1 Kasım’da ne olacak? Bu soru çoğu kimsenin kafasının içini burgaç gibi oyuyor. Ama ben yazıma yıllar öncesine giderek başlıyorum. Özal da uyarılmıştı, Demirel de. Cumhurbaşkanı olmayın, başbakan kalın, yoksa partiniz de elden gidebilir diye. İkisi de dinlememişti. İkisi de kendilerinden çok emindi. İkisi de Çankaya’ya çıktılar. Ama gel gör ki, partileri ANAP ve DYP de gitti ellerinden, iktidar dizginleri de... Büyük hayal kırıklığı yaşadılar. Partileri de kayboldu, tarihin arşivine kalktı. Yıl 1985. Rahmetli Turgut Özal başbakandı. O yıl Japonya ziyaretini izlemiştim. Özal ve kurmayları, Japon Liberal Partisi’ni yakın markaja almışlardı. 1980’lerde tek başına iktidar koltuğuna kurulmuş olan ANAP için model olabilir mi sorusu dolaşıyordu kafalarında. Liberal Parti Japonya’da çok uzun yıllardır tek başına iktidardı. Parlamentoda mutlak çoğunluğa sahipti. Muhalefet de ayrı bir parti olarak değil, parti içi bir kanat olarak Liberal Parti’nin içindeydi. Bu siyasal yapı, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ekonomik açıdan ‘Japon mucizesi’ni yaratan ‘siyasal istikrar’ın zeminini oluşturmuştu. Özal’ı kafasında da bu Japon modeli tek parti vardı. Ama olmadı, yapamadı. Ve ANAP her seçimde küçüle küçüle yok oldu gitti.
Özal da uyarılmıştı, Demirel de. Cumhurbaşkanı olmayın, yoksa partiniz de elden gidebilir diye. İkisi de dinlememişti. Büyük hayal kırıklığı yaşadılar
İlginçtir. Japon Liberal Parti modeli, Erdoğan’la bazı kurmaylarının kafasında da vardı. Mantık şöyle işliyordu: Türkiye’de sol taş çatlasa toplam yüzde 30 oy alabiliyordu. Geriye kalan yüzde 70’in, rahat yüzde 50-60’nı AKP yakalayabilir, hatta yüzde 60’ın üzerine çıkabilirdi. Bu da istikrar demekti. Reis’in kendisi Saray’a çıkıp Başkanlık koltuğuna kurulur, Meclis’te mutlak çoğunluğa sahip partisi AKP ile de iktidar dizginlerini tam anlamıyla eline alırdı. Erdoğan’ın hayali buydu. 2010 referandumunda yüzde 58’i, 2011 genel seçimlerinde yüzde 50’yi, 2014 cumhurbaşanlığı seçiminde yüzde 52’yi yakalayınca ayakları yerden kesildi Erdoğan’ın. Müritleri de onu iyice uçurdular. Hayali gerçekleşecek sandı. 7 Haziran’a böyle geldi. 400 milletvekili hayaliyle... Ama öylesine bir tokat yedi ki seçim sandığında, nerden geldiğini şaşırdı. Bu şaşkınlıkla, ‘büyük koalisyon’a taş koyup tekrar seçim düğmesine bastı ve koca ülkeyi kan gölüne çeviren, keman teli gibi geren fevkalade yüksek bir tansiyonun, korkunç bir kutuplaşmanın içine itiverdi.
Parti içinden Erdoğan’a dönük eleştiriler suyun yüzüne vuruyor. Üstelik bu eleştiriler, Erdoğangiller diye nitelenebilecek çevrelerde de yapılıyor
Bir soru: 1 Kasım’da Erdoğan’ın hayalleri gerçek olabilir mi, yaşanan süreci geri çevirebilir mi? Hayır. 400 milletvekili artık ihtimal dışı. Başkan babalık da öyle. Bu hayal de tükendi. Japon Liberal Parti modeli de tarihe karıştı. Şimdi Erdoğan’ın tüm gücüyle asıldığı hedef malum: Üç dört milletvekili farkıyla da olsa, 276 çıtasının az üzerine çıkıp AKP’yi tek başına iktidarda tutmak... Ve 17-25 Aralık soruşturma dosyalarının açılmasını önlemek... Erdoğan’ın bu hedefi vurması da yakın ihtimal değil.
Peki, 1 Kasım sonrası AKP’ye ne olacak? AKP de, Özal ve Demirel örneklerinde olduğu gibi Tayyip Erdoğan’ın elinin altından kayıp gidecek mi?.. Ya da AKP’yi de orta vadede ANAP ve DYP’nin akıbeti, yani arşive havale bekliyor olabilir mi? Daha çok soru var. Çünkü, AKP içinden patırtı gürültü sesleri çoktandır duyulmaya başladı. Partinin yakın geleceğine dönük karamsarlık yaygınlaşıyor. Bu çerçevede saflar gitgide belirginleşiyor. Parti içinden Erdoğan’a dönük eleştiriler suyun yüzüne her geçen gün vuruyor. Üstelik bu eleştiriler, Erdoğangiller diye nitelenebilecek çevrelerde de yapılıyor. Ahmet Davutoğlu’nun arkasında saf tutanlarla Erdoğangiller arasındaki çatlak artık gizlenemez hâle gelmiş durumda... Şu soru epeyce güncel: Erdoğan, 1 Kasım sonrası olağanüstü bir kongreyle Davutoğlu’nu uzaklaştırıp yerine Binali Yıldırım’ı AKP Genel Başkanlığı’na getirebilir mi? Erdoğan’ın böyle bir hamlesi partideki çatlağı büyütebilir mi? Daha çok soru var. Ama önce pazar gecesini beklemek zorundayız.
1 Kasım’da ne olacak? 7 Haziran’ın tekrarı mı ya da AKP’nin bir çıt daha aşağı düşmesi mi? Bu ihtimal epey güçlü. Ama bence bir nokta kesin: Erdoğan düşüyor! Özellikle 7 Haziran’dan beri öyle. Ama o henüz düştüğünün farkında değil. Çünkü daha havada! Asıl yere çakılınca anlayacak neye uğradığını...