Yapmadığınız bir o kalmıştı. Devlet eliyle banka batırmak! Ha gayret, bir de bunu yapın, olsun bitsin. Eserinize tüy dikmiş olursunuz. Bugüne kadar hep devlet eliyle banka kurtarılırdı. Şimdi siz muhteşem ilklerinize bir çentik daha atın ve tersini yaparak tarihe geçin. Gerçekten hazin. Erdoğan iktidarının Bank Asya’ya dönük dehşet verici hamleleri için Allah akıl versin demekten başka söz kalmıyor. Ama yazın bir kenara: Devlet eliyle banka batırabilen bir iktidar, çok geçmez, ekonomiyi de batırır. Bundan kimse kuşku duymasın.
Erdoğan iktidarının Bank Asya’ya dönük dehşet verici hamleleri için Allah akıl versin demekten başka söz kalmıyor
Bir ülkede hukuk boşlanırsa... Yargı bağımsız olmaktan çıkarsa... Hâkimlerle savcılar, iktidarın iki dudağının arasına sıkışmaya başlarsa... Mahkemelere güven kalmazsa... Adalete güven duyulmazsa... Yürütme her geçen gün yargıyı teslim alırsa... Bir başka deyişle: Bir ülkede hukuk guguk olursa... O ülke sadece demokrasiden uzaklaşmaz. O ülke demokrasi ve hukuk devletiyle birlikte ‘siyasal istikrar’dan da kopar gider. Her şeyin başı olan siyasal istikrar giderek ekonomik istikrarı da vurmaya başlar. Türkiye’de yaşanmaya başlayan budur. Adım adım ekonomiyi vurabilecek bir süreç tik tak işlemeye başladı. Tehlikenin farkında mısınız? Belki de değilsiniz. Ama gidiş parlak değil.
Erdoğan gerçeklerin üstüne şal örtmek için özgür medyayı yok ediyor, gazeteciliği de batırmak istiyor
Affedersiniz Ermeni, affedersiniz Rum zihniyetinin... Anti-semitizm ya da Yahudi düşmanlığının... Kısacası ‘ırkçılık’ın kapkara bir heyula gibi kabarmaya başladığını görmüyor musunuz? Alevisin, Zazasın söyleminin ayrımcılığı nasıl beslediğini görmüyor musunuz? Can Dündar’ın Cumhuriyet’teki çarpıcı yazı dizisinde anlattığı hırsızlıkların, yolsuzlukların üstünü örtmek için Tayyip Erdoğan’ın nasıl bir darbe süreci başlattığını göremiyor musunuz? Her şey o kadar açık ki. Tayyip Erdoğan bu gerçeklerin üstüne şal örtmek için ‘bağımsız, özgür medya’yı da yok ettikçe ediyor. Soru soran gazeteci de görmek istemiyor. Kısacası: Gazeteciliği de batırmak istiyor. Ve bu yolda mesafe aldıkça alıyor. Daha geçen gün görüşlerinden dolayı, değerli meslektaşım Amberin Zaman’ı seçim meydanlarında yuhalattı. Edepsiz ilan etti. “Haddini bil haddini!” diye tehdit etti. Bunları yapan bir Başbakan. Yarın öbür gün de Cumhurbaşkanı olacak.
İngiliz The Economist dergisi dün Tayyip Erdoğan’ın Amberin Zaman’a dönük yakışıksız tavrına karşı şu açıklamayı yaptı: Demokraside gazetecilerin tehdit edilmesine yer yoktur. Türkiye ise Sayın Erdoğan'ın yönetiminde bağımsız gazetecilik için giderek daha da zor bir yere dönüştü. Medyayı gözlemleyen New York merkezli sivil toplum kuruluşu Freedom House da geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin statüsünü düşürmüştü. Freedom House, Türkiye'de medyanın artık kısmen özgür statüsünde sayılamayacağını ve özgür olmadığını belirtmişti.
Böyle bir Türkiye’de, ‘Erdoğan devleti’nin egemenliğindeki bir ülkede, eğer 10 Ağustos’tan sonra işlerin düzelebileceği umudunu taşıyanlar varsa, söyleyelim, kendilerini büyük bir hayal kırıklığı bekliyor. Devlet eliyle banka batırmaya bile kalkışanların Türkiye’sinde işler gün geçtikçe şirazesinden çıkacaktır.