Türkiye’de gerçek istikrarı yakalamak... Hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmek... Demokratik hukuk devletinin taşlarını yerli yerine oturmak... Sıraladığım bu hedeflere varmak, ‘Kürt sorunu’ndan geçiyor. Dün de böyleydi, bugün de öyle. Türkiye’nin Kürt sorunuyla demokrasi sorunları içiçe girmiş durumda, biri olmadan diğeri olamıyor. Bu memleketin huzura ermesi ve refah çıtasının yükselmesi için, Kürt sorununu demokrasi ve hukuk açısından barışçı bir çözüme kavuşturmak şarttır. Türkiye yıllar içinde bu gerçeği öğrendi. Çok büyük bedeller ödeyerek öğrendi. Öylesine acılar çekildi ki, en sonunda barışın olgunlaştığını söyleyebilecek noktaya varabildik birkaç yıl önce. Silahlar sustu. 2013’ün başından beri parmaklar tetikten çekildi, ateşkeş ciddiyetle uygulanıyor. Çözüm yolunda da irade yok değil. Barış açısından Ankara-İmralı-Kandil üçgeninde kararlılık dikkati çekiyor. Ama yeterli mi? Daha ne yapmak lazım?
Ateşkeş ciddiyetle uygulanıyor. Çözüm yolunda irade yok değil, ama Ankara top çevirmeyi sürdürüyor
Ya da o klasik soru: Top kimde?.. Bu açıdan iki nokta vurgulanmalı: (1) Top Ankara’nın sahasında. (2) Ve Ankara top çevirmeye devam ediyor.
Şöyle de söylenebilir: Ankara, çözüm süreci konusunda malum oyununu sürdürüyor. Her seçim öncesinde yaptığı gibi ‘beklenti çıtası’nı biraz yükseltip zaman kazanırken, attığı somut adımlar son derece sınırlı kalıyor. Ayrıca Ankara, demokrasi ve hukuku hiçe sayan adımlarıyla, Kürt sorununda da çözüme yaklaşmıyor, uzaklaşıyor. Bu konularla iligili olarak, KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın dün Vatan gazetesinde çıkan değerlendirmeleri çok ilginç. Ruşen Çakır, Kandil’de Bayık’a sorulması gereken soruları yöneltmiş, yanıtları da olabildiğince açık almış. Şu ortaya çıkıyor: Çözüm süreci kırılgan! Ya da çantada keklik değil. Çözüm sürecini bu saatten sonra tersine çevirmek elbette zor, ama yine de Ankara bazı bakımlardan yerinde sayıyor ki, bu da riskli bir durum... Cemil Bayık’ın aşağıdaki sözlerini dikkatle değerlendirmekte yarar var.
Bayık: Adım atılmazsa Irak ve Suriye’de olanlar Türkiye’de de yaşanabilir
Hükümet çözüm yönünde ciddi adımlar atmadı. Bizim sunduğumuz zemini kullanıp kendini güçlendirmeye çalıştı. Önder Apo’nun ısrarlı ve tek taraflı çabaları çözümü belli bir noktaya kadar getirdi. Bunun ötesi için hükümetin de adım atması gerekiyor. Hükümet söylemde iyi şeyler söylüyor, herkesi beklentiye sokuyor, ama bir türlü pratik adımlar geliştirmiyor.
Bir çerçeve yasası çıkarıldı parlamentodan ama… Yasanın ismi ne? Terörizmi sonlandırma yasası. Savaşı sonlandırma değil, Kürt sorununu çözme değil, terörizmi sonlandırma. Bu, Türkiye’de, hükümette zihniyetin değişmediğini gösteriyor. Sorunu hiç siyasi bir sorun, bir halkın doğal hakları olarak görmediler, siyasi olarak çözmeyi önlerine koymadılar. Sorunu siyasi olarak görse yürütülen mücadeleyi doğru ve haklı görmek, onun önderini bir halkın önderi olarak görmek zorunda. Fakat hükümet görüşmelere siyasi bir içerik kazandırmıyor. Siyasilerle görüşmeyi yürütmek istemiyor.
'Bize göre de parlamenter sistem başkanlık ve yarı başkanlık sistemine göre daha demokratik…'
Türkiye bunu daha fazla bu şekilde sürdüremez. Eğer Türkiye bu yönde adım atmazsa biz savaşırız. Ve Türkiye çok ciddi sorunlarla karşı karşıya gelir. Irak ve Suriye’de yaşanan durumlar Türkiye’de de yaşanabilir. Türkiye’nin bunu gördüğüne inanıyorum.
Tayyip Erdoğan hegemonya, tek adam olma peşinde koşuyor. Bunun kazandıracağı demokratik, özgürlükçü bir yan yoktur. Biz ilkesel olarak hegemonya peşinde koşana destek olmayız. Sayın Abdullah Gül de bir açıklama yaptı ve parlamenter sistemden yana olduğunu söyledi. Başkanlık, yarı başkanlık sistemini Türkiye için doğru bulmadığını söyledi. Bize göre de parlamenter sistem başkanlık ve yarı başkanlık sistemine göre daha demokratiktir. Biz Türkiye’de demokratikleştirme için çaba harcayan bir hareketiz. Başkanlık ve yarı başkanlık sistemi bunu kısıtlayabilir, tehlikeye sokabilir. Parlamenter sistemde Türkiye’nin anti-demokratik yönde yol almasına yönelik çabalara karşı onu frenleyen mekanizmalar var.
(Ruşen Çakır soruyor: “Sizin dışınızdaki muhalif kesimler çözüm sürecinden ve Öcalan ile yürütülen temaslardan işkilleniyorlar ve karşılıklı bir al-ver ilişkisi olduğunu, sizin Erdoğan’ın önünü açtığınızı söylüyorlar.” Cemil Bayık aşağıdaki yanıtı veriyor)
Biz kişileri, partileri değil ilkeleri esas alıyoruz. Türkiye ile yürüttüğümüz ilişkilerde al-ver yoktur, ilkeler ve amaçlar söz konusudur. Bizim açımızdan AKP, CHP, MHP fark etmiyor. Hangi parti iktidara gelse de, biz o parti ile çözümü tartışacağız. Bugün AKP ile müzakereleri yürütüyorsak, bu AKP’yi doğru gördüğümüzden veya AKP yandaşı olduğumuzdan değildir. Kalkıp bizi AKP yandaşı olarak gösteriyorlarsa vicdansızlıktır. “PKK AKP’yi destekleyerek, bizim demokratik haklarımızın kısıtlanmasına yol açıyor, hizmet ediyor” demek büyük bir vicdansızlıktır.
Ankara İmralı ve Kandil'le pazarlıktaysa, lafı uzatmak yersiz. Doğru olan; Öcalan'a özgürlük, PKK'ye siyaset yolunu açmak!
Özerklik karşılığında demokrasiyi bir kenara bırakmış değiliz, asla… Biz ne demokratikleşmeden vazgeçtik ne de demokratik özerklikten. Türkiye demokratikleştiği oranda Türkiye’nin Kürt sorunu çözülür. Kürt sorununun demokratik çözümü Türkiye’de demokratikleşmeyi getirir. Eğer AKP demokratik özerkliği ve Türkiye’nin demokratikleşmesini kabul etmezse, müzakere etme şansımız zaten olamaz. Biz hiçbir zaman diktatörlükle, faşizmle bir olamayız.
Evet, Cemil Bayık’ın Kandil’den gönderdiği bu mesajlar yeni değil. Ama önemini koruyor. Özellikle Ankara’nın bu mesajların çizdiği çerçeveyi iyi okuması lazım diye düşünüyorum. Çünkü, demokrasi ve hukuktan hızla kopup gitmekte olan bir Ankara’nın ‘çözüm süreci’ni yönetmesi uzak ihtimal. Tayyip Erdoğan, 2015 milletvekili seçimlerine giderken, Kürtleri memnun etmek için ‘beklenti çıtası’nı ne kadar yükseltebilir? Sorular çok fazla, soru içinde sorular da öyle…
Sözü daha fazla uzatmadan, yazımın başlığına geleyim: Apo’ya özgürlük, PKK’ye siyaset yolu! Ankara, İmralı’yla görüşüyor mu? Evet. Pazarlık yapıyor mu? Evet. Hattın iki ucunda Erdoğan’la Öcalan yok mu? Evet var. Ankara’yla Kandil arasında diyalog... Evet var. Nabızlar karşılıklı tutulmuyor mu? Evet tutuluyor. Yani ‘çözüm süreci’nde bir şeyler olacaksa, son sözler İmralı’yla Kandil’den çıkıyor. Bu konuda itirazı olan var mı? Sanmıyorum. O zaman lafı uzatmak yersiz: Öcalan’a özgürlük yolunu açarken, PKK’yi de terörist örgüt listesinden çıkarmak ve ona da siyaset yolunu açmaktır doğru olan... İyi pazarlar!