Bir ev. Bahçesinde minik bir kulübe. Uçuştukça seslenen müzik aleti, boyalar ve kâğıtlarımız.
Dört saat boyunca aynı kâğıdı kat kat boyadık ve ortaya çıkan şeyle konuştuk.
- Merhaba, ben Hande. Soldaki mor renkli şey nedir?
- O bir böcek. Kusura bakma, onu oraya koymak istememiştim.
- Böceğin mesajı varsa söyleyebilir misin?
- Hep birinci olmak istiyorsun. Sakinleş. Nefes alıp versen yeter. Yarışmayı bırak, hayatını yaşa.
Sanat terapisti boyadığımız kâğıda bakıp on kelime yazmamızı istedi: Dark (karanlık), deep (derin), colourful (rengarenk), playful (oyunbaz), sun (güneş), grass (çimen), heart (kalp), typography (tipografi), tears (gözyaşı), flower (çiçek).
Sonra bu kelimeleri kullanarak ‘şiir’ yazdık.
I’m colourful / RenkliyimI’m playful / OyunbazımThe sun, the grass / Güneş, çimenlerThey all hug me / Hepsi bana sarılıyor
The sea is deep / Deniz derinThe sea is dark / Deniz karanlıkAs it is in my heart / Kalbimde olduğu gibiBut I know, tears will become flowers soon / Ama biliyorum, gözyaşı yakında çiçek olacak
And, typography makes me happy / Ve, tipografi beni mutlu ediyorI don’t know why / Neden bilmiyorum
Sanat terapisinde nedendir bilinmez dediğimiz o şeylerle ilgileniyoruz.
Kimse bizden başyapıt beklemiyor. Sonuç değil süreçteki keşiflerimiz önemli.
Aynı kâğıdı kat kat boyayıp durmak hayatın ta kendisi. “Hey dostum, açsana şuradan bana beyaz bir sayfa” demek yok. Olay üstüne olay. Yaran varsa sargı bezi ile gezmen gerekiyor. Dikiş attılarsa izini herkesler görüyor. Hayatın silgisi yok. Bu çalışmada da yok; ancak üzerini boyamak var.
Resmimden çıkan böceği güneş sanmıştım. Karar vermeniz gerekiyor. Böceğe ne yapmak istiyorsunuz?
Böceği boyalarla güneşe çevirirseniz, içinizdeki böcekli hâlleri de güneşli zamanlara çeviriyormuşsunuz gibi düşünebilirsiniz.
Böceği kazıdım. Yerine ışıltılar koydum. Bu ikinci ‘resim’ oldu. Derken sağ taraftan mavi bir ağaç belirdi. Eder üç.
‘Sanat terapisi’ ya da ‘sanat psikoterapisi’ mesleği 1940’ların sonunda ortaya çıkıyor.* İngiltere’de Adrian Hill, ‘resim terapisi’ terimini kullanan ve görüntü yapımının terapötik uygulamasını açıklayan ilk kişi olarak kabul ediliyor. Bununla birlikte pratiğin kökleri on sekizinci yüzyıla dayanıyor. Amerika’daki öncüleri ise Margaret Naumburg ve Edith Kramer.
Sanat terapisinde kullanılan malzemelerden bazıları kil, pastel ve akrilik. Spontane üretim yapılıyor. Bu durum iç dünyamızı keşfetmemize yardımcı oluyor. Kelimelerle ifade edemediklerimizi boyalar/malzemeler aracılığıyla keşfediyoruz.** İfade ettikçe daha iyi oluyoruz. Bu sebeple konuşamayan kişiler üzerinde etkisi büyük.
Kaynak: Edwards, D & Wilkins, P 2014, Art therapy, Creative therapies in practice, Second Edition edn, SAGE Publications, Ltd, 55 City Road, London.
** The Cunningham Dax Collection: https://www.daxcentre.org/collection/childhood-trauma-collection/