Sözü uzatmak gerekmiyor. Barbarlıktır, vahşettir. Devlet cinayetidir. Devlet terörüdür. Bu alçakça cinayeti işleyen, bu korkunç terörü yapan 'Suudi devleti'dir. Lanetlenmelidir. Ve hesap sorulmalıdır. Bu vahşet, Suudi Arabistan'ın yanına bırakılmamalıdır. Uygar dünya bu barbarlığın hesabını sormalıdır. Cemal Kaşıkçı gazeteciydi. Muhalifti. Son zamanlarda yazılarıyla ülkesindeki siyasal düzeni eleştiriyordu. Değişim istiyordu. Bu nedenle yok edildi. Çok seslilik istiyordu. Sesi kesildi. Farklılıklara özgürlük diyordu. Öldürüldü. Susup köşenizde oturmazsanız sonunuz bu olur, diye tüm eleştirel seslere, muhalif odaklara gözdağı verildi.
Şimdi soru şu: Demokrasiler, bu devlet cinayeti karşısında sessiz mi kalacak? Amerika'sı, Avrupa'sı, yağlı ballı Suudi ihaleleri karşısında bu korkunç cinayetin üstünü örtecekler mi? Hukuku unutacaklar mı? İnsan haklarını boşlayacaklar mı? Demokrasinin ölümcül bir darbe daha yemesini, olayı zamana yayarak, görmezlikten mi gelecekler? Olabilir. Ne yazık ki öyle. Günümüzde dünya zaten demokrasilerin gerilediği zamanlardan geçiyor. Suudi Arabistan gibi, Rusya gibi, Çin gibi, İran gibi, Venezuela gibi demokrasinin yeminli düşmanı olan bazı ülkeler demokrasiye karşı dünyada bir cephe oluşturuyorlar. Böylece farklı sesleri bastırmak istiyorlar. Eleştirel sesleri susturmak istiyorlar. Çünkü özgürlüğü en büyük düşman sayıyorlar. Hukuk deyince tüyleri diken diken olan bu ülkeler demokrasiye karşı saflarını sistemli bir biçimde sıklaştırıyorlar. Buna karşı demokrasiler sessiz mi kalacak? Amerika'sıyla Avrupa'sı hem kendi aralarında, hem kendi içlerinde bölünüp zamanla tamamen etkisizleşecek mi? Başkan Trump'la birlikte Amerika dünyada demokrasiyi boşlayıp kendi içine mi çekilecek? Avrupa Birliği, kendisini İkinci Dünya Savaşı sonrasında tarih sahnesine çıkaran barış ve demokrasiye ilişkin değerlere boş mu verecek? Fransa'da, İtalya'da, Almanya'da, Avusturya'da, Polonya'da, Çekya'da, Macaristan'da, Yunanistan'da ve tabii Türkiye'de sahne alan, iktidara tırmanan milliyetçi, popülist, ırkçı siyasal akımlara karşı demokrasi ve özgürlük bayrağını sallamayacak mı AB ve AB'deki demokrasi güçleri?.. Gidiş, böyle bir gidiş mi? İki dünya savaşı arasındaki, 1930'lardaki dünya gözümün önüne geliyor. Gitgide derinleşen ekonomik krizle baş edilemiyor. Amerika kendi içine, evine çekiliyor. Avrupa'da demokrasiler birer birer yıkılıyor. Bir tarafta Mussolini'yle Hitler, öbür tarafta Stalin totaliter rejimlerini sağlamlaştırıyor. Uzak Doğu'da, Japonya'yla Çin'de despotlar, özgürlük ve demokrasiye geçit vermiyor. Soruyorum: Dünya bir kez daha o korkunç, o kanlı 1930'ları, 1940'ları ya da bir benzerini mi yaşayacak?.. Kaşıkçı cinayeti keşke demokrasi dünyasını uyandıracak bir alarm olabilse...