Tayyip Erdoğan ‘devlet benim’ diyerek devletleşti. Demokrasi üzerindeki ‘asker freni’ni çekerken, yerine kendi ‘sivil freni’ni koydu. Bir başka hayal kırıklığını da yolsuzluk, hırsızlık konusunda yaşattı Türkiye’ye. Peki Erdoğan seçimi kazanırsa ne olacak? Erdoğan'a alternatif nasıl, nereden çıkar?
Tayyip Erdoğan hayal kırıklığı oldu.
En başta demokrasi açısından.
Demokrasiyle İslam’ın bağdaşabileceğini gösterecek bir model olarak Erdoğan’a içte ve dışta ciddi umutlar bağlanmıştı.
Zaman içinde tükendi bu umutlar.
Başlangıçta öyle değildi.
AB’ye uyumun gerektirdiği demokratik düzenlemeler ve asker-siyaset, laiklik-devlet, Kürt sorunu alanlarındaki adımlar, kendisinden ‘demokrasi modeli’ bekleyenleri başlangıçta epeyce umutlandırmıştı.
Zamanla yaşananlar, ama özellikle Gezi ve 17 Aralık, Tayyip Erdoğan’ın genlerinde demokrasi ve hukuk kültürü olmadığı gerçeğini gözler önüne serdi.
Alo Fatih, Alo Mustafa hatlarıyla Erdoğan’ın kafasında bağımsız medya olmadığı anlaşıldı.
Beraat kararlarını bozdurup mahkûmiyete çevirmek isteyen akıl almaz müdahaleleriyle, yargı bağımsızlığı gibi bir fikre sahip olmadığı da ortaya çıktı.
Kamu harcamalarıyla ilgili Sayıştay raporlarını parlamento denetiminden kaçıran bir Tayyip Erdoğan’ın, ağzından hiç düşürmediği milli irade söylemine ne kadar uzak olduğu da görüldü.
HSYK düzenleme ve uygulamalarıyla demokrasinin temel direği olan ‘kuvvetler ayrılığı’na nasıl ölümcül darbeler indirdiği de çırılçıplak sergilendi.
Uzun lafın kısası:
Erdoğan’ın asıl derdinin demokrasi değil, kendi hegemonyası olduğu anlaşıldı her geçen yıl...
Bir başka deyişle:
Erdoğan ‘devlet benim’ diyerek devletleşti.
Demokrasiyi bu ülkede yıllar yılı geciktirmiş olan ‘asker freni’ni çekerken, yerine kendi ‘sivil freni’ni koydu ve “Ben yaptım oldu!” zihniyetiyle ‘tek adamlık’ta karar kıldı.
Erdoğan’ın demokrasi konusunda yarattığı ‘hayal kırıklığı’nın özeti budur.
Erdoğan, bir başka hayal kırıklığını da yolsuzluk, hırsızlık konusunda yaşattı Türkiye’ye.
Demokrasi konusunda Erdoğan’la ilgili hayal kırıklığı yaşayanlardan biri olan ve “AK Parti’nin organik aydını’ olmayı da reddeden İhsan Dağı’nın deyişiyle:
“Anlaşıldı ki, iktidar sahiplerinin dindarlığı onların ve çevrelerinin despot, hukuksuz, usulsüz ve yolsuz olmalarını engelleyemiyormuş. Anlaşıldı ki, yöneticilerde aranan özellik dindar olması değil; hukuka uyması, hukukun da evrensel değerlere ve ölçülere dayanmasıymış...”
Erdoğan’da hukuk korkusu var.
Erdoğan’da demokrasi korkusu var.
Erdoğan demokrasi ve hukuktan kaçıyor, ve de bağımsız medya, bağımsız yargı istemiyor, çünkü yolsuzluk ve hırsızlıkların üstünü örtmek istiyor.
Meselenin bir başka özeti bu.
Peki, seçimleri kazansa ne olacak?
30 Mart’ta yine yüzde 49’luk oy oranını korusa ne olacak?
Aklanmış mı olacak?
Hayır.
Demokrasi ve hukuku yerle bir eden çizgisi onaylanmış mı olacak?
Hayır.
Yolsuzluk ve hırsızlıklardan beraat mi etmiş olacak?
Hayır.
Yolsuzluk ve hırsızlıkların hesabı ‘seçim sandığı’nda değil, bağımsız mahkemelerde verilir.
Ve bağımsız yargı yoksa, demokrasi de yoktur.
İstediğiniz kadar seçim kazanabilirsiniz, ama şu gerçek değişmez:
Seçim sandığı olmadan demokrasi olmaz ama sandıktan çıkan çoğunluk her şey demek değildir; sandıktan çıkan çoğunluğa dayanarak yargı bağımsızlığını, kuvvetler ayrılığını, özgür medyayı yok sayarsanız, orada demokrasi yoktur.
Tek adamlık ya da devlet benim zihniyeti seçim sandığından halkın oylarıyla çıkabilir, ama orada demokrasi olmaz, hukuk devleti olmaz.
Türkiye ne yazık ki böyle bir eşikte.
Tayyip Erdoğan seçim sandığından çıkartacağı çoğunluk oylarıyla kendini temize çıkartabileceğini sanıyor.
Seçim kazanarak demokrasi ve hukuka dönük olarak yaşattığı hayal kırıklıklarını unutturabileceğini sanıyor.
Bu ülkede her geçen gün daha çok uyanmakta olan demokrasi ve hukuk mücadelesini durdurabileceğini sanıyor.
Yanılıyor Erdoğan, bunların hiçbiri olmayacak. Seçim sandığında yeni bir ‘zafer’ de elde etse, bu bir Pirus zaferi olacak, hiçbir işe yaramayacaktır.
Erdoğan’ın üstüne içte ve dışta konmuş olan çarpı işareti silinmeyecektir.
Kısacası:
Tayyip Erdoğan demokrasi konusunda bir zamanlar kendisine bağlanmış olan umutları tüketmiş, inandırıcılığını, güvenilirliğini yitirmiş ve ülkesini gitgide derinleşen istikrarsız sulara itmiş bir lider olarak inişe geçmiştir.
Şimdi uzatmaları oynayabilir, hepsi o kadar.
Erdoğan’ın bu uzatmaları ne getirebilir?
Erdoğan’ın sorumsuz politikalarıyla her geçen gün uçlara savrulan, cepheleşen Türkiye’de daha neler yaşanabilir?
Lütfen şu noktayı not edin.
Ülkede istikrarsızlık çanları çalarken, böyle soruların karşılığını düşünmek beni ürkütüyor.
Yine vurgulamakta yarar var:
Değişimi, alternatifi mutlaka yine ‘seçim sandığı’nda yakalamak lazım.
28 Şubat döneminin Erbakan Hoca’sını anımsıyorum.
Başbakan olarak ilk dış gezisini İran’a yapan… Libya’da, başkanlık çadırında Kaddafi’den televizyon kameraları önünde, boncuk boncuk terlerken azar işiten, fırça yiyen… Başbakanlık Konutu’na tarikat liderlerini toplayan…
Böyle bir Erbakan Hoca’ya karşı parti içinde isyan bayrağı açılmıştı. Artık Hoca’yla yol alınamayacağı anlaşılmış, AK Parti’nin kuruluşuna giden yol bu süreçte açılmıştı.
Acaba böyle bir yol, bu defa da, AK Parti’nin içinde Tayyip Erdoğan’a alternatif olarak açılabilir mi?..
Yani o Erdoğan’a alternatif nasıl, nereden çıkar sorusu…
AK Parti’nin içinden mi çıkar?
CHP’den alternatif olabilir mi?
Bu soru ya da pilav daha çok su kaldırır.
Ama şunu iyi bilin:
Erdoğan seçim kazansa da bitti!
Twitter: @HSNCML