Melih Gökçek gitti gidiyor. İstifa etti ediyor. Eşyalarını topladı topluyor. Erdoğan'la görüştü görüşüyor. Saray medyası bu konuya ilişkin haber ve yorumlarla dolup taşıyor. Ama büyük çoğunluğu incir çekirdeğini doldurmuyor. Neden? Çünkü asıl meseleye yan çiziyor. Nedir asıl mesele? Asıl mesele, Erdoğan'ın seçim korkusu. Evet öyle. Çünkü AKP oylarında, Erdoğan oylarında ciddi bir çözülme yaşanıyor! Erdoğan kaç zamandır bu yüzden debeleniyor. Oylarında erime var! Böyle giderse, 2016'daki 7 Haziran hezimetinden daha beterini yaşayabilir. Bunun farkında Erdoğan. Manşetlerde, yorumlarda esas tartışılması gereken de bu. Ama Saray medyası asıl meseleden kaçıyor. Çünkü bu konuya ancak Erdoğan'ı tartışarak girebilirsin.
Erdoğan, seçimleri kaybedeceğine kanaat getirirse, seçim sandığına da bir tekme vurabilir mi?
Bu konuya ancak Erdoğan oyları niye eriyor sorusunun yanıtlarına dokunarak eğilebilirsin. Bu konuyla ilgili olarak Saray'da, kapalı kapılar arkasında neler olup bittiğine dair haberler yaparak meselenin özüne parmak basabilirsin. Ama ne Saray medyası böyle haberler yapabilir, ne de Saray yazarları böyle didikleyici, sorgulayıcı yorumlar yazabilir. Onlar, Erdoğan'ın uslu çocukları... Gazetecilikten çok uzakta, Saray'ın suyuna gitmeyi meslek edinmişler. Bir kez daha vurguluyorum: AKP oyları çözülüyor! Ama nereye gidiyor? CHP'ye mi? HDP'ye mi? Meral Akşener’in partisine mi? Burası belli değil. Çözülmekte olan oyların yeni adresi henüz gözükmüyor. Peki ne oluyor? Kararsızlar büyüdükçe büyüyor. Bir başka deyişle: Muhalefet sorunu, Türkiye'nin siyasal gündemindeki yerini korumaya devam ediyor. Bu yarın elbette değişebilir ama şimdilik kararsızlar kendilerine yeni bir adres bulabilmiş değiller. Yeni adres bulamazlarsa, bir bölümü AKP'ye de dönebilir. Bir başka yaşamsal soru daha var: Erdoğan seçim yapmayabilir mi? Erdoğan eğer seçimleri kaybedeceğine kanaat getirirse, seçim sandığına da bir tekme vurabilir mi? Politika kulisinin kuytuluklarında bu konu da tartışılıyor. Bu kadarını göze alabilir mi, bilemiyorum. Ama Erdoğan'ın gözü kara. Kendi 'tek adamlığı'nı kurtarmak ya da garantiye almak için her yola başvurabilir. Bugüne kadar çektiği çizgiye bakıldığında, neler yapabildiğine dair ipuçları aşağıdaki birkaç rakamda görülebilir:
Tek adam döneminin Türkiye'sinde hiçbir şey sürpriz olmaz...
12 Eylül askeri döneminde ihraç edilen kamu görevlisi sayısı 35 bin iken, OHAL’in bir yıllık uygulamasında ihraç edilen kamu görevlisi 124 bin olmuştur.
12 Eylül süresince, görevden alınan subay ve astsubay sayısı 2 bini bulurken, OHAL’in bir yılında bu rakam 7 bin 200’e fırlamıştır.
12 Eylül rejimi boyunca hakkında işlem yapılan öğretmen sayısı 3 bin 854 iken bu rakam bir yıllık OHAL döneminde 60 bin 532’ye çıkmıştır.
12 Eylül süresince hakkında işlem yapılan öğretim üyesi ve görevlisi 120 ile sınırlı kalırken, OHAL uygulamasında 4 bin 93’e yükselmiştir.
12 Eylül’de hakkında işlem yapılan hâkim ve savcı sayısı 47 iken, OHAL döneminin bir yılında, görevden ihraç edilen hâkim ve savcı sayısı tam 4 bin 238’e yükselmiştir. (Ali Sirmen'in köşe yazısından, Cumhuriyet, 15 Ekim 2017)
Evet, biri askeri darbe, diğeri sivil darbe dönemi... Bugün yargıyı, yürütmeyi, yasamayı birer biat kurumu hâline getirmiş tek adam döneminin Türkiye'sinde hiçbir şey sürpriz olmaz.