Kolay bir yazı mı?.. Evet, geçen günkü gibi. Konu, yine eski Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy. Hakkında, ‘nüfuzunu kötüye kullanmak’tan ve ‘yargıya müdahale etmek’ten dolayı soruşturma açıldı, gözaltına alınıp saatler boyu sorgulandı. Kendisini 10 yıl hapis, siyasetten men ve yüksek para cezaları bekliyor. Fransa’da bu bir ilk. Sarkozy taraftarları ise kıyameti koparıyor: Komplo! Başbakan Valls ise şöyle yanıtlıyor: “Hiç kimse hukukun üstünde değildir!” “Yürütme, yargıya soruşturma emri veremez.” “Yargıçlar bağımsızdır!” “Soruşturma, yargıçların bağımsız iradesiyle sürdürülecek.” “Siyasetçileri ilgilendiren her davada bu tür polemiklere girersek, hukuk devletinin temelleri zayıflar.”
Fransa’da bir ilk. Saatlerce sorgulanan Sarkozy’yi hapis, siyasetten men ve para cezaları bekliyor
Kısacası: Fransa Başbakanı, bir demokraside hukuk devleti nedir, bunun çerçevesini çiziyor. Hukukun üstünlüğü, diyor. Hiç kimse hukukun üstünde olamaz, diyor. Yargıçlar bağımsızdır, diyor. Yürütme yargıya talimat veremez, diyor. Bir başka deyişle: Demokrasilerde kuvvetler ayrılığı esastır, diyor. Hukuk devletinin sağlam temeli, yargı bağımsızlığından, bağımsız yargıçlardan geçer, diyor.
Ne var ki bunda?.. Demokrasiye ilişkin birtakım genel doğruları sıralamış işte... Belki haklısınız. Ama biz öyle bir ülkede yaşıyoruz ki. Adı demokrasi. Anayasasında hukuk devleti yazıyor. Yargı bağımsızlığı yazıyor. Kuvvetler ayrılığı yazıyor. Yazıyor ama bütün bunları kaç zamandır ayaklar altına almış bir Başbakan, Tayyip Erdoğan yönetiyor bu ülkeyi. Üstelik şimdi de Cumhurbaşkanı adayı. Ama gel gör ki, Tayyip Erdoğan’ın bu çok yakın geçmişini, berbat sicilini pek öyle hatırlatan da yok. Oldu da bitti maşallah diyerek, dualarla, gözyaşlarıyla Çankaya’ya uğurlanıyor Tayyip Erdoğan...
Sarkozy taraftarları ‘komplo’, Fransa Başbakanı ise ‘Kimse hukukun üstünde olamaz’ diyor
Olacak şey değil. Sanki bu Başbakan, kendi iktidarına, kendi bakanlarına, kendi oğluna uzanan yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarını durdurmadı. Dosyaları kapattırmadı. Sanki bu Başbakan, yolsuzluk ve rüşvet dosyalarını takip eden savcıları, polisleri bir anda görevlerinden uçurmadı. Sanki bu Başbakan, yolsuzluk ve rüşvetle ilgili soruşturma dosyalarını takiple görevli savcıların emirlerini dinlemeyen polislerin atamalarını yaptırmadı. Böylece, bir ‘yargı darbesi’nin altına imza atmadı. Sanki bu Başbakan, ‘böcek soruşturması’yla ilgili beş polis mahkeme tarafından serbest bırakılınca, bas bas bağırıp onların tekrar tutuklanmasını sağlamadı. Sanki bu Başbakan, hem yeni HSYK Kanunu’yla, hem de Yargıtay’ı da kapsayan son yasal düzenlemelerle, yürütme olarak ‘yargı’yı kuşatmadı, teslim almadı. Sanki bu Başbakan, bir telefonla Adalet Bakanı’nı Yargıtay nezdinde devreye sokarak bir büyük işadamının beraat kararını bozdurmak istemedi. Sanki bu Başbakan, “Kırın evinin kapısını alın o gazeteciyi! Savcı mırın kırın mı ediyor, alın onu da içeri! Gerekirse sonra kanun da çıkarırız” diyerek hukuk adına ne varsa yerle bir eden Başbakanlık Müsteşarı’nı İçişleri Bakanı yapmadı. Sanki bu Başbakan, bir devlet ihalesini bir büyük gruptan aldırıp diğerine verdirmedi. Sanki bu Başbakan, Danıştay’a o değil bu yargıcın, üniversite rektörlüğüne o değil bu profesörün seçilmesi için telefon talimatı vermedi. Sanki bu Başbakan, ‘Alo Fatih’ hattıyla haber attırmadı. Gazeteci attırmadı. Yazar attırmadı. TV’de program sansür ettirmedi. Kimin televizyona çıkıp kimin çıkmayacağına dair talimatlar vermedi. Sanki bu Başbakan, bir medya sahibini telefonda ağlatıncaya kadar azarlamadı.
Türkiye’de yargı bağımsızlığını ayaklar altına alan bir Başbakan gözyaşlarıyla Çankaya’ya uğurlanıyor
Hangi birini yazayım?.. Bunlar yazılmadan olur mu?.. Yargı bağımsızlığını ayaklar altına alan, kuvvetler ayrılığını hiçe sayan, yargıyı yürütme tarafından kuşatan, teslim alan, medya bağımsızlığını takmayan, gazete patronlarını ağlatıncaya kadar azarlayabilen bir Başbakan, şimdi de bunların hiçbiri olmamış, yaşanmamış gibi Cumhurbaşkanı adayı olmuş durumda... Günlük deyişle astığı astık, kestiği kestik, herhangi bir hukuk kaygısı taşımayan, kendi kendisiyle dolu, farklılıklara, farklı hayat tarzlarına saygısı, toleransı olmayan, kibirli bir siyaset adamı Çankaya Köşkü’ne çıkmaya hazırlanıyor. Ve demokrasiyle hukukun üstünlüğü açısından çırılçıplak gözler önünde olan kötü, berbat bir sicilin üstü örtülmek, görmezden gelinmek isteniyor. Ama hayır! Başbakan Erdoğan’ın demokrasi ve hukukun üstünlüğü konusunda dökülen sicili kesinlikle örtbas edilemez. Bu sicil onu Çankaya Köşkü’ne de çıksa takip edecektir.
Erdoğan’ın demokrasi konusunda dökülen sicili, Çankaya’ya da çıksa onu takip edecek
Yazın bir kenara: Demokrasilerde hiç kimse hukukun üstünde olamaz. Ve unutmayın: Demokrasi ve hukuk bir gün Türkiye’de geçerli olacaktır. Az daha unutuyordum. 10 Ağustos’ta oyum hangi adaya mı? Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyumu, HDP adayı Selahattin Demirtaş için kullanacağım.