Tayyip Erdoğan konuşuyor televizyonda.
- Alçaklar! - Şerefsizler! - Hainler!
Kimmiş bunlar? Benim meslektaşlarım, NOKTA dergisini çıkaran gazeteci milleti. Ne yapmışlar? Erdoğan’ı iğneleyen, eleştiren bir kapak. Beğenirsin, beğenmezsin. Demokrasileri demokrasi yapan bağımsız medya anlayışı çerçevesinde ‘ifade özgürlüğü’nün gereğini yerine getirmişler. Ama Erdoğan’ı rahatsız etmişler... Olabilir. Erdoğan küplere binmiş... Bu da olabilir. Ama böyle bir kapaktan dolayı bir cumhurbaşkanı gazeteci milletine alçak, şerefsiz, hain diyemez. Böyle bir hakka sahip değildir. Bakıyorum televizyona. Erdoğan ağzına geleni söyledikten sonra ekliyor: “Bunun bedelini ödeyeceksiniz!” Akıl alır gibi değil. Bunu kaçıncı defadır yapıyor.
MİT TIR’ları haberini Cumhuriyet’te yayınladığında Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ı da -hakkında dava açtırırken- böyle tehdit etmişti Erdoğan... Her seferinde kendini mahkeme yerine koyuyor, hem savcı hem yargıç rolü oynayabiliyor. Böylece ‘yargı bağımsızlığı’nın kim bilir kaçıncı kez içine ediyor. Şaşırtıcı mı? Değil tabii. NOKTA polis tarafından basılırken de, Yazı İşleri Müdürü gözaltına alınırken de hukuk, özgürlük tanınmadı. Hürriyet gazetesi, bir AKP milletvekili öncülüğünde taşlı sopalı saldırıya uğrarken de hukuk ve özgürlükler çiğnendi. Medya bağımsızlığı hiçe sayıldı. Bu saldırılardan dolayı Tayyip Erdoğan’ın ağzından bugüne kadar tek bir kınama sözcüğü bile çıkmadı. Anlaşılan o ki saldırıya uğrayanlardan özür bekledi Erdoğan... Hürriyet’e dönük saldırının kahramanı olan AKP milletvekili, AKP kongresinde divan üyesi yapılırken, ‘hukuk’la alay eden saldırganlığa prim verilmiş oldu. Aynı AKP milletvekilinin Sedat Ergin ve Ahmet Hakan’ı dövmekten söz etmesi, hayrettir ama, Davutoğlu tarafından geçen akşam televizyon ekranında anlayışla karşılanabildi. Yine Doğan Yayın Grubu hakkında ‘terör’le bağlantılı olarak savcılık soruşturması başlatılırken de hukuka guguk muamelesi yapıldı. Yine Kayseri’deki Boydak Holding operasyonu ve grubun CEO’su Memduh Boydak’ın gözaltına alınması da, ‘Erdoğan düzeni’nde hukukun her geçen gün nasıl perişan hale getirildiğinin yeni bir örneği oldu. Tayyip Erdoğan’ın konuşmasını dinlemeye devam ediyorum televizyonda. Kulaklarıma inanamıyorum. Şöyle diyor: “Sayın Davutoğlu’nun kongre öncesi benimle görüşmesinden daha doğal bir şey olamaz. Anne baba evladını nasıl izlerse, ben de bu kongreyi öyle izledim.” Anne baba hissiyatı… Bu kadarcık karışmış yeni parti yönetimine… Gözlerimizin içine baka baka, alay eder gibi bunu söyleyebiliyor.
Söyleyin Allah aşkına; hukukun ayaklar altına alınmasını umursamayalım mı?
Cumhurbaşkanı olarak tarafsızlık ve partisizlik yeminine nasıl boşverdiğine, yeni parti yönetimden olabilecek tüm çatlak sesleri temizleyerek, Davutoğlu’nun elini kolunu nasıl bağladığına dair örnekleri unutacağımızı sanıyor anlaşılan... Farkındayım. Aynı şeyleri yazmaya devam ediyorum. Edeceğim. Söyleyin Allah aşkına. Bu örneklerin altı çizilmesin mi? Hukuk ve özgürlüklerin ayaklar altına alınmasını umursamayalım mı? Hayır olmaz! Tersi, despotluğa rıza göstermektir. Bugün Türkiye’de öyle bir Erdoğan düzeni geçerli ki karşısında çatlak ses istemiyor. Muhalif ses istemiyor. Erdoğan’ın gözünde eleştiri, alçaklık demek. Hainlik demek. Şerefsizlik demek. Darbecilik demek. Demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, hak ve özgürlüklerden nasibini almamış bir anlayışın damgasını vurduğu bir ‘devlet düzeni’yle karşı karşıya Türkiye... Bunun adı ‘despotluk’tur. Yazıyı noktalamıştım ki, “şüpheli” olarak ifade vermeye çağrıldığım haberi geldi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, “Akan kanın bir numaralı sorumlusu Saray’daki Sultan’dır, nokta!” başlıklı yazım için soruşturma başlatmış...