?
Tek yolu ekonomiyi dönüştürmek. Karbonsuzlaştırmak.
Nasıl katılacak bu kadar insan sisteminize?
Bu adil sisteme katılırlarsa iklim değişikliğinin önüne geçme şansımız olabilir.
Davranış değişikliği, alışkanlık değişikliği hakkında birçok araştırma var. Bu türetici sisteme katılmak da yaşam tarzı değişikliği. Nasıl olacak sizce hedeflediğiniz bu kadar insanın katılması?
Zannediyorum gördükçe, farkına vardıkça. Bu konuda çok çalışan kişi var. Yalnız değiliz. Dünyada “transition towns” hareketi var. Greenpeace var. WWF, Buğday Derneği, TEMA Vakfı, hepsi bu konuda bilincin arttırılması yönünde çalışıyorlar. Good4Trust’ın doldurduğu boşluk, bu bilincin ekonomiye yansıması. Başka çaremiz yok, ekonomiyi dönüştüreceğiz.
Öyle bir hengâme var ki, ben de içindeyim.
Ben de içindeyim. (Gülüyoruz)
Rutini devam ettirmek daha can acıtsa da…
Daha kolay, değil mi?
Öyle.
Her insanın bunu kırması için adım adım bir şeyler sağlamamız gerekiyor. Good4Trust daha konforlu bir alan sağladığında diğer tüketim alanından çıkılır. Amacımız da o. Vicdanına, değerlerine daha uygun o yaşam biçimini yaratabilmek. Tek derdimiz o. Her insan için yaratabilmek. Henüz uzağız, örneğin hâlâ Good4Trust’ta çay satamıyoruz. Hopa Çay Kooperatifi var. Onlar çayları toptan sattığı için böyle bir üreticiye yer veremedik hâlâ. Çayımı hâlâ marketten almak zorundayım.
Sizi buluyor üreticiler. Siz de teklif götürüyor musunuz?
Evet. Önce bir niyet bildirgesi imzalıyorlar. Süreçlerini detaylı ve şeffaf yazıyorlar, bir form dolduruyorlar. Form, türeticiler arasından seçilmiş konseyimize gidiyor. Güvenilir, bizim prensiplerimize uygundur derlerse çarşımıza kabul oluyor. Başvurması için davet götürdüklerimiz de oluyor, tabii.
Nasıl çekirge olabiliriz?
Çekirge diye bizim sosyal girişimcilik dersi verdiğimiz ve pratik yaptırarak eğitim verdiğimiz gençlere diyoruz. Facebook sayfamızda bulabilirler başvuru formunu. Üç günlük sosyal girişimcilik eğitiminden geçen, kabul edilen üniversite öğrencileri daha sonra gönüllülük yapıyorlar. Okulların bitmesi ile başlayacak olan Çekirge Programı, yaz boyunca devam edecek.
Endüstri Tasarımı Ürünleri diye bir bölüm var mesela üniversitelerde. Oradaki tasarımlar dönüşebilir.
Evet, ekolojik ve adil olsa ne güzel olur. Bu konuda işbirliği yapılabilir.
Kayseri Fen Lisesi’nde okurken de bu konuları düşünüyor muydunuz?
Tabii. Sulak alanlardaki böcekler üzerine çalışıyordum. Araştırmalar yapıyordum. Bu konuda, planktonlar üzerine bir makalemi on yedi yaşımda yayımladım, hakemli bir dergide. On sekiz yaşımda da Sultan Sazlığı’nın sucul kınkanatlıları ve yarımkanatlıları üzerine bir tez yazdım. Orada da Türkiye için altı yeni tür keşfetmiştim. Bilim insanı olmak istiyordum. Plankton, böcek ve kuşları araştırıyordum. Doğa sevgisi öğrendikçe gelişti. Türkiye doğasına olan ilgim ve araştırmalarımdan, bilgimden dolayı 1989 yılında Çevreden Sorumlu Devlet Bakanı Adnan Kahveci’nin danışmanlığını yaptım. O zamanlar Çevre Genel Müdürlüğü vardı. Orada çalıştım.
Nasıl bir tecrübeydi?
Bazı şeylerin korunması için bilginin yeterli olmadığını, vizyoner politikacıların, doğru politikaların önemli olduğunu, güçlü ve özgür Sivil Toplum’un ne kadar gerekli olduğunu o zamanlar anladım.
Peki, vegan olmak hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben veganım. Fakat vegan olmanız başka insanların yeme alışkanlıklarına dair bir yargı içermemeli. Yargılayıcılık dönüşümün karşısında olan bir şey. Anlamak ve destek olmak gerek dönüşüm için. Bence şu anda dünyamız sadece veganlığı kaldırabilir. Doğa ile uyumlu bir gelecek yaratmak istiyorsak ben insanların vegan olacağını öngörüyorum ileriki bir tarihte. Ben de hayatımın çok geç bir evresinde bu dönüşümü yaşadım. Otuz yaşında vejeteryan oldum, kırk sekiz yaşımda vegan oldum. Etik açıdan baktığımızda Good4Trust’ta altın kuralı benimsiyoruz davranış biçimi olarak. Sana nasıl davranılmasını istiyorsan öyle davran ya da nasıl davranılmasını istemiyorsan öyle davranma, diyor orada. Bir canlı olarak birisi beni öldürsün ve yesin istemem. Vejeteryan olmak bu sebeple şartmış gibi geliyor. Süt veriyor olabilseydim, birisi benim saçlarımı kesip ondan kıyafet yapıyor olabilseydi ve benim rızamı almak koşulu ile benden isteseydi, verebilirdim. Hayvanlar köleleştirilmediği sürece veganlığın yanında, vejeteryanlığın da gelecekte bir nebze mümkün olabileceğini düşünüyorum.
ODTÜ ve yurt dışındaki üniversitelerdeki deneyiminiz nasıldı?
ODTÜ’de Jeoloji Mühendisliği okumamın temel nedeni Türkiye’de Çevre Bilimleri yoktu. Türkiye’de okumaya karar vermiştim. Fen Lisesi’nde Biyoloji eğitimim olmuştu. Jeoloji okumanın çok faydası oldu. Gezegenin gelişimi, sorunları, madencilik, enerji hepsini öğrenmiş oldum. Sonra, Çevre Bilimleri okumaya Amerika’ya gittim. Modelleme ve Sistem Teorisi üzerine odaklandım. Yapmaya çalıştığım şeyin temelinde Sistem Teorisi yatıyor. Doktoraya gelince de bu işin sadece bilimle değil, sosyal bilimle olacağını görmeye başlamıştım. Sosyal Değişim ve Kalkınma yan dalı ile birlikte Koruma Biyolojisi okudum bu yüzden. Doğayı biz nasıl koruruz? Sosyal süreçlerle, antropoloji ile, sosyoloji ile, kamu yönetimi ile nasıl bir alakası var? Bunları bir araya getirmiş oldu doktoradaki eğitimim de. Bugün geldiğim noktaya, yani Good4Trust üzerinde odaklanmamda hepsinin çok etkisi oldu.
Yaptıklarınızı tamamlayıcı ek disiplinler neler olabilir mesela?
İletişim, Sosyal Antropoloji ve Davranış Bilimleri de bizim için faydalı oluyor.
Kitabınız var… Makaleleriniz… Yazı ile aranız nasıl?
Eskisi kadar vakit bulamıyorum. Dünya Gazetesi’nde köşem var. ‘Adil Ekonomi’ ismi. Şu sıralar yoğunluktan yazamıyorum. Hem change.org’u yönetiyorum. Hem Good4Trust’ı yönetiyorum. Hem mentörlük veriyorum girişimcilere. Kadir Has’ta ders veriyorum. Yoğunluk var; ama Türetim Ekonomisi konusunda bir kitap yazmak istiyorum. Makaleleri de mi buldun?
Evet…
2007 senesinde akademiyi bıraktım. Bilimle bir şeyi dönüştüremediğimi gördüm. O dönemde sınırları zorlayıcı birkaç makale yazınca, anlaşılmadığını düşününce bıraktım. İnsan düşünce yapısını ortaya koyan bir makaleydi. İnsanların karmaşık sistemleri algılayışının matematiksel formülünü ortaya koydum. Sonra şunu fark ettim. Ya normal bilim yapacaksın. Ya da sınırları zorlayacaksın. Zorladığın zaman bilim alanında yalnız kalıyorsun. Yaptıkların on yıllar sonra anlaşılıyor. Bir süre sonra çok heyecan vermemeye başladı. Bilimin dönüştürücü kapasitesinin düşük olduğunu, esas dönüşümü sağlayacak şeyin sosyal süreçler ve ekonomik sistemler olduğunu keşfettim.
Big Bang Theory izlediniz mi?
Evet, çok komikler.
Oradaki anlaşılamamak ve bilim insanlarının o hâli çok hoşuma gidiyor.
Benim hayatımın bir bölümü öyle geçti.
Karamsar döneminiz oldu mu?
Olmadı. Şanslıyım. Olmasını anlayabiliyorum; çünkü insanın kimyası bozulabilir. Bu dünyada, bu yarattığımız dominant sosyo-ekonomik paradigmanın içerisinde yaşamak, gerçeklerin farkındaysanız çok acı verici ve umutsuz bir var oluş. Bunun içinde hayatımızı anlamlandırmanın tek yolu buna karşı bir şeyler yapabilme gücünü toplamak. O gücü toplayamazsak yaşamın bir anlamı kalmıyor. O zaman da depresyon dışında ne var ki? Gücümüzü toplayabilecek iç gücü bulmak ve başkalarının da yardımını almak, işbirliği yapmak, o mücadelende yan yana olduğunu görmek, onlarla birlikte var olmak önemli. Kendimizi aşağıya çekecek değil, birlikte mücadele edip ileriye gidebileceğimiz insanlarla birlikte olmak herhalde yapabileceğimiz tek şey gibi geliyor bana. En azından benim için öyle.
Şenlik davet videosunu buradan indirebilirsiniz:
https://yadi.sk/d/xWYTx5K43VEz2F
Good4Trust Web Sitesi
https://good4trust.org/tureticiol
https://good4trust.org/ureticiol
Sosyal Medya Linkleri
https://www.facebook.com/good4trust