Ahmet Davutoğlu’nu, yeni başbakanı yazıyor herkes. Özellikle ‘yandaş medya’nın köşelerinde olmadık güzellemeler yapılıyor. Olabilir. Benim içimden gelmiyor yazmak. Oysa, bir zamanlar epeyce yakından izlemiştim Davutoğlu’nu. Danışmanlık yıllarında, Dışişleri Bakanlığı’nın ilk döneminde kendisini bazı bakımlardan desteklemiştim de. Hatırlıyorum. Avrupa Birliği yolunda, ‘askeri vesayet’le kavgada, Kürt sorununa ilişkin ‘çözüm süreci’nde, bazı dış politika açılımlarında kendisine arka çıkmıştım.
Davutoğlu'nun 'komşularla sıfır sorun' çizgisi özünde doğruydu, ama sonra Türkiye dış politikada perişanları oynamaya başladı
Dış politikada komşularla sıfır sorun çizgisi özünde doğruydu. Ortadoğu’da yalnız Mısır ve İsrail’le değil, aynı zamanda Filistin ve Hamas’la ve de Hizbullah’la da, İran ve Suriye’yle de, Doğu’yla Batı arasında da dengeleri korumanın doğru olduğunu ben de savunuyordum. Türkiye’nin coğrafyası da bunu gerektiriyordu. Kürt sorununu da çözüm rayına sokarak evinin içini derleyip toplayan, demokratik düzene sokan bir Türkiye, AB yolunda kararlı adımlarla yürürken, Doğu’yla da ilişkilerini derinleştirirse, hem kalkınmasını hızlandırır, hem de gerçek bir bölgesel güç haline gelir diye düşünüyordum. Bütün bu açılardan Ahmet Davutoğlu da bir zamanlar doğru olan çizgideydi.
Özellikle dış politika alanında Davutoğlu'nun da katkısı var, ama berbat tablonun asıl ressamı, ülkeyi olmadık sulara sürüklemek isteyen Erdoğan
Sonra her şey altüst oldu. Ne demokrasi kaldı, ne hukuk. Dış politika perişanları oynamaya başladı. Türkiye gitgide tecrit oldu, yalnızlaştı. Daha doğru deyişle etkisizleşti. İlle de örneklemek gerekmiyor ama Türkiye’nin sorun yaşamadığı ülke neredeyse kalmadı. Washington’da da, AB’nin önde gelen başkentlerinde de Tayyip Erdoğan’ın üstüne koca bir çarpı işareti kondu. Batı’da artık ciddiye alınmayan bir Erdoğan’ın Doğu’da nasıl ciddiye alınabileceği konusunda koca bir soru işaretinin çengeli kıvrıldıkça kıvrıldı. Böyle bir Türkiye tablosunu seyrederken, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu yazmak, hakkındaki bazı derin tahlilleri tartışmak içimden hiç gelmiyor.
Ayrıca, bu berbat tablonun asıl ressamı o değil ki. Elbette onun da da katkısı var, özellikle dış politika alanında. Ama bugün koskoca ülkeyi, Başkan Baba olarak burnundan tutup olmadık sulara, Batı’dan Doğu’ya sürüklemek isteyen, bu yolda mesafe almış olan Davutoğlu değil Erdoğan. Şurası çok açık: Davutoğlu başbakanlık koltuğunda Erdoğan'ın istediği sürece oturabilir. Erdoğan’ın tek adamlık hırsına katkı yaptığı, alet olduğu sürece o koltuğunu koruyabilir. Erdoğan’ın demokrasi ve hukuku hiçe sayan yönelişlerini, değişik platformlarda yeni Türkiye tabelası altında olanca bilgiçliğiyle savunabildiği kadar -pek öyle inandırıcı olamasa da- başbakanlığını devam ettirebilir.
Erdoğan korkuları nedeniyle baskıyı artıracak. Davutoğlu, Erdoğan’ın tek adamlık hırsına alet olduğu sürece Başbakanlık koltuğunu koruyabilir
Bunun içindir ki, Ahmet Davutoğlu yazısı bana heyecan vermiyor. İleride değişebilir mi? Keşke, ama ihtimal vermiyorum. Çünkü Erdoğan değişmeyecek. Daha Cumhurbaşkanlığı'na, Çankaya Köşkü’ne ilk adımını atarken bile anayasal suç işlemiş bir Erdoğan kendi yolunu çoktan çizmiş durumda. Erdoğan, tek adamlık istiyor. Başkan babalık yapmanın peşinde. Yüzde 52’lik oy onu kesmedi. Mutlu değil Erdoğan.
AKP'nin önümüzdeki genel seçimlerde yüzde 45’in altında kalması ihtimali uzak değil, hayli yakın. Bundan üç sonuç çıkabilir: (1) Erdoğan’ın tek başına anayasayı değiştirerek başkan babalığı anayasal çerçeveye oturtma umudu uçar gider. (2) Bir zamanlar cumhurbaşkanları Özal’la Demirel’in başına gelen Erdoğan’ın da başına gelir ve partisi AKP ayağının altından bir anda kayar. (3) Ya da seçim sonrası CHP ile MHP arasında kurulacak bir koalisyon hükümetiyle Çankaya’da kendi başına kalabilir.
Tayyip Erdoğan 10 Ağustos’ta yüzde 55-60 oy alabilseydi, bu ihtimaller söz konusu olmazdı. Hatta seçimleri erkene alabilirdi. Ekonominin gitgide kırılganlaşmaya yüz tuttuğuna işaret eden bazı gözlemciler, erken seçimin hâlâ gündeme gelebileceğini söyleseler de, şimdilik bu ihtimal yok gibi. Ayrıca genel seçimlere sadece on ay kaldı. Çok kısa bir süre bu.
Yazın bir kenara: Tayyip Erdoğan’ı yukarıdaki özetlediğim üç nokta ürkütüyor. Bu nedenle baskıyı arttıracak. Hiçbir şeyi şansa bırakmak istemiyor. Yargıda, medyada, üniversitelerde bütün kaleleri düşürmek istiyor. ‘Tetikçileri’nin nokta atışlarıyla, ‘vergi denetimleri’yle medyada bağımsız kalabilmiş odakları, köşeleri de tümüyle teslim almak istiyor. Başbakanlık'tan sonra Çankaya’da da hukuktu, demokrasiydi umurunda olmayacak Erdoğan’ın. Başbakan Davutoğlu’nun ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’a koltuk değneği olabildiği ölçüde bir kıymetiharbiyesi olacak.