Nihil Piraye'nin yedi parçalık single serisi Değildir’in üçüncü parçası Ruh, dijital platformlardaki yerini aldı. Parçanın videosu da yayında. 30 Kasım’da Kadıköy Sahne’deki konsere davetliyiz. Nihil Piraye’ye sordum:
Nihil Piraye ne demek?
Siz ne isterseniz o.
Evde Kimse Yok’tan sonra nasıl geri dönüşler aldınız?
İnsanlar laubali buldu biraz. İyi de oldu.
Laubali bulmaları neden iyi oldu?
İşin özünde daha punk ve daha laubali bir duruş varsa ve bunun üstüne ciddiyet ambalajı geçiriyorsanız, korkaksınızdır. Kendinizden korkuyorsunuzdur, toplumdan korkuyorsunuzdur, zamandan korkuyorsunuzdur. Samimiyeti ve özgünlüğü kaybedersiniz, kendinizi kaybedersiniz. Biz biraz laubaliyiz, o yüzden de insanların, laubali bulması isabetliydi.
Uçaklar ve Elmalar’dan sonra değişen bir şey oldu mu?
Biraz sakinleştik; iyi oldu.
Neden sloganvari şarkı sözleri?
Bu bir seçim değil. Az söz söyleyip çok oynamayı seviyoruz galiba.
Şarkı sözlerine başkası mı karar veriyor? Seçim değilse nedir?
Seçim olması için, önce bu şekilde yapmaya karar verip sonrasında o kararı uygulamak icap eder. Şarkı sözlerinin ortaya çıktığı noktada böyle bir karar süreci yok. Ne çıkıyorsa o, en ilkel, en çiğ ve en makyajsız haliyle. Yapılmış bir seçimin ya da verilmiş bir kararın işi özünden uzaklaştırmasını sevmiyoruz. Daha histerik ve duygusal yaklaşıyoruz, kuramsal ve mantıksal değil.
Değildir nasıl gidiyor?
Bunun cevabını vermek bizim açımızdan birazcık zor. Eninde sonunda, ancak bizimle işi bitince o şarkılar dinleyiciye kavuşuyor. Dolayısıyla artık bizimle bir alakası kalmıyor, bir beklenti yüklemek de makul değil gibi. Dinleyiciye sormak gerek belki de bu soruyu.
Neyin cevabını vermek sizin için kolay?
Neden herhangi bir cevap kolay olsun? Ezberlenmiş konserve algılar, cümleler ve öngörülebilir cevaplara ihtiyacımız yok ki.
“Ben uçak olamam” diyen araba mı?
Uçak olamayan herhangi bir şey olabilir, araba da bu kümenin dahilinde elbette. Alt metinleri göze sokarcasına ifade etmeyi pek sevmiyoruz aslında. Ama şöyle diyebiliriz, “Ben uçak olamam” cümlesi, öğretilerin öngördüğü, öğretilmiş, aktarılmış ama yeterince deneyimlenmemiş sınırlara dair bir hatırlatma. Bir yakınma değil tam anlamıyla yani. Nitekim uçak olamayız ve uçak olamamak bizim için çok da sorun değil. Uçak değil de herkesin bize atfettiği sıfatın dahilinde olmak, insan olmak, iyi olmak ya da basit ve anlaşılır olmak daha kolay, daha beklenilir ve daha sosyal bir davranış; yani güzel kokuyor. Lakin evren daha büyük galiba.
Neyi seviyorsunuz?
Önceliği insanları eğlendirmek ya da güvende hissettirmek olmayan üretimleri seviyoruz.
Herkes kim ise o mu olsun?
Öncelikle şu sorudan başlayalım o zaman, herkes kim? Ya da böyle bir sorgulama lazım mıdır? Yazı icat edileli altı bin yıl oldu daha. Oysaki benlik duygusu çok daha eskilere dayanıyor. Kendimizi anlatacak kadar özgün ama herkesin anlayabileceği kadar da basit olmanın yolunu henüz bulamadık sanırım. En kolay cevap şöyle olabilir: Herkesin kim olduğuyla ilgilenmiyoruz.
Neyle ilgileniyorsunuz?
İşin görünmeyen kısmıyla ilgileniyoruz, görünen kısmıyla onu görenler ilgileniyor.
Kim olduğumuzu bulmak kolay mı?
Aynı bakış açısıyla devam etmek gerekirse şöyle diyebiliriz: Kim olduğumuzu bulmak gerekli midir? Kim olduğumuzu bulmaya çalışmayı bir kenara bırakıp akıntıyla savrulmak her hâlükârda karakteri ortaya koyar gibi geliyor. Dolayısıyla “Ben kimim” analizi biraz mastürbatör bir yaklaşım olabilir.
Bu örnekte, mastürbasyonla ilgili yaklaşımlardan uzak mı görüyorsunuz kendinizi?
Evet, uzak görüyoruz. Bizim mastürbasyonumuz aynaya bakarak değil, başkalarını hayal ederek genelde.
Performans mekânı değişince müziğinize yansıması nasıl oluyor?
Mekân büyük bir değişken elbette ve aslında performansın içinde büyük yer tutuyor. Gerek donanımsal koşullar gerekse mekânın vizyonu ve atmosferi, sahnedeki insanın mimikleri üzerinde çok etkili.
Ekipte kimler var?
Grup elemanları haricinde Tuğçe Yapıcı, Efe Ege, Egemen Kanmaz ve tabii Tunahan Emre Bilgin bizimle haşır neşir. Menajerlik, ses ve görsel prodüksiyon konularında kahrımızı çekiyorlar.
Vokalde Berk Sivrikaya, klavyede Zafer Sernikli, gitarda Alp Alptekin, basta Çağlar Kutlu, davulda ise Ozan Çirkinoğlu var değil mi?
Berk, Zafer, Alp ve Ozan doğru. Çağlar ile üç sene önce ayrıldık sanırım. Bu isimlere ek olarak bas gitarda Emre Dereli, hibrit davulda Yağız Nevzat İpek ve saksafonda Erentuğ Turan var. Erentuğ bazen synthesizer da çalıyor.
Klipleri kim çekti?
Video işlerini -Two: ThirtyFive çatısı altında- Tunahan Emre Bilgin üstlendi ve sanırım üstlenmeye devam edecek.
Klip fikrini nasıl olgunlaştırıyorsunuz?
Bizim aklımıza gelen ufak tefek bazı fikirleri Tunahan olgunlaştırıyor. Biz bazı kenar çizgileri çekiyoruz ve bunun haricinde serbest bırak(maya/çalış)ıyoruz. Klipten klibe değişiyor tabii bu süreçler. Bazen işine çok karışıyoruz Tunahan’ın; ama yine de kendisi grubun mizacına ve dinamiklerine çok hâkim genel olarak. Mutluyuz.
Grubun mizacı sizce neye benziyor?
İntihara meyilli bir maymuna sanırım. Hareketli, doğal, kırılgan ve rahatsız edici.
Sizin işler pek buralı gibi değil...
Buralıyız aslen; ama fikri lokale kısmayı pek sevmiyoruz. Biz buradan bağıralım, bu ülkenin duvarlarına çarpmadan duyan duysun gibilerinden.
Sürrealizm hakkında ne düşünüyorsunuz?
Terimlere ve akımların kendilerine çok dâhil olmak ya da yakınlarında durmak gibi bir gayemiz yok aslında. “Ne yapıyoruz, neciyiz” sorusu bizde pek yok gibi. Daha çok “Bunu yaptık, budur” var.
Elmalardan neyi öğrendiniz?
Elmalardan düşmeyi öğrendik. Düşmek fiilinin rockstarı ‘elma’dır. Elmalar düşer, uçaklar uçar. Bu bir bilgidir, öğrenilir, aktarılır ve bizler de düşmekten korkarak, uçamayacağımıza ikna oluruz. Patikalardan yürümeyi bırakamayız, geçtiğimiz yollardan daha önce başkalarının da geçmiş olması bize güven verir. Oysaki başkalarının ayak izlerinden giderek dünyayı ele geçiremeyiz.
Başka neler var?
Bir sürü yeni şarkılar, klipler ve konserler var. Mesela 11 Kasım’da bir single yayınladık. Adı Ruh. Ruh’un da tıpkı Değildir serisinin diğer şarkıları gibi umursamaz bir tavrı var. Ama farklı olarak, bu sefer biraz daha karanlık ve biraz daha net önerileri var. Kendi önemsizliğimizi ve küçüklüğümüzü ortaya koyuyoruz. Şeytanları çıkarmaya, daha umursamaz ve daha spontane olmaya davet ediyoruz ufaktan. Lakin davetimize iştirak etseler bile mutluluk garantisi vermiyoruz.
Önemsiz ve küçük müsünüz gerçekten?
Bizi önemli ve büyük yapan bir şey varsa bunu siz söyleyin.
Sahnede olmak ve bahsettiğiniz ‘umursamaz’, ‘önemsiz’, ‘küçük’ olma halleri birbiriyle çelişmiyor mu?
Bir sergide sergilenen şey ya da durum pekala umursamazlık, önemsizlik, ya da küçük olma hali olabilir. Ya da bir ressam kocaman bir tabloda, görkemli bir açılışla kendi önemsizliğini anlatabilir. Bu açıdan bakınca çelişkili görünmüyor yani. Ama çelişkili olmasında da bir problem yok. Çelişkiler her yerde zaten.
https://www.youtube.com/watch?v=-8mGidYD_Uc https://www.youtube.com/watch?v=DRUEy0zyj7w https://www.youtube.com/watch?v=YCznbeFy_Zg https://www.facebook.com/NihilPiraye/ https://twitter.com/NihilPiraye https://www.instagram.com/nihilpiraye/ https://www.youtube.com/channel/UC7IgW_c0IUxwl2Jk4cJjMlA https://open.spotify.com/artist/0Ku2blm22kcYKoYoQktaSK https://itunes.apple.com/tr/artist/nihil-piraye/id1070779882 https://soundcloud.com/nihilpiraye