Bahoz Erdal diyor ki:
‘Ateşkes ilan ettik. Dediler ki ‘Yetmez çekilin.’ Şimdi de çekiliyoruz. Yarın ‘Bu da yetmez, silah bırakın’ derler. Bu olursa, bu tam bir dayatma olur. Teslimiyet dayatmasıdır bu. En zor koşullarda bile teslimiyeti kabullenmek PKK için mümkün değildir.’
‘Eğer fiili ateşkese devlet de uyarsa, PKK’nin silahlı unsurlarının çekilmesi büyük oranda iki ay içinde biter. Ancak Heron’ların dolaşması ile korucuların sayıları, karakol inşaatları ve bölgeye askeri sevkiyatın artışı devam ederse, çekilmenin sona ermesi sonbahar aylarına sarkar.’
IRAK KÜRDİSTANI, Metina bölgesinde bir PKK kampı
PKK’nın, kısa adı HPG olan silahlı kuvvetlerinin en önde gelen komutanlarından kod adı Bahoz Erdal olan Suriyeli Kürt Fehman Hüseyin ile biri gece, biri gündüz olmak üzere iki kez görüştük. PKK askeri gücünün Türkiye sorumlusu ya da Kürtlerin değişiyle Kuzey Kürdistan komutanı olan Bahoz Erdal ile ilk görüşmem, bir gece vakti dağların öbür yüzünde Çukurca olan Metina’daki bir köy evinde oldu.
Kürtçe’de kasırga, fırtına anlamına gelen Bahoz, 23 yıldır dağda ve 45 yaşında. Şam Üniversitesi’nde tıp okumuş. Murat Karayılan’dan sonra PKK silahlı güçlerinin, yani HPG’nin “Genelkurmay Başkanlığı”nı yapmış.
Soruyorum:
“PKK’ya katılmak nereden aklınıza geldi?”
“Bizi kandırdılar!”
Şöyle devam ediyor:
“Eskiden Osmanlı döneminde sınır yoktu ki bu topraklarda. Yazın, kışın kuzeyle güney arasında gidip gelirdi Kürtler. Sınırlar sonra çizildi. Suriye, Irak, Türkiye gibi… Biz de o zaman hiçbir devletin vatandaşı olmadık. Suriye’nin bize verdiği kâğıtta ‘Türkiye’den gelen yabancılar’ dendi. Bu kâğıtla Suriye’nin içinde yabancı olarak dolaşabilirdin. Ankara da bana ‘Suriye uyruklu terörist’ diyor…”
Bahoz Erdal, Dicle Nehri’nin Suriye tarafındaki Derik kasabasında doğmuş.
Kendisiyle çekilme konusunu konuşuyoruz. PKK'nın silahlı unsurlarının Türkiye sınırlarının dışına çekilme sürecindeki sorumlusu olan Bahoz Erdal, bu süreci PKK olarak çok ciddiye aldıklarını söylemekle birlikte bazı kaygılarını belirtiyor:
“Devlet tarafından imzalanmış bir kâğıt yok, anlaşma yok, TBMM kararı yok. İki silahlı güç 29 yıl savaşmış. Şimdi çekilme süreci başlarken, bu iki silahlı gücün unsurları arasında çatışma riski büyüktür. Devlet ateşkes dememiş… Biz PKK olarak hem cihaz (telsiz) yoluyla, hem de yazılı olarak kendi kadrolarımıza söyledik, ‘Geri çekilme sürecinde planlı, örgütlü, hedefli tek bir kurşun atılmayacak’ dedik. Şimdilik çatışma yok. Ama gerilla çok özen gösteriyor. Çatışma olmasın diye dağda bir saatlik yolu 3-4 saate çıkarıyoruz.”
Bahoz Erdal, Öcalan’a atıfla “Bu süreci Önderliğimiz başlattı. Biz de buna katılıyoruz. Devlete güvendiğimizden dolayı değil. Gece hareket ediyoruz. Çatışma riskini en aza indirmek istiyoruz çünkü.”
Bahoz Erdal, heyecanlı heyecanlı konuşan bir insan. Jestleri mimikleri hiç eksik olmuyor konuşurken. Gözlerini büyük büyük açıyor. Şu sözler de onun:
“Biz üstümüze düşeni yapıyoruz. Her gün telsizle konuşuyorum. Türk askeri de gergindir. Bir tilki geçer, bir hışırtı çıkar, kıyamet kopar. Onun için çok dikkatli olmamız lazım!”
Bahoz Erdal’ın bu konuda Türk tarafına yönelik bazı eleştirileri var. Bu eleştirilerini dört noktada topluyor:
(1)Dağların tepelerinde keşif uçağı Heron’ların dolaşması…
(2)Sayıları arttırılan korucular…
(3)Hızlandırılan yeni karakol inşaatları…
(4)Bölgede askeri sevkiyatın ve faaliyetin gözle görülür şekilde artmış olması…
Bahoz Erdal, bu dört noktanın kendi taraflarında “sinirlilik” yarattığını belirtiyor. Ve şöyle devam ediyor:
“Ateşkes öncesi, savaş döneminde bu kadar keşif olmuyordu. Bu kadar Heron olmuyordu. Diyarbakır’da 48, Dersim’de 22 karakol çalışması başladı. Bütün bu noktalar bizi provoke etme potansiyeli taşıyor. Ateşkes var. Niye bu kadar karakol? Niye bu kadar keşif uçuşu? Niye bu kadar yeni korucu? Ayrıca bu korucular artık devletten çok bize çalışıyorlar, ama bir kısım korucuların savaştan menfaati var. Bitlis’in Mutki ilçesi korucuları… Silvan ilçesi korucuları… Uludere Şenoba korucuları… Bir kısım korucular zaman içinde çeteleştiler. Ergenekon’un gücü oldular. Bunlar bugünkü bu süreci, savaştan menfaat sağladıkları için sabote etmek isteyebilirler.”
Bahoz Erdal, çekilme sürecini konuşurken sözü 1999 örneğine getiriyor:
“Biz 1999 gibi bir şeye asla izin vermeyiz. Gerçek risk, çatışma riski taşıyan durumlara izin vermeyiz. Ama bakın, bir taraf savaş alanını terk ediyor, öbür taraf terk etmiyor. Silahlı bir güç, karşı tarafın silahlı denetiminde çekilmez. Bu keşif uçakları çok sinirlilik hali yaratıyor. Ve süreci aksatacak potansiyel taşıyor. Çünkü gerilla, kendi kuralı gereği Heron’lar uçarken, keşif yaparken durur, gitmez.”
Bahoz Erdal, devletin operasyon yapmadığını söylüyor. Yukarıdaki dört noktada topladığı nedenlerden dolayı, gerçek bir çatışma riskinin her zaman bulunduğunun altını çiziyor:
“Gerilla hareket halinde olmasa, çatışma riski çok az. Ama bakın, şu anda gece saatin 10 buçuğu. Onlarca gerilla Kuzey’den Güney’e hareket halinde. O yüzden dikkat etmek gerekiyor. Çekilme süreci aksamasın diye.”
Kendisine çekilmenin ne kadar zamanda tamamlanacağını sorunca şu yanıtı veriyor:
“Eğer fiili ateşkese devlet de uyarsa, PKK’nin silahlı unsurlarının çekilmesi büyük oranda iki ay içinde biter. Ancak bu yukarıda sıraladığım dört unsur devam ederse, çekilmenin sona ermesi sonbahar aylarına sarkar.”
Elde silah savaşanların, barışın kıymetini çok iyi bildiklerini belirttikten sonra, “Heval Hasan” diyerek şunu ekliyor:
“Şaka yapmıyoruz. Süreci sahipleniyoruz. Savaşa nasıl ciddi yaklaştıysak, barışa da çok ciddi yaklaşıyoruz. Yoksa savaştan yorulmuş değiliz. Hem bizim durumumuz, hem de bölgesel koşullar bizim mücadelemizi çok daha ileriye götürmeye uygundur. Önderliğimiz siyasal hamleye karar verdi. Mektuplar geldi gitti, tartıştık ve Önderliğimizin arkasında durmaya karar verdik.”
“Süreçten umutlu musunuz” diye sorunca yanıtı şu oluyor:
“Barıştan umutluyuz. Ama devlete güvendiğimizden değil, Önderliğimizin öngörüsüne, süreci okumasına ve kendi öz gücümüze güvendiğimiz için umutluyuz barıştan…”
Bahoz Erdal, Türkiye’de Kürtlerin 90 yıldır kandırılmış olduğunu belirterek şunları da söylüyor:
“Kürt toplumu bu topraklarda devlete güvensizdir. 90 yıl boyunca kandırılmış, asimile edilmiş, yani Türkleştirilmek istenmiş, katliama uğramıştır. Şimdi bize soruyorlar, ‘PKK’ye nasıl güvenelim’ diyorlar. Oysa tam tersi geçerli. Bu ülkede Kürtlerin dili yasaklandı, kimliği inkâr edildi, Dersim’de, Zilan’da katliama Kürtler uğradı. Bütün bunlar yaşandıktan sonra kim, kime güvenecek bu memlekette? 4 bin köy yakıldı, yıkıldı. Binlerce faili meçhul yaşandı. Şimdi biz bütün bunlara maruz kaldık, asıl biz sormak zorundayız: Böyle bir devlete nasıl güvenelim?”
Bahoz Erdal, “Biliyor musunuz Kürtlerde en alerji yaratan söz nedir?” dedikten sonra şöyle devam ediyor:
“Türklerle Kürtler kardeştir, biz etle tırnak gibiyiz!”
Sözü bir ara asimilasyon konusuna getiren Bahoz Erdal şöyle diyor:
“Bu Türkleştirme siyaseti ta Osmanlı dönemine, İttihat ve Terakki’ye gidiyor. Bu hâlâ bitmedi. Tayyip Erdoğan Almanya’ya gidiyor. Türkçe eğitim olmadığı için insanlık suçu eleştirisini dile getiriyor. Ama bizim ülkemizde hâlâ ana dilde Kürtçe inkâr ediliyor. Bülent Arınç, ‘Kürtçe medeniyet dili değildir’ diyor. Şunu iyi bilmek lazım: Ana dilde eğitim ve öğretim olmadığı müddetçe asimilasyon devam ediyor demektir.”
Bu konuda şöyle devam ediyor Bahoz Erdal:
“Kürtçe eğitim Türkiye’yi bölüyor da, bölecek de; Kürtlerin asimilasyonu, inkârı birleştiriyor mu, birleştirecek mi?”
Bahoz Erdal ile gece vakti iki saat süren köy evindeki sohbetimize ertesi sabah, Habur ve Zap sularının arasında kalan Metina bölgesindeki bir PKK kampında, PKK’nın deyişiyle “gerilla noktasında” devam ettik.
Akşam sohbetimiz bir yerde kalmıştı. Ben konuyu bir hayat tarzı olarak dağdan, silahtan kopmanın, bundan vazgeçmenin zorluklarına getirmiştim. Sonra da Bahoz Erdal’a şunu sormuştum:
”Eğer Ankara, AK Parti hükümeti, demokratikleşme konusunda barışın altını doldurma konusunda ipe un sererse, bunları yapmazsa o zaman silah, silahlı mücadele mi alternatif olacak?”
Bahoz Erdal bu soruma “1, 2, 3” diye tane tane cevap veriyor:
“1- Önderlik, bu sürece stratejik yaklaşıyor ve çok ciddidir. Devlet de böyle ciddi yaklaşmak zorunda.
2- Bu sürece her iki taraf da ne yenilgi, ne de zafer diye bakmalı. Bundan kaçınmak lazım. Her iki taraf için de kazançlı olan bir durumdur söz konusu olan çözüm süreci.
3- Çok abartılı iyimserlik de, abartılı karamsarlık da yanlıştır. Hem Türk tarafında, hem Kürt tarafında bu var. Bundan kaçınmak lazım.
4- Bizim için, PKK için, “1999’daki gibi çekilip gittiler” denmesin bu sefer. O zaman dört yıl heba oldu. Hiçbir şey yapılmadı. Bu bir daha tekrarlanmamalı. Devlet, yine 1999’daki gibi “Ben PKK’yi bölerim, etkisizleştiririm” derse, o zaman bize, Kürtlere söylenecek bir şey kalmaz. Bu bir tehdit değildir, objektif bir tespittir.
5- Bu süreçte zorlanan taraf biziz. Kadrolarımızı ikna etmekte zorlandık, zorlanıyoruz biraz. Kuzey’deki (Türkiye’deki) güçlerimizi çekilmeye ikna etmek kolay olmadı. Keşke telsizin başında olsaydınız, dinleseydiniz. Arkadaşlar bize en çok şu soruyu sordular: “Önderliğin durumu ne olacak?” Gerillanın en hassas, en duyarlı olduğu konu budur. Yani Önderliğimizin hapishane koşullarından, ev hapsinden özgürlüğe açılan yolu…
Bakın biz üzerimize düşeni yapıyoruz. Ön koşulsuz ateşkes, ön koşulsuz çekilme… Devlet de bunu görmeli…”
Bahoz Erdal şöyle devam ediyor:
“Ateşkes ilan ettik. Dediler ki ‘Yetmez çekilin.’ Şimdi de çekiliyoruz. Yarın ‘Bu da yetmez, silah bırakın’ derler. Bu olursa, bu tam bir dayatma olur. Teslimiyet dayatmasıdır bu. En zor koşullarda bile teslimiyeti kabullenmek PKK için mümkün değildir. Bu konuda Murat Karayılan’ın 25 Nisan’daki basın açıklamasında söylediği altı nokta çok önemlidir. Bakın, Kürt sorunu çözülmezse, PKK bu davayı yarın bıraksa bile PKK’den 10 kat daha radikal, fanatik örgütler çıkar ortaya. En temel insan hakkı olan ana dilde eğitim tanınmadan Kürt sorunu nasıl çözülecek?.. Eğer yarın Kürtlerde derin bir hayal kırıklığı uyanırsa o zaman ne olacak?.. Mesele silahı bırakıp bırakmamak değildir. Kürt sorununu çözmektir. Dağa çıkmanın nedenlerini ortadan kaldırmaktır.”
Bahoz Erdal, Öcalan ile aralarındaki ilişkinin diyalog, tartışma ve eleştiri üzerinden yürüdüğünü ve bu ilişkinin bir müritlik, tapınma ilişkisi olmadığını belirtiyor. “Yani bir Atakürt söz konusu değil mi, diyorsunuz” sorusuna gülmekle yetiniyor. Ve şunları söylüyor:
“Bizim ilişkimiz, birbirimizi anlama ve ikna üzerine kurulu bir ilişki tarzıdır. Bu yılların içinden süzülerek gelen, yılların getirdiği bir tecrübedir. En zor koşullardaki yoldaşlıktan kaynaklanan bir durumdur. PKK’nin sırrı burada saklıdır. Biz birbirimizi çok iyi tanır ve biliriz.”
“Yarın sıra silahların bırakılmasına mı geliyor” soruma cevabı şu oluyor:
“Biz şimdi bugün silahı bir kenara koyuyoruz. (Gülüyor) Bu silahı bırakma anlamında değildir.”
Bahoz Erdal’a çekilme süreci kapsamında gelmekte olan ilk gerilla grubunu soruyorum. Şöyle yanıtlıyor:
“Habire uyarı geliyor. ‘Aman PKK şovu olmasın, aman ikinci Habur olmasın.’ İyi güzel de, kendileri her gün süreçle ilgili şov yapıyorlar. Bize gelince ‘aman’ diye uyarıyorlar. Ayrıca biz çekiliyoruz, ama şöyle soru soruluyor; ‘Gerçekten çekildiler mi? Silahlı mı, silahsız mı çekildiler?’ Doğrusu bu sizin devlete bir şey beğendiremiyoruz.”
Türk milliyetçiliği konusunda da Bahoz Erdal’ın ciddi eleştirileri var. Şöyle diyor:
“Bu ülkede en az 20 milyon Kürt var. Ne yapacaksınız ki? Bu Kürtleri asimile edemediniz. Tamam, Türk milliyetçiliğine bir şey demiyorum. Ama maalesef bu Türk milliyetçiliği, Kürt düşmanlığı üzerinden geliştirildi. 80 yıldır devlet öyle bir dili geliştirdi, resmi tarih bunu yazdı ve resmi milliyetçilik anlayışı Kürt düşmanlığı üzerine oturtuldu. Tamam, Türklüğünü seveceksin ama Kürtlükten nefret etmene gerek yok. Bunun da değişmesi lazım.”
Son olarak, Bahoz Erdal’a PKK içinde şahinlik, güvercinlik, Suriye kanadı, İran kanadı, Alevilik, Sünnilik konusunu sordum. Türk medyasının bir kısmında öteden beri kendisi “Suriye kanadı ve şahin” olarak, Cuma kod adlı Cemil Bayık da “İran kanadı” olarak geçtiği için bu soruyu sordum. Yanıtı şu oldu:
“Bunlar Türk devletinin psikolojik savaşıdır. Bunlar Türk devletinin Kürt toplumunda güvensizlik, PKK içinde çatlak yaratma çabasıdır. Bu konu çok işlendi. Bugüne kadar cevap verme gereği duymadık. Madem süreç başladı. Onun için konuşmak istiyorum.”
Bahoz Erdal şöyle devam etti:
“PKK, çok karmaşık, çok kapsamlı çok boyutlu mücadele yürütüyor öteden beri. Eğer bu örgütte iç didişme, iç çekişme olsaydı 1 Haziran 2004’ten sonra bu hâle gelebilir miydik? Devletin bir kısım medyayı alet ederek yürüttüğü psikolojik savaşın parçasıdır bütün bunlar. ‘Bunlar çözüm sürecini rahat bırakmazlar’ dendi. ‘Bunların hepsinin bu başkentlerle bağlantıları var’ dendi. Bunları kanal kanal dolaşıp söyleyenler, gazete köşelerinde yazanlar vardı. Peki şimdi ne oldu? Önderlik bir karar aldı, ciddiyetle yürütüyoruz. Şimdi soruyorum; kanal kanal dolaşıp ‘Suriye’den talimat alıyor’ diyenler şimdi ne diyecekler? Biz, Önderliğimizin kararını yekvücut götürüyoruz. Şimdi bunu görenler ‘Psikolojik savaşın aleti olduk, özür diliyoruz’ diyecekler mi?”
Bahoz Erdal şöyle devam ediyor:
“Neredeyse her ay, bir haber çıktı. Benimle Karayılan arkadaş arasında anlaşmazlık var vesaire diye. Biz Murat Karayılan arkadaşla Suriye, Bekaa, Botan (Şırnak-Siirt-Van-Hakkâri) sahalarında birlikte pratik yürüttük. Savaş koşullarında omuz omuzaydık. O benim saha komutanımdı. Sonra bana devretti. Güney’e (Irak) geldi. HPG Ana Karargâh Komutanı’yken (PKK Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı anlamında) ben onun yardımcısıydım. 2004’te bana devretti bu komutanlığı. Biz onunla hep omuz omuzaydık. Biz ikimiz birbirimizin kafalarımızın için okuruz. Şimdi çözüm süreci başladığı için bu konuda medyanın uydurmalarına karşı Türk toplumuna bunları açıklamak mecburiyetinde kaldım.”
Bahoz Erdal’la toplam beş saate yakın sohbetimiz, ceviz ağacının altında yediğimiz öğlen yemeğiyle devam etti. Yarından itibaren bu köşede çekilme sürecini yazmaya başlayacağım.