Onları dışarıdan izlerken merak uyandırdılar. Yanlarına gidince çok sıcaklardı. Kişisel ilgim bir yana, girişimcilikle ilgili mühim işler yapıyorlar. Bir arkadaşım sosyal medyada paylaşmış, aklımdan çıkmıyor. “Kendimi, ağzında küçücük bir suyla yangını söndürmeye yardım eden bir serçe ya da arı kuşu gibi hissediyorum” yazmış. Türkiye’de ve dünyada feci şeyler oluyor. Bu sırada, hepimiz pozisyon alıyoruz. Sonra o pozisyonlar değişiyor. Değişim kaçınılmaz. Ağzında küçücük su ile yangını söndürmeye çalışmak bana umut veriyor. Mevlana da “Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim. Bugün bilgeyim, kendimi değiştiriyorum” demiş. Sisifos Söyleni’nde de o taş hep tepeye taşınıyor, tekrar tekrar. Bize düşen nedir? Elbette, zorlanıyoruz. Korkularımıza rağmen devam ediyoruz. Bu yolda, hırslarından arınmış, tatlı mı tatlı ekip arkadaşları aramayı kendine ilke edinmiş Tezgahçılar ile karşılaşmak iyi geldi. Haldır huldur oradan oraya koşmaya çalışırken kırıp dökenler, kafalarını bir an kaldırıp büyük resmi göremeyecekler belki hiçbir zaman. Belki beklenti de bu olmamalı. Biz yolumuza devam edelim de, kendi insanlarımızı bulup onlarla üretelim de, gerisi gelecek ve güzel de olacak zaten. Burçak Yıldırım, İşletme mezunu. Türev Ürünler Danışmanlığı yapmış. TÜGİAD Girişimcilik Yarışması’nda birinci olmuş. Akbank’ta çalışmış. Bora Öğünç, felsefe okumuş. Radyo ODTÜ’den ve bikafalar.com’un kurucusu. Tezgahçıları birlikte kurmuşlar, değişime önce kendi hayatlarından başlamışlar, onu güzelleştirmek istemişler, mutlu olacakları işin peşinden gitmişler, sonra bir de bakmışlar ki dünya da değişivermiş. Tezgahçılara sordum:
Şu aralar Tezgahçılar ne ile meşgul?
Burçak: Biz kurulalı iki sene oldu. 18 Ocak’ta ikinci yaşımızı da kutlayacağımız bir parti hazırlığındayız. Türkiye'nin en iyi yazılım girişimlerinden biri olan Kolektif Labs'le birlikte eşsiz bir oyun tasarımı ve mobil uygulama yaptık. Klişe gelecek bellki ama biz de dijitalleşmeye başladık. Özellikle son dönemde dijitale büyük yatırımlarımız oldu. 18 Ocak’ta gerçekleşecek etkinlik ayrıca mobil uygulamalarımızın da lansmanı da olacak. Biri Tezgahçılar’ın kendi mobil uygulaması, eğitimlerin, etkinliklerin içeriklerini, takvimler barındıran, biri de insanların networking ihtiyaçlarını çözecek, soğuk ve zorlama ortamları silip atacak başka bir uygulama.
Mobil uygulamadan bahsedebilir misiniz?
Burçak: Bir etkinlikte karşılaşıyoruz diyelim. Zaten oraya gelme amacımız yeni insanlarla tanışmak, iş bağlantısı kurmak, belki de yeni arkadaşlar edinmek. Uygulamamız bu süreçle ilgili. Böyle etkinliklerde herkesin birbiriyle zorlanmadan tanışmasını, aynı zamanda tanışma ve sonrasında iletişimde kalma kısmını nasıl en verimli ve meşakkatsiz gerçekleştirebileceğimizi düşündük ve böyle bir uygulama geliştirdik. Uygulamada bir profiliniz olacak, dilediğiniz tüm iletişim bilgilerinizi, sosyal medya hesaplarınızı girebileceksiniz ve kişiselleştirebileceksiniz. Uygulama üzerinden bizim kurguladığımız bir oyunu oynayarak herkesle rahatça tanışabilecek ve kaynaşabileceksiniz. Uygulama kalıcı bir çözüm sunuyor, kartvizitler kaybolabiliyor, oysa bir kartvizitten alabileceğiniz her türlü bilgiye telefonunuzdan erişebiliyorsunuz. Hem networkingi oyunlaştırıyor, hem de insanları birbiriyle tanıştırıyoruz. Kurumsal tarafta oldukça heyecan yarattı.
Kaç mekân değiştirdiniz?
Bora: İki. Taksim’deydik daha önce. Geçen sene Mart ayında Nişantaşı’na taşındık.
Dünyadaki trendlerle aranız nasıl?
Burçak: Ben yarın New York’a gidiyorum. Amacım aslında biraz da Türkiye’ye gelmeyen ya da çok az kullanılan teknolojileri incelemek, o teknolojileri eğitimlerimizle birleştirmek. Bakış açıları değiştirecek teknolojileri eğitimlere entegre etme planlarımız var. Bizim odak noktalarımızdan biri bireyin yaratıcılığı. Yaratıcılık deneyimle gelişiyor. Sir Ken Robinson’ın, bizim de yürekten savunduğumuz bir yaratıcılık grafiği var. Özetle okul öncesinde çok yüksek olan yaratıcılığımız yıllar geçtikçe düşüyor. İş hayatında duraklamaya başlıyor.
Ne zaman yukarı çıkıyor?
Burçak: Ezberden kaçmaya, eleştirel düşünmeye, daha çok deneyimlemeye ve bilgi birikimini kendi isteğin doğrultusunda arttırmaya başladığında. Kendine yatırım yapman gerekiyor. Biz o grafiği yükseltmeye çalışan bir ekibiz.
Bora: Yaratıcılık konusunda çocukların oyunla olan bağlantısına bakıyoruz. Çocukların yaratıcılığı oynama güdüleri ile ilgili. Bu güdüyü engellemiyorlar. Kalemin uçak olduğuna inanıyorlar ve bu inançlarının önüne engel koymayınca kalemin uçak olduğu oyunlar oynuyor, hikâyeler yazıyorlar. Çocukken yaratıcılığın çıktığı yerleri kurcalamak istiyoruz biraz. Atölye yapacağız diye yola çıktık. Bunun üzerine kurduk işimizi ve bugün tam bir öğrenme yeri olduk. 2017 için güzel planlarımız, konseptimiz var. Dünyanın kendine yeni değerler katacak insanlara ihtiyacı var. Yeni hikâye anlatıcılarına, yeni yazılımcılar, içerik üreticilerine. Odağımıza bu anlayışı alarak uzun vadeli okullar açma hedefindeyiz.
Bu yeni konseptle neyi amaçlıyorsunuz?
Bora: Fark yaratacak uzun soluklu işler yapmayı hedefliyoruz. Katılımcılara yeti kazandırmak istiyoruz. Geçtiğimiz iki sene içinde çok çalıştık. Bu da çok değerli isimlerle bir araya gelmemize vesile oldu. Şanslı hissediyoruz, eğitmenlerimiz çok donanımlılar, sağ olsunlar. Elimizdeki bütün bu birikimleri faydalı işler için kanalize edip birkaç ay sürecek, yetenek kazandıracak programlar yapacağız. Hız kesmeden gidiyoruz, heyecan taşıyoruz içimizde. Çalışma ortamımız güzel, gelenler güzel, çalışma arkadaşlarımız güzel. Umarız her şey daha güzel olacak.
Siz nasıl anlaşıyorsunuz aranızda, bu süreçte iki kişi olmak nasıl?
Bora: Biz aslında çok çatışan bir ikiliyiz.
Burçak: Biz çatışıyoruz evet; ama aynı zamanda birbirimizi tamamlıyoruz. Bora’nın savunduğu benim karşı çıktığım noktalar var. Benim savunduğum ve onun karşı çıktıkları da var. Kurumsal toplantılarda ben takımlar, döpiyesler giyerken Bora toplantıya çiçekli gömlekler ile katılabiliyor. İki zıt karakteri temsil ediyoruz. Markamız oldu bu aslında. Aynı olmamak.
Bora: Bizden yola çıkarak girişimcilikle ilgili bir şeyler söylenebilir aslında. Ortaklarla pek anlaşamayabilirsin. Ama biz çok temel ahlaki konularda çok aynı kafadayız. İnsanlarla çalışma disiplinimiz mesela. İş etiğinde olsun, kötü insanlara tahammül edemeyişimiz olsun çok ortak noktamız var.
Aynı olunca sıkıcı değil mi zaten?
Burçak: Evet.
Bora: Farklı olmak bir fırsat. Mesela Burçak olmasa benim vizyonumla şimdiki ofisimiz hayatta böyle olamazdı, milyon lira verseniz bile.
Burçak: Ben daha tez canlı ve stresli sayılırım. Bora daha rahat; ama dediği gibi temel etik noktalarda aynıyız. Sevmediğimiz insanlarla çalışmamayı tercih ediyoruz. İyilik, kötülük temel şeyler. Hak yememe konusunda çok aynıyız.
Bora: İnsan temelli işlerde bu böyle olmalı zaten. Bir yanda berbat birisi var ama size çok para kazandırıyor, diyelim. Bunu sorun etmeyen, sadece kazandığı paraya bakanlar var. Biz onu beceremiyoruz. Biz mutlu, güzel işler yapılan bir hayat kurmak istiyoruz. Değerlerimiz böyle. Ekibimiz de böyle.
Burçak: En önemli şey işini iyi yapmak. Kendimizi mutlu etmek. Maddiyattan ötürü değil. İşin kendisinden mutlu olmak lazım. Kurumsal hayatı bırakırken amacım mutlu olmaktı. Orada garanti paralar kazanılır. Vergi de ödemezsiniz. Ama mutlu olamayabilirsiniz. Bir yandan Türkiye’de kendi işini yapmak hiç akıl işi değil. İşi sevmeyen kesinlikle yapamaz. Çekilecek dert değil (gülüyor).
Kuruluş aşamasında destek aldınız mı?
Bora: Almadık. Her şeyi kendimiz yaptık.
Sermaye?
Bora: Hiç yoktu. Belirli bir miktar para kazanamazsak ay sonunda kiramızı ödeyemiyorduk.
Burçak: İlk aydan para kazanmamız gerekiyordu.
Bora: Ve kazandık.
Burçak: Kazanma zorunluluğu kazandırıyor aslında. Çalışmazsan, tırmalamazsan kazanamıyorsun. O günden bugüne, yedi gün, günde on sekiz saat falan çalışıyoruz Bora ile. Sermayesiz oldu. Bizim yatırım aldığımızı sanıyorlar, arkanızda kim var diye soruyorlar ama buradan cevap verelim henüz böyle bir durum söz konusu değil.
Nasıl oluyor peki?
Bora: Orada memur ailesinden gelmenin alışkanlıkları var. Temkinli hareketler. İkimiz de kendimizi terbiye ediyoruz, aşırıya kaçmıyoruz.
Burçak: Risk almazsan sıçrayamıyorsun. “Kurumsalda devam edeceğim yandan da şunu yapacağım” diyenler oluyor, olmaz diyorum; çünkü bu iş tutku işi. Gerçeklik, çalışma saatleri, sorumluluklar… Kendini vermen lazım. Her şeyi bırakacaksın. Denize ayağını azar azar sokarak, kendini alıştırarak girmeye çalışırsan giremezsin, bir saat durursun orada. Atlaman lazım.
Sizinki nasıldı tam olarak?
Bora: İlham veren konuşmalarda bir dolu gaz şey vardır; ama ben açık söyleyeyim, bizimki şuydu: Kaybedecek çok bir şeyimiz yoktu ve işe çok inanmıştık. İnsanların sosyalleşme anlayışlarındaki değişimlere, eğitim konusunun dünyada ilerleyen trend'lerine baktığımızda bunu çok net görebiliyorduk. Bu kadar basit.
Burçak: İş hayatındaki sahtelikten, mutsuzluktan kaçıyorsunuz aslında. Daha mutlu bir iş hayatı olabilir mi diye sordum kendime. Bizim iş ilanlarımızda, hırslarından arınmış, tatlı mı tatlı bir ekip arkadaşı aradığımız yazar. Bizim kriterimiz, önce iyi kalpli olup olmamaları.
Bora: Demokratik bir anlayışla ilerlemeye çalışıyoruz.
Sarılıp öpeceğim şimdi sizi. (Gülüşmeler) Ben de böyle şeyler görmek, duymak istiyorum.
Bora: “Ben demokratik biriyim” diyen yönetici çok gördüm ben, genelde bunu söylemelerine rağmen kendilerini eleştirdiğinizde bozulurlar. Biz de burada ‘patronuz’ ama mesela bugün bir konuşma yaptık. “Bir derdiniz var mı” diye sorduk. Açık açık, “Sen bu konuda bize bunu veremiyorsun” dediler. Ben de “Haklısın valla, düzelteyim” dedim. Ya da mesela metin yazarımız bir fikirle geldiğinde, o fikir benimle uyuşmasa dahi ona şans verilir. İşi bu renklendiriyor zaten. Öbür türlü çok sıkıcı. “Yukarıdan bu geldi, yapayım geçeyim” anlayışı berbat.
Burçak: Bir de, iş hayatında şu var. Bazı yöneticiler hiçbir şey ile ilgilenmez. Süreci de bilmez. O saat gelince “Bu nerede” der, bağırır. Çalışanı suçlar. Kendi iki saat uğrar, gelir nutuk atar, yeterince çalışmıyorsun der. Şu anda burada eşit olmak beni çok mutlu ediyor. Biz daha bile çok çalışıyor olabiliriz hatta Bora ile.
Bora: Açık çek verebilirim. Siz bize söyleşi metnini göndereceğinizi söylediniz ya, onu ekibe gösterelim, “Hayır böyle yapmıyorsunuz” derlerse hepsini silelim (gülüyor).
Burçak: Zaten, oradan kaçtık. Kaçtığımız şeye inşallah dönüşmeyiz.
Kurumlarla çalışmak nasıl bir deneyim?
Bora: Türkiye’nin en büyük kurumları ile görüşüyoruz. Şu anda en büyük dertleri okuldan yeni mezun olmuş, yirmi beş yaşındaki zehir gibi çocuklara neden çekici gelemedikleri. Dünya eskisi gibi bir yer değil artık. İnsanların paradan başka motivasyonları var. Yüksek maaş vererek bile çözemedikleri sorunları çözmeye çalışıyoruz. Bir şirketi bir yere insanlar taşır. Her yerde yazıyor bu, girişimcilikle ilgili kitaplarda, kurucuların söylediklerinde. Ekip yapar işi. Modeliniz, fikriniz dördüncü, beşinci sırada önemlidir. Önce insanlar. Mutlu olduğumuz yeri yaratmalıyız.
Nasıl olacak?
Burçak: O da samimi olmaktan geçiyor. Dışarıda nutuk atıp ofiste kök söktüren yöneticilerim oldu. Dışarıda başka, içeride başka. Rol bile yapsalar böyle olmaması gerektiğini bilmiyorlar. Ne kadar baskı, o kadar para gibi bir şey var. Ama bu ticari açıdan da yanlış. Motivasyon, bir yemeğe çıkarmakla olacak şey değil. Kimse aptal değil. Sen çalışanı bir hafta boyunca ezersen, beş gün sonra bir bira ısmarladığında mutlu olmaz yani. Şirketlerin bunu anlaması gerekiyor.
Bora: Firmaların ve özellikle İnsan Kaynakları’nın dikkat etmesi gereken bir numaralı şey bu. Sahte olmamak, iyi insan olmak. Ona değer veriyoruz.
Burçak: İlanlarımızı okumadan gelenler oluyor. “Çok azimli ve hırslıyım” diyor. Bunu iyi bir cümle gibi kullanıyor. Öyle aşılanmış. “Çok çalışırım, ekip arkadaşlarımın üstüne geçerim” gibi alt metinler var. Bunun ciroları patlatmayacağını işverenlerin de görmesi gerekiyor. Ekip ruhunu çökertirsen onun vadesi yok.