Aynı şeyleri temcit pilavı gibi tekrar tekrar yazmaya mahkûm muyuz? Galiba öyle. Çünkü değişmiyoruz. Türkiye değişmiyor. Hep aynı şeyleri yapıp farklı sonuç bekliyoruz. Ama olmuyor. Bir zamanlar Kuzey Irak'ta yaşadıklarımız, şimdi Kuzey Suriye'de yaşanıyor. Ya da tekrarlanıyor. Şu günlerde, Fırat'ın Doğusu'na dönük olarak savaş tamtamları çalınıyor Ankara'da.Kuzey Irak'ta, yani Irak Kürdistanı'nda bir zamanlar yapamadıklarımızı, bu kez Suriye Kürdistanı'nda yapmaya çalışıyoruz. Ankara Washington'a diyor ki:
Sabrımız taşıyor, Suriye sınırında bir an önce güvenli bölge kurulmalı!
Washington ise Ankara'yı çıldırtıyor. Bir temsilcisini 'güvenli bölge' için Ankara'ya gönderirken, üst düzeyde Amerikalı bir komutan da aynı gün Kobani'deki YPG-PKK karargahına geliyor. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ Paşa ise kaygılı, çünkü gelişmeleri Türkiye'nin beka sorunu olarak görüyor. Uyarısı şöyle özetlenebilir:
Kuzey Irak'ta olanları engelleyemedik; Kuzey Suriye'de mutlaka engellemeliyiz, zira bu defa "devletleşen" PKK...
Başbuğ Paşa, Ankara'nın Washington'la kurmak istediği "güvenli bölge"ye de kuşkuyla yaklaşıyor:
Fırat'ın Doğusu'ndaki yapılanma, Türkiye için hayati bir tehdit. Fırat'ın doğusunda YPG/PYD, eşittir PKK var. Devletleşmek istiyorlar. Ordusu, silahı var mı, var. ABD kaç bin TIR malzeme gönderdi. Şimdi Amerika'yla bir güvenli bölge kuralım meselesi çıktı. PYD/YPG'yi 30 kilometre aşağıya çekelim, o alan boşalsın. Sonra ne olacak? Kişisel olarak "güvenli bölge"ye soğuk bakıyorum. Aynı güvenli bölge, uçuşa yasak bölgeler Irak'ın kuzeyinde olmadı mı Amerika'yla, oldu. Sonuç, Irak'ın kuzeyinde Iraklı Kürtlerin bölgesel yönetimi oldu. Türkiye'nin menfaatlerine uygun değil ama engelleyemedik. Şimdi Suriye'nin kuzeyinde PKK terör örgütü devletleşiyor. Siz PKK terör örgütünün komşunuz olmasını nasıl kabul ederseniz? Bu bir beka sorunudur. Suriye ile Irak aynı değil. Güvenli bölge olayını riskli görüyorum. Çünkü Irak'ta yaşadık Amerika'yla. Uçuşa yasak bölge ve 36. paralel meselesi yani... Irak'taki tablo bu açıdan bize ders veriyor.
Bir de sorusu var Başbuğ Paşa'nın:
Şimdi ABD, YPG/PYD'ye böyle bakıyor da Rusya, Türkiye'nin baktığı pencereden mi bakıyor? Hayır. YPG/PYD'nin Moskova'da bürosu var. Acaba Suriye'de nihai çözüm konusunda Rusya ile Amerika anlaştı mı? Fırat'ın batısını bize bırakın, Fırat'ın doğusunu siz alın, ABD ile Rusya'nın arasında böyle bir anlaşmanın olmadığından emin misin? Olabilir mi? Olabilir.
Hem Ankara'nın bugün yapmaya çalıştıklarına, hem eski Genelkurmay Başkanı'nın söylediklerini düşünüyorum. Hep aynı noktadayız. Yıllardır değişmeyen bir zihniyet. Ya da Ankara'ya uzun yıllardır damgasını vuran kafa yapısı... Hep aynı şeyleri tekrarlayıp, farklı bir sonuç bekleniyor. Ama beklentiler gerçekleşmiyor. Sorun derinleşiyor, daha kötüye gidiyor. Soru aynı kalıyor: Kuzey Irak'ta engellenemeyen Kuzey Suriye'de nasıl engellenecek? Kim bilir kaçıncı kez vurguluyorum: Çözümün yolu savaştan değil barıştan geçiyor. Tankla, topla, tüfekle değil, Kürtlerle barış yaparak açılır çözümün kapısı... Bunu yapamayan Türkiye'nin Kürt sorunu derinleşir. Bunu yapamayan Türkiye yalnızlaşır. Bunu yapamayan Türkiye, bölgede oyuncu değil seyirci haline gelir. Hatta Türkiye zamanla "dış güçler"in, Amerika'sının, Rusya'sının oyuncağı bile olabilir. Çünkü Ankara'da bugün hâlâ Kürt sorunu yok diyen bir devlet anlayışı egemen. Bu bir çıkmazdır. Bu çıkmazın ne olduğunu biraz anlamak isteyenler, Selahattin Demirtaş'ın mahkemedeki şu sözlerini okumalarında yarar var:
Savcı, Kürt ve Kürdistan kelimelerinin tamamını ilk harfleri küçük olarak yazmış. Savcının son derece ön yargılı ve politik bir tutum içinde olduğu çok iyi anlaşılıyor. Konuşmamın bir yerinde diyorum ya,"Kürt ya da Kürdistan dediğimizde birilerinin tüyleri diken diken oluyor", işte bu savcı da tüyleri diken diken olanlardan... Küçümsemek istemiş... Ben o savcıya da, mahkeme heyetine de, bütün yargı mensuplarına da şunu söylemek istiyorum. Ben bir Kürdüm. Siz bana Kürt değilsin demediğiniz sürece de Kürtlüğümü hatırlamıyorum işin doğrusu. İnsanlığımı hatırlıyorum daha çok. Ama siz bana böyle yaptığınız müddetçe, sadece baş harfini değil, bütün harfleri büyük olarak okuyorum ki: Ben KÜRDÜM ve benim vatanım KÜRDİSTAN'dır. Kürdistan'ın da sadece baş harfini değil, bütün harflerini büyük olarak tutanağa geçirtiyorum.