Yusuf Emre Yalçın ile belgeseli Tarzan Kemal’i konuştuk.
Konuştuklarımızı paylaşmadan önce, sizi Tarzan Kemal’in kendi cümleleri ile baş başa bırakmak istiyorum.
“Bu yaşantıyı bilinçli olarak tercih ettim.Yaz, kış şortla dolaşmamdaki nedeni hâlâ kavrayabimiş değiller. İnsanlar çırılçıplak dünyaya gelirler. Tıpkı hayvanlar ve doğadaki diğer canlılar gibi. Eğer bugün doğaya zarar veren giysi teknolojisi olmasaydı, insanlar için sıcak ve soğuk sorunu da olmayacaktı. Doğduğumuz gibi, doğaya ihanet etmeden yaşayacaktık. Bir gün teknoloji, doyumsuzluk ve hırs uğruna dünyamız yok olma noktasına geldiğinde beni anlayacaklar. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” felsefesiyle hareket eden kaderci toplumları sokacak o yılan sonunda. Ben bir bilim adamıyım ve aynı zamanda köylüyüm, başka türlü olamazdı. Kendimi ve bilgimi insanları uyarmak, doğayı korumak için kullanıyorum.”
Film yaparken, kitap yazarken vb. işlerde, hangi konuya yönelirsek orada uzun süre vakit geçirip kendimize ve dünyaya bir şeyler söyleriz. Yusuf Emre Yalçın, Tarzan Kemal’i seçmiş. Ben de kendisine sordum:
Tarzan Kemal’le ilişkiniz nasıl başladı?
Tarzan Kemal’i ilk tanıdığımda çocuktum ve benim için biraz korkutucu bir figürdü. Sinop’ta yaşayan hemen herkes onu tanır zaten. Büyüklerin daha çok diyaloğu olmuş tabii ki, benim sadece birkaç kez temas etmişliğim var. Bir kez arkadaşımla deniz kenarında otururken, yanımızdan çıplak denize girdiğini hatırlıyorum. Bir kez yolda dondurma yediğim için bana kızmıştı, onu hatırlıyorum. Bir kez de “Sana da don dikeyim mi, benim gibi dolaşır mısın?” dediğini hatırlıyorum. Hepsinde de çocuktum.
Belgesel yapma fikri nasıl oluştu?
Lisans eğitim sırasında felsefeye ilgi duymaya başlamıştım. Sinoplu olması ve felsefesinin ilginçliğiyle Diogenes özellikle dikkatimi çekmişti ve onu okurken Tarzan Kemal’le ne kadar benzer yönleri olduğunu farkettim. Tarzan Kemal öleli neredeyse üç, dört yıl olmuştu ve kendisiyle konuşma fırsatı bulamadığım için çok üzüldüm. Onu tanıyan insanlara sorular sormaya başladım. Başta belgesel yapma fikriyle yola çıkmadım. Sadece araştırıyor ve bilgi topluyordum. Merakımın peşinden gidiyordum. Bu araştırmamla ilgili olarak Sinop Bienali Sinopale’nin de desteğini aldım. Belgesel yapma fikri henüz yoktu.
Sonra?
Sinopale ekibi ile kurduğumuz Sinop Sürdürülebilir Kalkınma Derneği’nin bir etkinliğinde Tarzan Kemal’in yeğeni olan Sinoplu iş adamı Levent Koca ile tanıştırıldım. Kendisine çalışmalarımdan bahsettiğimde Levent Koca film yapmak için bana destek olabileceğini söyledi. O zamana kadar gerçek anlamda bu çalışmayı film yapabileceğimi düşünmemiştim. Tabii Levent Koca dışında Chameleon Proje ve Tasarım Ofisi, Avrupa Kültür Dernegi, Sinop Sürdürülebilir Kalkınma Derneği, Sinopale, Sinop Belediyesi, Antik Otel, Kayıkcıoğlu Ticaret ve Ferda Yavuz’un da maddi ve ayni destekleri oldu. Tüm süreçte özellikle Sinopale ekibinin ve sonra da Sinop halkının çok desteğini aldım. Filmi hep birlikte yaptık.
Sizin de bir performansınız var, Tarzan Kemal’den yola çıkarak yaptığınız, onu biraz anlatabilir misiniz?
Tarzan Kemal yaz kış yarı çıplak ve elinde davulla dolaşırdı. Davuluna astığı pankartlarla hassas olduğu konuları ve de gündemdeki olayları eleştirirdi. Özellikle “Sigara zehirdir içilmez, kuzu bebektir kesilmez” giibi yazılar yazardı. Doğacı ve hayvanseverdi. Sinop’un herhangi bir yerinde insanlarla konuşurken, bitkilerin bakımını yaparken, hayvanları beslerken görebilirdiniz onu.
5. Sinopale’de sanatçı Serkan Taycan’ın hazırladığı Tarzan Kemal rotası üzerinde, ona benzer bir şekilde yarı çıplak, davul çalarak dolaştım. Davula taktığım kamerayla da insanların tepkilerini kaydettim. Bunu yaparken bir kaç amacım vardı. En önemlisi bir parça da olsa onunla daha yakından empati kurabilmekti. Ayrıca onu insanlara hatırlatmak ve dolayısıyla inandığı ve yaymaya çalıştığı değerleri hatırlatmayı amaçlamıştım.
Bu performansınıza nasıl tepkiler aldınız?
Dalga geçenler de oldu, ayakta alkışlayanlar da; ama önemli olan, konuyu ne kadar ciddiye aldığıma çevremdekiler de inanmış oldu.
Eğitiminiz, okuduklarınız?
Lisans eğitimimi Kocaeli Üniversitesi, Radyo, Sinema, Televizyon bölümünde tamamladım. Yüksek lisans eğitimime Bilgi Üniversitesi Sinema ve Televizyon bölümünde devam etmekteyim.
Bugüne kadar hangi süreçlerden geçmek sizi bu belgesele hazırladı?
Bir çok kırılma noktası var hayatımda. Uzun süre reklam piyasasında asistan olarak çalışmak bunlardan biri mesela. Neyi yapmak istemediğimi anlamak için doğru bir süreçti diyebilirim. Tarzan Kemal performansını yapmak da çok önemli bir kırılma noktasıydı. Çünkü kendimi birey olarak tanımlama noktasında beni doğrudan etkileyen sosyal psikolojinin duvarlarını yıkmamı sağladı ve beni özgürleştirdi. Bu da kendi özüme dönmemi ve nasıl bir yoldan yürüyeceğimi daha net bir şekilde algılamamı sağladı. Tüm bu gelişmeler beni bu belgesele hazırladı diyebilirim. Tabii ki süreç hala devam ediyor.
Film dili nasıl bir dil?
Bu filmin özelinde konuşuyorsak eğer, film yüzeyden derine doğru ilerleyen katmanlardan oluşuyor. Filmi oluşturan üç bölümden ilki Sinop, ikincisi Dönüşüm ve üçüncüsü Tarzan Kemal olarak geçiyor. Sinop bölümünde Tarzan Kemal’le ilgili şehirde herhangi birisine sorduğunuzda alacağınız yüzeysel bilgileri görüyorsunuz ve genel bilgi ediniyorsunuz. Dönüşüm bölümünde onu Tarzan Kemal yapan süreci tetikleyen olayları görüyorsunuz. Son bölüm ise Tarzan Kemal olarak karşımıza çıkıyor ve onun seçtiği yolla nerelere dokunduğunu, neleri değiştirdiğini, kimlere ulaştığını izliyorsunuz ve bu son bölümde film siyah-beyaz’dan renkliye geçiyor. Yüzeyden derine indikçe renkler çoğalıyor.
Neden film yolu ile ifade etmeyi seçtiniz?
Aslında filmden önce Sinopale’nin bir yayınında yazı yazmıştım. Sonrasında insanların onunla olan anılarını kendi el yazısıyla yazdıkları bir defter gezdirmeye başladım bir arkadaşımla birlikte. Sonrasında performans yaptım. Sonunda ise film yaptım; çünkü filmde tüm bu çalışmaları kullanabilirdim ve tabii ki eğitim aldığım ve sektöründe çalıştığım bir alan olarak hakim olduğum bir anlatım aracıydı.
Başka filmleriniz/çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
Şu an okul projesi olarak iki kısa belgesel üzerinde çalışıyorum. Biri, Tarzan Kemal: Bir Kentli Hikâyesi filminden sonra hayatımda değişen şeylerle ilgili bir otoetnografi çalışması. Diğeri ise bir görsel sanatçının Sinopale için ürettiği işi ve bu işin ve tabii ki bütün Sinopale’nin 15 Temmuz olayından sonra ertelenmesini anlatan bir film olacak.
Sırada neler var?
İkinci uzun metraj filmim için şimdiden bir konu üzerinde çalışmaya başladım; ancak henüz fikir geliştirme aşamasında olduğu için bu şimdilik sürpriz olsun.
Film yapmak isteyenlere ne söylemek istersiniz?
Sizi gerçekten çok ama çok etkileyen bir konu üzerine çalışın; çünkü tüm zamanınızı ona vermek zorunda kalacaksınız.
Tarzan Kemal hangi festivallerde gösterildi?
Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali’nin gösterim seçkisinde ve Boston Turkish Festival Documentary&Short Film Competition’da finalist olarak yer aldı.
Gösterim oldukça ne değişiyor?
Tarzan Kemal’i ve onun hayat tarzını daha çok insan öğreniyor. Bu sayede filmin, onun başlattığı değişimin büyümesine katkıda bulunduğuna inanıyorum.
Filmle ilgili nasıl geri dönüşler aldınız?
Genel olarak çok olumlu dönüşler aldım. En çok şu söylendi: Bizi böylesine önemli bir insanla tanıştırdığın için teşekkür ederiz.
Bu süreçte unutamadığınız bir anınız oldu mu?
Filmdeki konuşmacılardan biriyle röportaj yapabilmek için neredeyse bir aydır peşinde koşuyordum; ancak yoğunluğundan dolayı bir türlü denk getiremiyorduk. Ben her gün gidip “Bugün müsait misin” diye sormaya devam ettim, o da “Yok, yarın gel” demeye devam etti. Sonra bir gün, ısrarımdan etkilenmiş olacak, “Tamam, yarın sabah 5:00’te iş yerime gel” dedi. Ekipmanlarımı alıp sabah 5:00’te gittim, iş yerinin bahçesindeki çiçekleri suluyordu. Bir kenara oturup işini bitirmesini bekledim. İşi bitince yakındaki çorbacıya gittik. Ben kahvaltı yapıp çıktığım için bir şey yemedim. O kahvaltsını yaptı. Sonra köpeğini besledi. Saat neredeyse 7:30 olmuştu. “Şimdi sen git şu çay bahçesinde bekle, ben eve gidip duş alıp üstümü değiştireyim” dedi. “Kemal Amca’yla ilgili konuşacağız sonuçta, ciddiye almamız lazım” dedi. “Olur” dedim, çay bahçesine oturdum. Saat 9:00’a gelirken arabasıyla çay bahçesinin önünden beni aldı. “Kemal Amca’ya yakışır bir yerde röportaj yapmamız lazım” dedi. Şehir dışına ormanlık bir alana gittik. Röportaja başladığımızda saat neredeyse 11:00’di. Onun anılarını dinlemeyi hak edip hak etmediğimi mi test ediyordu bilemiyorum; fakat o kadar beklemeye gerçekten değdi. İnanılmaz bir röportaj oldu. Bu kadar ciddiye alması beni çok etkilemişti. Tabii yine de o gün aklıma geldiğine biraz gülüyorum. Sonuçta beni sabah 5:00’te çağırmasına gerek yoktu, 9:30’da çay bahçesinin önünde de buluşabilirdik. O zaman anısı kalmazdı gerçi.
Filmi nerede, ne zaman izleyebiliriz?
6 Ocak 2017 Cuma günü saat 19.30’da Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’nde bir gösterim olacak. Ben de orada olacağım. Müsait olanları beklerim. Başka gösterimler için sosyal medya hesabımızı takip edebilirsiniz.
facebook.com/tarzankemalbelgeseli