Farkındayım, yazı yazmakla bu memleketin cinnet hallerine yetişmek olanaksız. Ama yine de yazıyorum. İnternet gazeteciliği de buna müsait. Duygu ve düşüncelerin, yazını noktaladıktan en çok yarım saat sonra T24’de... Perşembe günü de böyle oldu. Öğleden sonra CHP lideri Kılıçdaroğlu’na yönelik suikast girişiminin ilk görüntüleri haber kanallarına düşünce hemen oturup yazdım. Bu sabah da farklı olmadı. Uyanır uyanmaz hep yaptığım gibi ilk önce Twitter’a girdim: Cizre’de terör saldırısı: 8 polis şehit! Önce bir tweet attım:
PKK'nın Cizre'de polise dönük terör saldırısını lanetliyorum! Barış çok uzaklarda...
Şehit sayısı 11’ e yükselirken bu tweet’ime cevap gecikmedi:
Barış bu sabah uzaklaşmadı Hasan efendi! Barış, Cizre’de diri diri insanlar yakılırken,"Su heval Su!" diye haykırırken uzaklaşmıştı.
Şiddet şiddeti doğurmaya devam ediyor. Herkes kendi meşru acılarına sarılıyor. Herkes kendi şiddetini haklı görüyor. Bu bir kısır döngü. Son derece kanlı olan bu kısır döngü, Türkiye’yi adım adım bir cehennem kuyusuna çekiyor, adım adım bir ‘iç savaş’ın kıyısına getiriyor.
Sınırın bir tarafında, Cerablus’ta teröre karşı zafer havaları çalınırken, sınırın bu tarafında, Cizre’de terör korkunç yüzünü gösteriyor. Yeni değil, yıllardır böyle. Daha geçenlerde yine bu köşede yazdım, Diyarbakır’da bir aile PKK’nın terör saldırısında yok olup gittiği zaman. Şu satırlarımın altını bir kez daha çiziyorum:
Bu bir kıyımdır. PKK’nın ‘terör eylemi’dir. Lanetlenmesi gereken korkunç bir ‘şiddet eylemi’dir. Nasıl ki Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Şırnak’ta ve Kürt coğrafyasının başka illerinde yaşanan ‘devlet terörü’nü lanetlediysem, bunu da lanetliyorum. Nasıl ki, devletin tuttuğu bu kanlı yolun barışa değil, ‘iç savaş’a açıldığının altını çizdiysem, PKK’nın terör ve şiddet eylemlerinin de aynı değirmene su taşıdığını vurguluyorum. 15 Temmuz sonrası Türkiye’sinde, artık silahların susması, bombalı saldırıların durması gerektiğini, eğer Türkiye’de normalleşme ve barış yolu açılacaksa başka bir çare olmadığını düşünüyorum Bin defa tekrar etmekte yarar var: Silah ve şiddetin kullanım tarihi çoktan doldu. Parmakları tetikten çekip masaya oturmaktır doğru olan. Bunu kim bilir kaç kez yazdım. Barış namlunun ucunda değil! 2015 yazında silahların tekrar patlamasından dolayı, evet, devlet tarafını suçladım. Bugün de aynı kanıdayım. Ancak bugün gelinen noktada, özellikle 15 Temmuz sonrası Türkiye’sinde, artık silahların susması, bombalı saldırıların durması gerektiğini, eğer Türkiye’de normalleşme ve barış yolu açılacaksa başka bir çare olmadığını düşünüyorum. Bir yanda 15 Temmuz darbe girişimi... Diğer yanda devlet ve toplumu her geçen gün altüst etmeye başlayan Fethullahçı operasyonlar ve akıl almaz bir cadı avı... Orada burada su yüzüne vurmakta olan istikrarsızlık belirtileri... Bütün bunlara ek olarak Güneydoğu’da yeniden kabarmaya başlayan kan ve gözyaşı dalgası... Bir memleket bu kadarını kaldıramaz. Bunun sonu, tekrarlıyorum, ‘iç savaş’tır. Bunun sonu ‘cehennem kuyusu’na yuvarlanmaktır. Çıkış yoluna gelince... 1- Kandil’in tek taraflı ateşkes ilan etmesidir. 2- Ankara ve Kandil’in, İmralı’yı da devreye sokarak yeniden masaya giden yolu açmalarıdır. 3- CHP ve HDP’nin ‘müzakere masası’na açılan yolda etkili rol oynamalarıdır. Kandil’e dönük çağrımı tekrar ediyorum: PKK’nın tuttuğu yol barışa değil, iç savaşa açılıyor, bu akadr acı yeter artık!
Şimdi ne yazsak boş. Ama bilin: Barış çok uzaklarda
Evet, şimdi yine yazdım. Yazı yazmakla bu memleketin cinnet hallerine yetişmenin mümkün olmadığını çok iyi biliyorum. Ayrıca, hep aynı şeyleri yazıyorum. Galiba buz üstüne yazıyorum. Belki de çok daha kanlı altüst oluşlar yaşanmadan durulmayacak bu memleket. Şimdi ne yazsak boş. Ama bilin: Barış çok uzaklarda!