Daha önce AK Parti'ye de oy çıkan 'bizim mahalle'de 30 Mart'taki kritik seçim için ne düşünülüyor, hedef ne? Gezi ve 17 Aralık mahallede nasıl bir mutabakat yarattı? Ve benim oyum kime, hangi partiye? Hayatımda ilk kez adını koyarak açıklıyorum...
30 Mart’ta, gelecek pazar günü son derece kritik bir seçim var.
Sandık başı yapılacak.
Kendi kendime soruyorum.
Benim oyum kime, hangi partiye?..
Bugüne kadar her seçimde oyumun rengini elbette belli ettim.
Ama adını koyarak kime, hangi partiye atacağımı da söylemedim.
Neden?..
Oysa yapabilirdim.
Yıllardır neredeyse her Allah’ın günü siyasal tercihlerini açığa vuran bir gazeteci olarak, seçim zamanı gelince oyumu da açıklayabilirdim.
Şaşırtıcı olmazdı.
Bizim mesleğimizin büyüklerinden rahmetli Metin Toker her seçim öncesi hangi partiye oy vereceğini gerekçeleriyle birlikte kendi köşesinde açıklardı.
İlgiyle okunurdu.
Metin Abi’nin o yazılarını ben de beklerdim seçim zamanları...
1960’larda oy kullanmaya başladım.
Kısa adı TİP olan Türkiye İşçi Partisi...
Ecevit’in CHP’si...
Erdal İnönü’nün SHP’si...
2002 genel seçimlerinde biraz da Kemal Derviş nedeniyle Baykal’ın CHP’si...
2002 sonrasındaki seçimlerde ise, oyum her seferinde İstanbul’daki kendi seçim bölgemde ‘bağımsız adaylar’a gitti.
30 Mart’ta ne yapacağım?
Çevreme bakıyorum.
Bundan önce oyunu CHP’ye vermemiş olanların söylediklerine kulak kabartıyorum.
Tartışmalarda siyasal kutuplaşmanın, cepheleşmenin tüm izleri var.
Genellikle iki sözcükte özetlenebilir:
Oylar bölünmesin!
Şu sıralarda benim dünyamda -ya da ‘benim mahalle’de- bütün tartışmalar gelip bu noktada düğümleniyor.
Geçmiş seçimlerde, bu ‘mahalle’de oyunu AK Parti’ye de, bağımsızlara ya da Kürt adaylara da, CHP’ye de atanlar var.
Gezi ve 17 Aralık yaşanmamış olsa ‘bizim mahalle’de oylar yine yukarıdaki gibi bölünürdü.
AK Parti’ye giden oylar da olurdu.
Ama şu rahatça söylenebilir:
İstanbul'da Mustafa Sarıgül’den çok Sırrı Süreyya Önder çıkardı ‘bizim mahalle’nin sandığından...
Tekrar altını çiziyorum:
Gezi ve 17 Aralık bu havayı radikal biçimde değiştirdi.
Artık tek bir hedef var:
Tayyip Erdoğan!
Demokrasi ve hukuku hiçe sayan, ‘farklı hayat tarzları’na tahammül edemeyen, hayatın değişik renklerine en ufak bir saygısı olmayan, toplumu bugüne kadar olmadık şekilde biz-siz diye ayıran ve bazen sivrileşen nefret dili ile uçlara iten bir Tayyip Erdoğan’dan kurtulmak artık baş hedef olarak benimsenmiş durumda.
Erdoğan’ın söylem ve politikalarıyla Türkiye’yi istikrarsızlık ve karanlığa çektiğine dair genel bir mutabakat var ‘bizim mahalle’de...
Kimse hayal kurmuyor.
Tayyip Erdoğan’ın seçim sandığından yine birinci sırada çıkacağı bilinmekte.
Ama ne kadar oy alacak?
2011’in altında mı kalacak?
Kalacaksa, nereye kadar düşecek oyları?
Asıl mesele gelip bu sorularda düğümlendiği için de slogan şöyle atılıyor:
Erdoğan karşısında oylar bölünmesin!
Oylar bölünmesin sıcak bir konu.
CHP’ye, Kılıçdaroğlu’na, Sarıgül’e yakın geçmişe kadar eleştirel bakanların büyük çoğunluğu 30 Mart için kararını vermiş görünüyor.
Gelecek pazar günü İstanbul’da sandık başı yapıp oylarını CHP ve Mustafa Sarıgül için kullanacaklar.
Dedikleri şu: - İktidar partisinin oylarındaki bir düşüş, yalnız Türkiye’nin değil, AK Parti’nin de Tayyip Erdoğan’dan kurtuluşunu hızlandırır.
Yakın zamana kadar elleri CHP ve Sarıgül’e oy vermeye gitmeyenlerde artık böyle bir kararlılık dikkati çekiyor.
İyi güzel.
Ama lafı yine uzattın Hasan Cemal.
Ayrıca, senin oyunun rengi de belli.
O zaman niye adını koymuyorsun?
Haklısın birader.
Ben de hayatımda ilk kez bir seçimde oyumun adını koyuyorum:
30 Mart’ta sandığa gidip oyumu CHP ve Mustafa Sarıgül’e atacağım.
Twitter: @HSNCML