Her şey kabak gibi ortada. Suriye politikası çoktan iflas etti. Bu bakımdan Erdoğan-Davutoğlu ikilisi alay konusu haline gelmiş durumdalar. Esad kapı gibi yerinde... Rojava, yani Suriye Kürtleri gitgide Türkiye’den soğuyor, Amerika’dan sonra Rusya’ya yaslanıyor. Ankara’nın Suriye’de güvenlikli bölge-uçuşa yasak bölge taleplerini artık takan yok. Amerika’sı da, Avrupa’sı da, Rusya’sı da kapıyı kapadı. Rus MİG’leri, füze sistemleri hava sahamızı ihlal edip duruyor. Erdoğan’a gelince, Moskova’nın karşısında celallenmiyor. Ağzından henüz eyy Putin çıkmadı. One minute çektiğini de duymadık.
Kürtleriyle barış değil savaş düğmesine basan bir iktidar, kendi manevra alanını daraltmış oluyor
Rusya güneyimize yerleşiyor. Üstelik üsleriyle füze sistemleriyle, uçaklarıyla yerleşiyor. Daha ilginci Suriye Kürtleriyle, yani Rojava Kürtleri ile flört halinde Moskova. Amerika’dan sonra Rusya da PYD ile ilişkilerini geliştiriyor. Tayyip Erdoğan ise o malum sloganını yinelemeye devam ediyor: “PKK neyse PYD de odur, DAİŞ de odur, hepsi terör örgütüdür.” Görülen o ki, Erdoğan’ın epeyce bayatlamış, içi boşalmış bu sloganı, Washington gibi Moskova’da da pek öyle yankı yaratmıyor. Çünkü her iki başkent için de bugün öncelikli hedef DAİŞ, yani IŞİD. Ve IŞİD’e karşı mücadele konusunda Obama ve Putin yönetimlerinin Kürtleri ayrı bir yere oturttukları çok açık... Ankara’nın bu yanlışı, bir yandan PYD ile PKK’nın manevra alanını genişletirken, diğer yandan Suriye Kürdistanı’nda, yani Rojava’da Kürtleri Amerika’dan sonra Rusya’ya doğru da itiyor. Uzun lafın kısası: Erdoğan’ın PKK ile PYD’yi, IŞİD’le aynı kaba koyması, Türkiye’nin dış politikadaki manevra alanını fena halde daraltan büyük bir yanlışın altını çiziyor.
Bu yanlış, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin dış politika alanındaki tek hatası değil elbette. Hem Mısır’la, hem İsrail’le ilişkileri kopuk bir Türkiye var sahnede. İran’la da, Irak’la da ilişkiler kötü. Suriye zaten malum. Amerika’yla da iyiye gitmiyor. Obama kendisine randevu vermediği için Erdoğan’ın New York’a, BM toplantılarına Davutoğlu’nu gönderdiği herkesin malumu bir sır. Erdoğan, kulisteki duyumlara bakılırsa, Suriye politikasıyla ilgili olarak AB’den de istediği sesleri duyamadı, Brüksel’den canı sıkkın döndü. Şimdi de Rusya’yla kötülüyor ilişkiler. Tam da bu satırları dün öğleden sonra yazarken cep telefonuma şu SMS düştü: “Türk Silahlı Kuvvetleri: Suriye konuşlu SA füze sistemleri 1 dakika 30 saniye süreyle F-16 uçaklarımıza tacizde bulunmuştur.” Türkiye kendisini, kendi elleriyle bir kurt kapanına kapatıyor, bir kısır döngüye sokuyor. Gerçekten akıl alır gibi değil.
Erdoğan’a 1 Kasım’da dur demek ve AKP-CHP koalisyonu kurmaktan başka yol yok
Dış politikadaki kısır döngü hiç kuşkusuz iç politikadan da besleniyor. Kendi Kürtleriyle barış değil savaş düğmesine basan bir iktidar, dışarıda da manevra alanını daraltmış oluyor. Oysa, doğru olan tam tersi. Kendi Kürtleriyle barış kapısını açan... ‘Çözüm süreci’ne yeniden asılan... Demokratikleşme hamlesi başlatan... Ayrıca yalnız kendi Kürtleriyle değil, bölge Kürtleriyle de, Rojava ve PYD ile de barış çubuğu yakan... İşte böyle bir Türkiye, hem içeride hem dışarıda rahatlar, hem iç hem dış politikadaki kısır döngüyü kırar.
Son bir noktaya daha değinmek istiyorum. Türkiye bir zamanlar Irak Kürtleriyle, bugün Suriye Kürtleriyle yaşadığına benzer bir çıkmazın içindeydi. Irak Kürdistanı’na Kuzey Irak der, Irak’ın kuzeyi der, Iraklı Kürt liderler Talabani ve Barzani’yi muhatap almazdı. Bu anlamsızlığa rahmetli Turgut Özal cumhurbaşkanıyken son vermişti 1990’ların hemen başında. “Bölge dışından herkes Talabani ve Barzani’yle görüşecek, biz mi görüşmeyeceğiz” diyerek, bir kısır döngüyü ya da bir tabuyu kıran, Türkiye’nin manevra alanını genişleten adımı atmıştı. Şimdi aynı anlamsızlığı Suriye Kürdistanı ya da Rojava konusunda yaşamaktayız. Kuzey Suriye diyerek... Suriye’nin kuzeyi diyerek... Rojava’yı ağzımıza zinhar almayarak... PYD eşittir PKK eşittir IŞİD diyerek... Hepsini terör örgütü ilan ederek... Sonuç ne oluyor? Kendi Kürtlerimizden sonra Suriye Kürtlerini de soğutuyoruz. Ve Amerika’dan sonra Rusya gelip Suriye Kürdistanı’na, yani Rojava’ya yerleşiyor. Allah akıl versin.
Erdoğan’a 1 Kasım’da dur demekten ve seçim sonrası AKP-CHP koalisyonu kurmaktan başka bir istikrar ve normalleşme yolu gözükmüyor. Bizden söylemesi... Son söz: Bir AKP-MHP koalisyonu yukarıdaki berbat tabloyu daha da kötüye götürür, hatta Türkiye’yi bugünkünden daha beter istikrarsızlaştırır.