Alo Fatih Hattı’ndan gazeteci kovduran, sansür yaptıran bir Başbakan hakkında tek satır olsun yazmayacak mısın?‘Milli irade hırsızlığı’nı dilinden düşürmeyen, oysa en başta gazeteci milletinin özgürlüğünü çalan bir Başbakan hakkında tek satır olsun yazmayacak mısınız?
Bu yazıda, özgürlüğünden yoksun yaşayan Sevan Nişanyan’ın demir parmaklık arkasından bana gönderdiği mektup da var. O yazmak istiyor, ama bilgisayarı yok! "Bilgisayar talebime ret cevabı geldi. Gözdağı da verdiler" diyor. Sevgili Sevan, hiç olmazsa, bilgisayar özgürlüğüne kavuşsa…
Tek satır olsun yazmayacak mısın?
Alo Fatih Hattı’na dair tek satır olsun yazmayacak mısın?
“Telefonla haber attırdımsa attırdım” diyen bir Başbakan hakkından tek satır olsun yazmayacak mısın?
Alo Fatih Hattı’ndan gazeteci kovduran bir Başbakan hakkında tek satır olsun yazmayacak mısın?
Alo Fatih Hattı’ndan köşe yazarı attıran bir Başbakan hakkında tek satır olsun yazmayacak mısın?
Alo Fatih Hattı’ndan “Gereğini yapın!” talimatıyla Mustafa Sarıgül haberlerini sansürleten bir Başbakan hakkında tek satır yazmayacak mısın?
Bir İçişleri Bakanı’yla, evi polis tarafından basılmış oğlu arasında:
“Oğlum evde para var mı?”
“Biliyorsun, üç beş kuruş baba...”
“Kaç para var oğlum?”
“1 trilyon baba!”
“Şimdi oğlum diyeceksin ki, Reza Zarrab...”
diye geçen konuşma hakkında tek satır olsun yazmayacak mısın?
Reza Zarrab’ın “Hakkımda soruşturma var mı?” sorusuna, “Abicim sen rahat ol, vallahi öyle bir şey varsa, senin önüne ben yatarım ya!” cevabını veren bir İçişleri Bakanı hakkında tek satır olsun yazmayacak mısın?
Evinde, ayakkabı kutularında tam 4.5 milyon dolar çıkan bir kamu bankası genel müdürü konusunda tek satır olsun yazmayacak mısın?
Yolsuzluktu, rüşvetti, bu konularda tek satır olsun yazmayacak mısınız?
Mahkeme kararına rağmen savcı talimatını dinlemeyen, hükümetin sesine kulak vererek yargı bağımsızlığını hiçe sayan polislere dair tek satır olsun yazmayacak mısın?
Kuvvetler ayrılığını yerle bir ederek demokrasinin belkemiğini kıran yeni HSYK kanunu hakkında tek satır olsun yazmayacak mısın?
İnternetin dilini kesmek isteyen, internet özgürlüğünü çalmak isteyen yeni yasa hakkında tek satır olsun yazmayacak mısınız?
‘Milli irade hırsızlığı’nı dilinden düşürmeyen, oysa kendisi özgürlük hırsızlığı yapan, en başta bizim, gazeteci milletinin özgürlüğünü çalan bir Başbakan hakkında tek satır olsun yazmayacak mısınız?
Anlaşılan yazmayacaksın.
Ayıp!
Ama bil ki, seni tarih yazacak.
Demokrasi, hukuk ve özgürlüklerden yana çıkmadığın için, özgürlük hırsızlarının yandaşı olduğun için, hiç kuşkun olmasın, tarih seni yazacak.
Benim canım bugün daha fazla yazmak istemiyor.
Aşağıda, özgürlüğünden yoksun yaşayan Sevan Nişanyan’ın demir parmaklık arkasından bana gönderdiği mektup var.
Belki işe yarar, sevgili Sevan bilgisayarına kavuşur umuduyla köşeme alıyorum.
Sevgili Hasan Cemal,
Cezaevine girdiğim günlerde yazdığın “Sevan Nişanyan yarın hapse giriyor, haberiniz var mı?” başlıklı yazıda bilgisayarımın verilmesi için yaptığın çağrı bana iyimserlik vermişti.
Aradan geçen bir buçuk ayda o iyimserlikten eser kalmadı.
Buraya ilk geldiğimde güler yüzle karşılandım.
“Yazar bey” gelmiş, hoş gelmiş!
Cezaevi müdürü iki üç kez çağırdı, sohbetler edildi. Kütüphanenin ıslahı için çalışmayı teklif ettim. Olumlu bulundu, kütüphane görevlisi atandım.
“Bana ikiye iki metre bir köşe, bir de bilgisayar verin, kitabıma çalışayım, bu musibetten bir hayır doğsun.”
Neden olmasın dediler.
İnternet bile belki halledilir sinyali verdiler.
Üç gün sonra yukarıdan telefon geldi, havalar değişti.
Suratlar asıldı.
Gözler kaçırılmaya, karanlık sözler söylenmeye başladı.
Kütüphane tadilatı biter bitmez kütüphane kilitlendi.
Görevime son verildi.
Bilgisayar talebime ret cevabı geldi. Gözdağı verdiler:
“Ayağını denk al, ilk yanlışında kapalıya gidersin.”
Açık cezaevinde mahkûmların dışarıda bir kamu kuruluşunda çalışma hakkı var.
Ona da set çekildi.
Belediye mezarlığına amele olmak istersen göndeririz dediler.
Başka iş yokmuş.
Başka birçok cezaevinde bilgisayar kullanan mahkûmlar olduğunu biliyorum.
2001'de Selçuk Kapalı Cezaevi’nde bilgisayarıma izin verilmişti. On ay boyunca günde on dört saat sözlüğüme çalışmıştım.
Yaşayan bilir, mahkûmla idare arasında diyalog olduktan sonra bilgisayardan çok fazlası da olur.
Yeter ki iyi niyet olsun.
İyi niyet yokluğunun yerelden kaynaklandığını sanmıyorum. Ilk günlerdeki tavırları yapıcı bir diyalogun mümkün olduğu izlenimini doğurmuştu.
Sanırım yukarıdan bir yerden talimat geldi. “Bu adamın burnu sürtülecek”denildi.
Adalet Bakanlığı bürokrasisi midir, daha yukarısı mı, emin değilim.
Şimdiki Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, bir tarihte yazdığım bir fikir yazısından ötürü bana, ‘hasta ruhlu insan’, ‘hezeyan’, “bu çağın Ebu Cehil’i”, “Psikolojik dengesi bozuk” sözleriyle yüklenmiş, tehdit edici bir dille o esnada henüz kendisine doğrudan bağlı olmayan savcıları göreve çağırmıştı.
Acaba şu anki tutumla bunun ilgisi olabilir mi diye aklıma gelmiyor değil.”
Sevan Nişanyan’ın hapishane mektubu böyle.
Sevgili Sevan, hiç olmazsa, bilgisayar özgürlüğüne kavuşsa…
Twitter: @ HSNCML