DİYARBAKIREn sonda söylenecek olanı en başta söylemek istiyorum.
Farkında bile değilsiniz.Bu topraklara yaşattığınız acılarla bu memleketi her geçen gün bölüyorsunuz.
Evet, farkında bile değilsiniz.Üstelik yıllardan beri değilsiniz.Bölücü terörle mücadele derken, öylesine düşman cepheler yaratıyorsunuz ki, düşmanlığı öylesine derinleştiriyorsunuz ki, asıl bölücülüğü siz yapmış oluyorsunuz.Tahir Elçi'nin cenaze töreninde saatler boyu yaşadığım duygu fırtınasını hiç unutmayacağım.Tahir Elçi'nin kızı Nazenin'in o keder dolu çığlığı kulağımda hep çınlayacak:
Baba... Baba...
Babası toprağa verilirken, annesinin kollarındaki o çaresiz çırpınışını, o acılı haykırışını hiç unutmayacağım:
Baba... Baba... Gitme lütfen baba, bizi bırakma!
Yüreğim parçalanıyor.Yaşamak için acı çekmek...Demek ki öyle.Bu topraklarda yaşamak için ille de acı çekmek, oluk gibi kan ve gözyaşı akıtmak gerekiyor.Demek ki, başka türlü yaşamak mümkün değil bu topraklarda.Demek ki, trajediye bir türlü doymak bilmiyor bu topraklar.Demek ki, alın yazısı böyle yazılmış bu topraklarda yaşayan insanların.Eğer öyleyse ne kadar hazin.Ama ben öyle olduğunu sanmıyorum.Kan ve gözyaşı kader değil.Bu kanlı kısır döngü, gün gelecek bu topraklarda da kırılacak.
Sessizlik ve hıçkırık...Sabah vakti erken Tahir Elçi'nin Silvan yolu üstündeki evine taziyeye gidiyoruz.Ağır bir hava.Herkes bir yerlere oturmuş, koltuklara, minderlere, halıların üstüne...Yüzler fevkalade acılı.Mutlak sessizliği arada bir hıçkırık sesleri bozuyor.Tahir Elçi'nin eşi Türkan Hanım'ın karşısındaki bir sandalyeye ilişiyorum.Hani derler ya, nutkum tutuluyor.Söyleyecek söz bulamıyorum.Bakışlarında acının en katmerlisi.Ama ağlamıyor.Yüzüne bakamıyorum.Türkan Elçi öğretmen.Aynı zamanda hukuk okuyor.Kızı Nazenin 18 yaşında.İstanbul'da Robert Kolej'i yeni bitirmiş, bu yıl üniversiteye başlamış.Arada bir "Baba... Baba..." diye inliyor.Oğulları Arin 10 yaşında.Gözleri şiş, kızarmış ağlamaktan.Hüzünlü ama son derece metin duruyor.Bir annesine, bir ablasına sarılarak onlara güç vermek istiyor.Başsağlığı dileyip, sarılıp çıkıyoruz evden.
"Mezarlık kapılarında büyüdük!"İnsan Hakları Parkı.Tam orta yerinde, İnsan Hakları Anıtı.Gövdesine İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kazılmış."Baba... Baba..." çığlığıyla birlikte geliyor cenaze, gözlerim doluyor.Türkan Hanım konuşuyor.O başka diyarda kocasını "faili meçhul kurbanları"nın karşılayacağını ve ona "Biz seni buradan hep izledik" diyerek Tahir Elçi'yi bağırlarına basacaklarını söylüyor.Kocasının faili meçhul cinayetleri, yargısız infazları yıllar yılınasıl kovaladığını duygulu bir dille anlatıyor.Türkan Hanım'ın konuşması, İnsan Hakları Parkı'nda bir duygu seli kabartıyor.HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaşkonuşmasına şöyle başlıyor:
Topraklarımızda çok kan, çok gözyaşı gördük. Mezarlık kapılarında büyüdük.
Sözü Tahir Elçi'ye getiriyor:
Barış, özgürlük, kardeşlik uğruna adanmış bir ömür... Bize de böylesine bir yaşam, böylesine onurlu bir ölüm nasip etsin Allah... Özgürlük ve barışı savunmak, dimdik durmak kolay değildir bu acılı Kürdistan topraklarında... Bizi bu cinayetlerle korkutacaklarını, yıldıracaklarını sanıyorlar ama aldanıyorlar. Özgürlük kervanı yürüyecek.
Cenaze, "şehit şehit şehit" haykırışları arasında, Fatih Caddesi'nden yola koyuluyor, Sağlık Ocağı Caddesi'ne doğru.Büyük bir kalabalık, devamlı dalgalanma hâlinde...Genci yaşlısı, sakallısı sakalsızı, başı açığı örtülüsü, hep birlikte sloganlar atarak, zılgıt çekerek yürüyorlar.Pencereler, balkonlar dolu.Büyük, dikdörtgen bir bezin üzerine Türkçe, Kürtçe "Yaşamak direnmektir!" diye yazmışlar, onun arkasındahızlı hızlı yürüyorlar.Yüzlere bakıyorum.Yüz çizgileri gergin...Bakışlar öfkeli...Fena halde tepki var mimiklerde, jestlerde.Herkes burnundan soluyor gibi...Bu arada, kaldırımdan kalabalığın içine giren bir adam sımsıcak pide dağıtıyor.Gürsel Caddesi'nden (ya da Cento Caddesi) Yeniköy Mezarlığı'na varıyoruz.Etraf ana - baba günü.İki kere kayboluyorum kalabalığın içinde, ikisinde de Osman Baydemir sayesinde doğru yolu buluyorum.Tahir Elçi toprağa verilirken, yine o ses içimi parçalıyor:"Baba... Baba..."Annesinin kollarında çırpınıyor:"Baba baba gitme, bırakma bizi lütfen!"Çığlık yüreğimi kanatıyor.Gözlerim doluyor.
Barış çığlığı...Osman Baydemir'le "taziye evi"ne uğruyoruz.Büyükşehir Belediyesi'nin büyük resepsiyon salonutaziye mekânı yapılmış.Tahir Elçi'den önce bir kez de Mehmet Uzun için taziyeye açılmıştı bu mekân...Dualar eşliğinde taziyeye geliniyor.Kısa konuşmalar yapılıyor.Selahattin Demirtaş'ın konuşmasındannotlar alıyorum:
Özgürlük olacak, demokrasi olacak, eşitlik olacak, ancak o zaman gerçek barış kapımızı çalacak.Kini büyütmeyelim, düşmanlığı büyütmeyelim.Savaş, silah, çatışma insanlığın doğasına aykırıdır.Özgürlük ve demokrasi sevdamızdan vazgeçmeyiz.Barış çığlığımızı yükseltmeliyiz.
Yukarıdaki yazımı 29 Kasım 2015'te Diyarbakır'dan, Tahir Elçi'nin cenaze töreni sonrasında yazmıştım.Beş yıl geçmiş.Sabah vakti ne yazayım diye düşündüm.Beş yıl önceki yazımın özetini bir daha köşeme aldım.Barış çığlıklarımız hiç dinmesin,ama acılar da bizi tutsak almasın!
- Tahir Elçi, ölümünün beşinci yılında, eşi Türkan Elçi’nin yazıp bestelediği, Kardeş Türküler’in seslendirdiği ve Ümit Kıvanç’ın klibini hazırladığı Hewar isimli türküyle anılıyor.
İrfan Aktar’ın GazeteduvaR'daki Türkan Elçi röportajı.