Evet, erken seçim değil koalisyon! Ama nasıl?.. Hangi partiler arasında?.. Ve hangi koşullarla?.. Gönüllerde genellikle erken seçim değil, koalisyon yatıyor. Ben de böyle düşünüyorum. Türkiye’de istikrar açısından AKP-CHP arasında bir büyük koalisyon daha akla yatkın gözüküyor. Ama gözardı edilmesin lütfen. İstikrar kendi başına sihirli bir sözcük değil. Sorulması lazım: Nasıl bir istikrar?
Erdoğan döneminde ayaklar altına alınmış olan hukuk düzenini onarmadan 'istikrar' kapıyı çalabilir mi?
Mesela ‘çözüm süreci’ni hareketlendirmeden, bu alanda doğru adımlar atmadan istikrar yolu ne kadar açılabilir? Tayyip Erdoğan döneminde ayaklar altına alınmış olan hukuk düzenini onarmadan istikrar kapıyı çalabilir mi? Aynı dönemin yolsuzluk ve rüşvet dosyaları açılmaksızın ‘istikrar’dan ne kadar söz edilebilir. ‘İfade özgürlüğü’ne ilişkin sıkı-düzen ortadan kaldırılmadn istikrar gerçekleşebilir mi? ‘Hukuk devleti’ni yerli yerine oturtacak, ‘yargı düzeni’ni adam edecek hamleler yapılmadan, ekonomik istikrar açısından hayati önemi olan doğrudan yabancı sermaye yatırımları hızlanabilir mi? Ekonomiyi yeniden büyüme rayına oturtmak için gerekli reformlar yapılmadan ekonomik istikrar olabilir mi?
Gönüllerde genellikle erken seçim değil, koalisyon yatıyor. Ben de böyle düşünüyorum
Hayal kurmuyorum. Bütün bunlar kolay işler değil. Ama bu satırları yazarken nasıl bir istikrar sorusunun içini doldurmaya çalışıyorum. İstikrar içi boş bir sözcük değildir. ‘İstikrar’ın gerçek olması isteniyorsa... ‘İstikrar’ın kalıcı olması isteniyorsa... O zaman ‘demokrasi’ye dayanması gerekir. ‘Hukuk’a dayanması gerekir. Ancak demokratik hukuk devleti düzenlerinde gerçek ve kalıcı istikrar vardır. Otoriter rejimlerde, despotluklarda, diktatörlüklerde gerçek istikrar yoktur. Gerçek istikrar, demokratik olandır. Türkiye’ye yakışan da budur: Demokratik istikrar!
Şimdi bu noktaya çok uzaktayız. Tayyip Erdoğan başkan babalık hayalleriyle, sırtını da Batı’ya dönerek, Türkiye’yi demokrasi sularından fena halde uzaklaştırdı. Bu gerçeği gözardı ederek ‘istikrar’dan söz etmek, yeniden büyük hayal kırıklıklarının kapısını açabilir. Büyük resmi görmeden, büyük koalisyonlar konusunda Almanya örneğini vermek, bana öyle geliyor ki, ‘Türkiye realitesi’nden epeyce kopuk bir bakış açısıdır. Şahin Alpay’ın dünkü yazısında belirttiği gibi: “AKP-CHP koalisyonu önerisine usul yönünden itirazım, Almanya benzetmesinin tamamen abes olduğu. Evet, Almanya'da birinci ve ikinci parti, Hıristiyan ve Sosyal Demokratlar büyük koalisyon hükümeti kurdular. Ama ikisi arasında rejimle ilgili en küçük bir anlaşmazlık söz konusu değildi. Taraflardan biri gırtlağına kadar yolsuzluklara bulaşmış olmakla, keyfîliğe ve otoriterliğe yönelmekle, hukuk devletini tahriple suçlanıyor da değildi.” (13 Haziran 2015 tarihli Zaman’dan) Kısacası: Bizde büyük koalisyon da, istikrar da öyle söylendiği gibi kolay değil.
Benim aklım da, ‘büyük koalisyon’a daha yatkın. Ama AKP Erdoğan’la arasına mesafe çekebilecek mi?
Karamsar değilim. Gerçekçi olmaya çalışıyorum. Yazımın başında dediğim gibi benim aklım da, AKP ile CHP arasında bir ‘büyük koalisyon’a daha yatkın… Ama aklıma takılan çok soru var. AKP kendini ‘yenileme’yi gerçekten düşünüyor mu? Erdoğan’la arasına mesafe çekebilecek mi? Erdoğan’ın erken seçime dönük muhtemel ‘oyunları’nı bozabilecek mi? Çözüm süreci konusunda gereğini yapabilecek mi? Daha çok soru var. Hiç kuşkusuz soruların bir kısmı da CHP’yi ilgilendiriyor ki, bu da bir başka yazı konusu… “Ben de erken seçimden değil ‘büyük koalisyon’dan yanayım ama...” diye noktalıyorum yazımı. İyi pazarlar!