"Barış"tan korkuyor! Barış olursa, iktidarını kaybedeceğini adı gibi biliyor. Barış olursa, yolsuzluk ve rüşvet dosyalarının açılacağını adı gibi biliyor. Barış olursa, Saray'da tek başına kalacağını, insan içine çıkamayacağını adı gibi biliyor. Barış olursa, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne bugüne kadar indirmiş olduğu darbelerinhesabının kendisinden sorulacağını adı gibi biliyor. Barış olursa, bu memlekette insanları birbirine düşman etmenin,birbirine düşürmenin, keskin cephelere bölmenin, kutuplaştırmanın tüm hesaplarının şöyle ya da böyle kendisinden sorulacağını adı gibi biliyor. (Hasan Cemal, 9 Ağustos 2015, T24)
Unutmayın: Barış hiçbir zaman namlunun ucunda olmadı. Barış oturup konuşarak,diyalog kurup müzakere ederek gelir. Bunun için de önce parmakların tetikten çekilmesi, dağda silahların susması şarttır, ön koşuldur. Ve bunun adı, 'barış süreci'dir. 'Savaş süreci'nin yaşanmayabaşladığı bir dönemde ben 'barış süreci'nden söz etmek istiyorum. Çünkü eninde sonundayine bu noktaya geleceğiz, barışınkonuşulacağı yere… Önemli olan bu yolu kısaltmaktır. Acıları azaltmaktır. Ve barış bir an değildir. Bir 'süreç'tir. Hayal kırıklıkları ve çelişkilerle dolu, umutla umutsuzluğun iç içe geçtiği hiç de kolay olmayan sancılı bir süreçtir barış…Savaş zamanı barıştan söz ediyorum. Çünkü eninde sonunda bu noktaya gelinecek yine, bir 'barış süreci'nin başlayacağı yere… Bunu acılar daha fazla derinleşmedenyapalım, barışa açılan yolu kısaltalım.(Hasan Cemal, T24, 30/08/2011)
Savaş ve barış… İnsanların kendi elleriyle hayatı nasıl cehenneme çevirdiklerine nedense hep şaşarım. Ama her şeye rağmenyine de iyimserim. İnsanoğlu eninde sonunda en büyük benim demeden… Biz ve onlar ayrımıyapmadan… Yan yana, bir arada… Ve farklılıklarıtanıyarak… Öteki, yabancı ve düşman kavramlarını da reddederek… Barış içinde yaşamayıöğrenecek. Mostar'ın yıkıntıları arasında dolaşırken,Bihaç'ta havan topuyla bir bacağını kaybeden gençle sohbet ederken (o havan mermisini bana hediye etmişti, çalışma odamda hâlâ durur)Saraybosna'nın uğradığı kültürel temizliğe adım başı tanık olurken duygu fırtınalarına tutulmuştum. Milliyetçiliğe, şovenliğe, fanatizme lanet okumuştum. Mostar Köprüsü'negiden yolda, bir tahta parçasının üstüne yazmışlardı:
"Unutma!"
Unutma ve ders çıkar savaşlardan… Eski şehirdeki savaş müzesinden çıkarken kulağıma gitar sesleri geldi. Büyük taş meydanın köşesinde iki genç neşeyle çalıp söylüyordu. Onlar artık kurtuldu yaşamak için acıçekmekten… Peki ama biz ne zamankurtulacağız?.. Barış, bizim yaşadığımıztoprakların kapısını ne zaman çalacak?.. Suriye'ye, Irak'a, Kobanê'ye, Suruç'a, Cizre'ye,Silvan'a ne zaman gelecek barış ve huzur?.. Hayır, savaş değil bizim topraklarımızın alın yazısı da! Ayrıca, Pablo Neruda'nın dediği gibi:
Hayatın gerçekleri varsa, bizim de hayallerimiz var. Barış hayalleri…(Hasan Cemal, 26 Eylül 2015, T24)
Savaş değil barış, ölüm değil hayat, silah değil diplomasi...
Savaşa karşıyım. Karşı olduğum için deSuriye'de, Fırat'ın Doğusu'yla Batısı'nda yapılan askeri harekâtların hepsine hayır dedim. 2016 sonrasındaki Fırat Kalkanı'na da, Zeytin Dalı'na da (Afrin), Barış Pınarı'na da karşı çıktım. Bugün deBahar Kalkanı'na hayır diyorum. Çünkü savaş değil barış istiyorum. Çünkü silah değil diplomasi istiyorum. Çünkü ölüm değil hayat istiyorum.Çünkü savaş değil barış alanları genişlesinistiyorum. Ve bütün ölenlere içim yanıyor.Şehitler yüreğimi dağlıyor. Şehit analarınınçığlıkları yüreğimi kanatıyor. Yaşamakiçin çoluk çocuk yollara düşen mültecilerin hallerini televizyonlarda gördükçe gözyaşlarımı tutamıyorum. Her yandanyükselen savaş çığlıkları ya da ölüme çağrılar,ölüme güzellemeler karşısında hissettiğimçaresizlik iç dünyamı allak bullak ediyor.Kaç yıldır hep aynı şeyleri söyledik. Girme,orası tuzak dedik. Macera dedik. Bataklık dedik. Yapma etme, Türkiye'nin de içi karışır dedik. Güvenliği de kötüye gider, istikrarı da bozulur, ekonomisi de kötüler dedik. Sürekli tekrarladık: Silaha değil diplomasiye dayanan bir oyun planı lazım Türkiye'ye dedik. "Barışı öngören kapsamlı bir oyun planı"nınaltını çizdik. Yedi düvelle savaş politikası -ya da herkesle papaz olmak- Türkiye'yi tüketir,Türkiye'nin çıkmazlarını büyütür, yapma etmededik. Dinlemedin. Savaş değil barış politikalarıTürkiye'yi rahatlatır, ayrıca bölgedeki nüfuz alanını genişletir dedik. Hiç kulak asmadın. Bölge Kürtleriyle de barış yap dedik. Şam'a da el uzatdedik. Washington'la da, Moskova'yla da, Tahran'la da iyi geçin dedik. İsrail'i de, Mısır'ı da, Suudi Arabistan'ı da karşına alma dedik. Dinlemedin.Dün Rusya'dan S-400'ler satın alındı, şimdi Amerika'dan Patriot füzelerinin peşindeyiz. Yazık, gülünçoluyoruz. Evet, taşlar baştan beri yanlış oynanıyor.Türkiye öylesine bir bataklığa sürükleniyor ki, öylesine büyük provokasyonlara açık halegeliyor ki, Allah korusun demekten başka bir sözbulamıyorum. Şu soruyu sormak zorundayız: Hepimizin yüreğini dağlayan ölümlerin sorumlusu kim? Şehitlerin sorumlusu kim?Savaşa karşı çıkanlar mı?Girme Suriye'ye diyenler mi?Savaş değil barış isteyenler mi? Son söz: Allah Türkiye'ye kolaylık versin.(Hasan Cemal, 2 Mart 2020, T24)
Bizler, yaşasın ölüm diye bağırmayı reddettiğimiz için...
İki yıl önce, 2018 yılı başında basılmayan kitabımın sayfaları arasında dolaşıyorum.İstanbul, 9 Şubat 2018.
Galiba yaşamak için ille de acı çekmek gerekiyor her devirde...Nasıl bir memlekette yaşıyoruz.Milliyetçilikle İslamcılığın iç içe geçtiği birdespotluk özgürlüklerin üstünden silindir gibi geçiyor. Elimizden bir şey gelmiyor.Afrin harekâtına karşı çıktığın için, barış dediğin için vatan hainliğiyle, milleti arkadan bıçaklamakla suçlanabiliyor, hatta kendini demir parmaklık arkasında bulabiliyorsun. Oya Baydar geçen gün T24'te güzel yazdı,"Yaşasın ölüm diye bağırmadığımız için suçluyuz"başlığıyla... Bugünler geçer, yarınlara savaşnaraları değil barış türküleri kalır.Bizler, yaşasın ölüm diye bağırmayı reddettiğimiziçin tarih önünde suçlu olmayacağız!(Hasan Cemal, 29 Eylül 2020, T24)
Yıllardır, hep aynı yazılar.Çünkü bu memlekette değişen bir şey yok.Ne kadar hazin.Bu yüzden canım artık yazı yazmak istemiyor.Yoksa hayata boşuna mı geldik,demişti Nadir Bey...
Hasan Cemal kimdir? Hasan Cemal 1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1969 yılında Ankara’da haftalık Devrim dergisinde başladı. Yeni Ortam dergisi, Anka Ajansı ve Günaydın gazetesinde çalıştıktan sonra 1973 yılında Cumhuriyet gazetesine girdi. 1979 - 1981 yılları arasında Ankara Temsilciliği yaptı. 1981-1992 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesini Genel Yayın Yönetmeni olarak yönetti. Cumhuriyet gazetesi Cemal'in yönetimindeyken 1986’da Sedat Simavi Ödülü’nü kazanarak "yılın gazetesi" seçildi. 1992-1998 yılları arasında Sabah gazetesinin birinci sayfa yazarlığını yaptı. 1998'den 2013'e kadar yaklaşık 15 yıl boyunca Milliyet gazetesinde yazdı. Nokta dergisi 1989 Doruktakiler ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti köşe yazısı ödüllerini kazandı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2004 yılında da "Araştırma" ödülünü Hasan Cemal'in çalışmalarına verdi. 28 Şubat 2013'te Milliyet'in manşetinde yayımlanan "İmralı Zabıtları"nın yayınını savunduğu için dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'ın tepkisine hedef oldu. Milliyet yönetimi, "Başbakan'ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarını" gerekçe göstererek yaklaşık 15 yıldır yazdığı gazetedeki köşesini kapattı. Milliyet ile yolları ayrıldıktan sonra yaptığı röportajlar ve kaleme aldığı yazılar, bağımsız internet gazetesi T24'te yayımlandı. Türkiye medyasının en etkili ve kıdemli isimlerinden olan Hasan Cemal, Mart 2013’ten beri T24’te yazıyor. Harvard Üniversitesi Nieman Gazetecilik Vakfı Louis M. Lyons Gazetecilikte Vicdan ve Dürüstlük Ödülü'nü "hayatı boyunca basın özgürlüğünü savunmak için gösterdiği çaba nedeniyle" 2015 yılında Hasan Cemal'e verdi. Cemal, Türkiye'de bu ödülü alan ilk gazeteci oldu. Bir dönem Bilgi Üniversitesi’nde "Medya ve Politika" dersleri veren Hasan Cemal’in yayımlanmış 13 kitabı, tarih sırasıyla şöyle: - Tank Sesiyle Uyanmak (1986) - Demokrasi Korkusu (1986) - Tarihi Yaşarken Yakalamak (1987) - Özal Hikâyesi (1989) - Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım (1999) - Kürtler (2004) - Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005) - Türkiye'nin Asker Sorunu (2010) - Barışa Emanet Olun (2011) - 1915: Ermeni Soykırımı (2012) - Delila - Bir Genç Kadın Gerilla'nın Dağ Günlükleri (2014) - Çözüm sürecinde Kürdistan Günlükleri (2014) - Hayat İşte Böyle Geçip Gidiyor (2018) - Hasan Cemal'in "Zamane Diktatörleri" adını taşıyan basılmamış bir kitabı daha var. |