Yasa koyucu olsam tek önerim medeni ve laik anayasadan “evlilik” kavramının ve sözcüğünün kaldırılması olurdu. Kutsal, dinî, heteroseksüel bir değer olan, çoğalma amacı ve sonsuz sadakat dileği vb. barındırdığı için “evlilik” özellikle tekeşlilik boyutu, lâik devletin Hıristiyan kilisesine tanıdığı bir imtiyazdır.
Jacques Derrida, Kendime Karşı Savaştayım**
Derrida, sözün hakikatin kaynağı sayıldığı Batı düşüncesini eleştirir. Batı metafiziğinin temel özelliği olan karşıtı ile birlikte yer alan kavramlarda, doğru olana tüm olumlu nitelikler atfedilirken diğerine tüm olumsuzluklar yüklenir.
Doğa / kültür, kadın / erkek, söz / yazı gibi karşıtlıklarla kurulan Batı düşüncesine dair Derrida’nın çabası, bu dizgeyi çökertmektir.
Bunu yaparken bu sıra düzene karşı, seçeneksiz oluşumuzu değil seçimlerimizin sorumluluğunu yüklenmemiz gerektiğini önerir.
Derrida için her tür yapı / kimlik belirsiz ve haklarında karar verilemeyecek olgulardır.
Notaların verilen eslerle duyulması, yazının sesli harfin varlığı ile okunur olmasıdır söz konusu olan; bir diğer ifade ile karşıtlıkların anlamı üretmesidir (illa ki birini seçelim ve o galip gelsin diye bir şey yok).
Bitiş noktası olarak değil de, başlangıç noktası olarak susulduğu anda, “öteki”nin konuşabileceğini hatırlayıp yukarıda kullanmış olduğum alıntıdan yola çıkarak ilerlemek istiyorum.
Judith Butler “… 'cinsiyet normları' belli dişilik ve erkeklik ideallerini heteroseksüel bağın idealleştirilmesiyle -neredeyse daima ilişkili olanlarını bedenselleştirmeyi şart koyarak- işler” demektedir.
Sözü geçen ideal yapılar, beden üzerinden beklentiler talep ederken aynı şekilde (kadın / azınlık vb.) soy / adı*** üzerinden yapılan uygulamalarla mevcut bağlar mühürlenmekte / tescillenmekte / kuvvetlendirilmektedir.
Misal, nüfus cüzdanlarını ikiye / mavi ve pembeye indirgeyen heteronormatif düzenin (iki seçenekli) seçeneksiz yapısı**** bell hooks’un “seçeneksizlik baskılanmaktır” sözü ile pekişiyor.
Gayle Rubin, Thinking Sex’te cinsellik ve cinsiyet alanları arasında kurduğu ayrımla birlikte her tür yaşamın en temel özelliği olan çeşitliliği vurgular.
Eve Kosofsky Sedgwick ise bu pozisyonu yeniden formüle eder ve cinsel çeşitliliğin barizliğini detaylı örneklerle ortaya koyar.
Rubin’in kültürel seks hiyerarşisine göre heteronormatif cinselliğin kısıtlanmış beklentiler kümesi -normal, doğal ve iyi addedilen- evlilik içi, tek eşli, üremeye yönelik ve ticari olmayan cinsellikten ibarettir.
Böylece misyoner pozisyonla bebek üretimi sürdürülegelecek; seçenekler / seks üstüne düşünme pratiğimiz / ihtimalimiz / ve tabii eylemlerimiz bastırılacak; katur kutur seri üretim / fabrikasyon seks yaşayıp çocuk imal edip kategorize (sadece ve sadece mavi ve pembe ama sadece ve sadece!) renkli / afişe nüfus cüzdanlarımızla yaşayıp gideceğiz...
Türkiye Cumhuriyeti günümüz hukuk sisteminde erkeğin soy / adı evlilikle beraber kadına “hak sayılarak” verilmektedir. Boşanma ile birlikte kadının yeni soy / adını kullanabilmesi için erkekten izin alması ve bu ismi kullanmakla hangi “menfaatlere” sahip olacağını açıklaması beklenir.
Siz önce bizi damgalayın soy / adlarınızla, sonra da menfaat açıklaması isteyin...
Soyun heteroseksüel evliliklerle devam etmesi örneğine karşın Lee Edelman’ın No Future: Queer Theory and Death Drive adlı çalışmasında gelecek / geleceksizlik tahayyülünden bahsediliyor.
Gelecek, yani “soyun devamlılığı”, iki kadının yahut iki erkeğin birlikteliğinde sonlanıyor; çünkü bu örneklerde (iki vajina ya da iki penis olduğunu varsayalım) vajina ile penis penetrasyonu olamayacağı için çocuk üretimi / gelecek tahayyülü / üreyip durmak / çoğalmak / nesillere akmak imkânsızlaşıyor.
Toplumun en küçük yapı taşı denilen kurum da yoksa bunun mu peşinde?
Ve tabii haz devre dışı...
Peki, (didaktik Hande’yi susturalım ve diyelim ki) kedi ile kurulan bir aile mümkün mü? Misal, sekiz adet kan bağı olmayan kişi aileymişcesine yaşayabilir mi?
Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin düzenlediği “Başka bir aile mümkün mü” adlı çalışmayı şu linkten incelemenizi dilerim.
Homoseksüel birliktelikler “aile”yi bozguna uğrattıkları ve tam da üremenin mümkün olmadığı birliktelikler kurdukları için ve tektipliliğin ötesinde çeşitliliği yücelterek (heteroseksüel / homoseksüel) düaliteyi bu yolla çökertmiş olmuyor mu? Hatırlayalım mı? (Doğa / kültür, kadın / erkek, söz / yazı gibi karşıtlıklarla kurulan Batı düşüncesine dair Derrida’nın çabası bu dizgeyi çökertmekti).
"X’in, bir şey ya da birinin (bir iz, bir yapıt, bir kurum, bir çocuk) sizin adınızı taşıdığınızı varsayın, yani unvanınızı. Bunun naif ifadesi şudur: X’e adınızı verdiniz. O halde doğrudan ya da dolaylı olarak doğru ya da çapraz bir çizgi izleyerek X’e geri dönen her şey narsizminiz için bir kâr gibi size geri döner. [..] X’in sizin adınızı ya da unvanınızı istemediğini varsayın, işte bu durumda iki kat yaralanmış olan narsizminiz tam da bu nedenle daha zenginleşmiş olacaktır: Adınızı taşıyan, taşımış olan, taşımış olacak olan, tek başına yaşamak ve kökten bir şekilde sizden ve sizin adınızdan vazgeçmek için yeterince özgür, güçlü, yaratıcı ve özerk görünür. Adınızın gizine geri dönen, adınızda kaybolma gücüdür." Jacques Derrida, Çile
Khora’da ise Derrida “Kimsenin doğmakta olan çocukları kendi malı olarak görmemesi ve kabul etmemesi için bütün önlemler alınmalıdır” demektedir.
Bütün genellemelerden, çokluk düzeninden, türlerden, birey ayrımlarından “... ancak ötekini zincirleme, köleleştirme veya bağlama, onu bütün karar ya da müzakereden; hatta her türlü özgürlükten önce yanıt vermeye çağırma tehlikesi tartışmasından itibaren bundan şüphe...” duymaya da davet etmektedir.
“Devlete, ulusa daha genel olarak rasyonel ve logos-merkezli bir topluluk olarak felsefi cemaate yetki veren bir çeşit toplumsal sözleşmenin kesintiye uğratılması, aidiyetin kesilmesi, köklerinden ayrılma ve baba katli...” derken Derrida, hemen sonrasında ‘seçeneğimizin olup olmadığını’ sorgulayarak “neden şu ya da bu arasında seçim yapmalı” diyordu.
"Sürekli bir denge durumu olsaydı politikaya gerek kalmazdı. […] Kaos aynı anda hem bir risk, hem de şanstır ve burası olanaklıyla olanaksızın birbiri ile kesiştikleri yerdir."
Jacques Derrida, Yeni Kültürel Çalışmalar, Kuramsal Serüvenler
Türkiye’deki LGBTİQ topluluklardan sevgili Kaos GL’nin adı da bu mefhuma işaret etmektedir.
Sistemi nasıl tanımlarsak tanımlayalım (ataerkil, kapitalist, heteronormatif, militarist vb.) aile kurumu olmadan işlemesi mümkün müdür?
"Çünkü bir nevi, kadınları ezen siyasal bir rejime doğrudan doğruya katıldığımız için straight düşünceyi güvence altına almış oluruz. Ve burada dünyayı değiştirmez, kendimizi ona göre düzenleriz."
Monique Wittig, Straight Düşünce
Heteroseksüelliğin “siyasal kurum” olarak eleştirilmesi ve siyasal bir rejim sayılması, isimlendirme mevzuunda da karşımıza çıkıyor.
Dolayısıyla, alt üst etmek üzere, isimlendirme mekanizmalarını tartışırken sadece “kadın ve erkek” bahisli tanımlar, “öteki” grupları dışarıda bırakarak sistemi yeniden düzenlemeye dair -alt üst etmeye değil- zemin hazırlamaktadır.
Tam da burada, kendini kaçak bir köle, firari, lezbiyen olarak addedenlerce başladığımız noktaya geri dönmüyor muyuz?
Çifte dışlama, “ne o, ne de bu” olmak; ya da katılarak “hem o, hem de bu”nu seçme hakkına sahip miyiz?
Toplumun en küçük yapı birimi olarak ben ve kendim, bir olguyu bilmek için belki “tam da o kişi olma”, belki de “tam da o kişi olmama” düşünceleri ile şimdi burada durmalıyım.
______________________________________________
* Toplumun en küçük yapı birimi olarak tanımlanan heteroseksüel aile kurumuna ithaftır.
** Yargıtay 2004 yılında, ülkenin Yeşiller Partisi belediye başkanı Noël Mamère tarafından kıyılan eşcinsel nikâhı “Fransız yasalarına aykırı” olduğu gerekçesiyle iptal etmişti.
*** Bu kelimeyi soy / adı şeklinde yazmamın sebebi, soyadı ve adı hem beraberce, hem de ayrı ayrı düşünme ihtiyacından kaynaklanmaktadır.
**** Pembe ve mavi kimlik kartları -olası- diğer renklerle kendilerini tanımlayacak olan grupları dışarıda bırakmaktadır. Hermoafroditlerin kimlik kartları ne renk olsun sizce mesela? Ya da daha önemlisi renge ihtiyaç var mı? O renkler mavi pipi ve pembe kukular mı? Ya da bir tür damgalama büyüteçleri mi? Söylesenize kuzum... (Konu ile ilgili, canım Esmeray’ın kimlik kartı: Vereceğiniz pembe bir kâğıt parçası, delilim var, raporlarım var, daha ne istersiniz?)