Zaman gazetesinin haber toplantısına katıldım dün öğle vakti. Davet, çiçeği burnundaki Genel Yayın Yönetmeni Abdülhamid Bilici’den geldi. Özlemişim yazı işleri masasını, gazete mutfağını. Belki de çeyrek yüzyıldır bir ilk olduğu için uzun uzun, hatta biraz fazla uzun konuştum. Baydılar mı bilmiyorum ama galiba dinlediler de. Bu arada havaya girip, Abdülhamid’e de yararı dokunabilir diye bir slogan bile attım: “Gazete yöneticiliği, Genel Yayın Yönetmenliği diktatörlüktür.” Çünkü herkes fikrini söyler, ama son söz, eski deyişle umum neşriyat müdürüne aittir. Yazı işleri masasında ben anlatmaya devam ederken, Bülent Arınç bombası dolaşmaya başladı sosyal medyada. CNN Türk’te, Hakan Çelik’in programında konuşuyordu. Öylesine konuşuyordu ki, AKP’nin fokur fokur kaynadığı bir kez daha kendini belli ediyordu.
Özlemişim gazete mutfağını. Zaman'ın yazı işleri masasında ben anlatmaya devam ederken, Bülent Arınç bombası dolaşmaya başladı sosyal medyada
Bir kızılderili reisi arkasında bütün kızılderilileri toplamış atlarıyla koşuyorlar. Rüzgâr gibi uçuyorlar. Sonra Reis elini kaldırmış, zınk diye durmuşlar. Hayrola Reis ne oldu? O kadar süratli koşuyoruz ki ruhlarımız geride kaldı demiş...
Birilerine olan sevgimi biraz kaybetmiş olabilirim.
Bazı kanallarda ambargo var, özellikle davet edilmiyoruz. Benim sorumlu olduğum TRT de dahil olmak üzere.
Bülent Arınç iyi adamdır, Abdullah Gül iyi şeyler yapmış diyenler programdan çıkarılıyor. Kayda alındıysa, kayıtlar siliniyor.
Utanmıyor musunuz?
İnsan yol arkadaşını çok iyi seçmeli.
Ama yola çıktıklarını, yolda bulduklarınla değişirsen işler yürümez.
Size düşen şey bir kenarda kalmaktır.
Bazı köşe yazarlarımız, Yezid'den daha fazla cinayet işliyorlar. İnsanların haysiyetlerine, toplum içerisindeki konumlarına o kadar alçakla saldırıyorlar ki, Yezid bunları görseydi kıskanırdı.
Sayın Gül de, biz de çakma AK Partili değiliz, gerçek AK Partiliyiz. Birisi bir yazı yazdı şöyle: “Arınç+Gül=?” Bu bize vicdansızlıktır. Bu bize hakarettir. 40 senelik siyasi hayatımıza hakarettir.
Bizim hem parti, hem toplum içinde karşılığımız vardır. Arınç, Gül dendiği zaman ayağa kalkan insanlar vardır. Yeni yetmeler diye tabir ettiğim zıpır bir grup... Bunlar Ali Babacan'ı, beni, Hüseyin Çelik'i, Abdullah Gül'ü güçsüz hale getirmek için, trollerden de istifade ederek, sahip olduğu gazetelerden yaylım ateşe tutuyorlar. Çatapatlar göğsümüze geliyor bazen.
CHP'nin Genel Başkanı, partisinin gençlik kollarından 11 kişi hayatını kaybetmiş, sayın Gül onu da aramış... Bu da bir insani görevdir. Bu insani görevden dolayı yadırgayanları, ben yadırgıyorum.
Şimdi FETÖ dedikleri, bir kavramı yerleştirmeye çalışıyor birileri... MGK kararlarında böyle bir şey yok. Bir savcı bir iddianame yazmış olabilir. Karara dönüşmesi lazım. Böyle de olabilir, aksi de olabilir.
Ben Fethullah Gülen'in Ankara'da, DGM'lerde yine terör örgütünden dolayı yargılandığını, sonra beraat ettiğini biliyorum. Mahkeme kararını beklemem lazım.
Biz hukuk dışında mücadele yapamayız.
Bugün bazı uygulamalar masum insanları rencide eder hale geldi.
Davutoğlu ile ilgili değerlendirmem: Yüzde yüzdür, başarılıdır.
Erdoğan’ın başına da Erbakan Hoca’nın başına gelenler gelecek mi? Partisi, AKP bölünecek mi?
Yazı işlerindeki ekrandan Bülent Arınç’ın sözlerini ilgiyle izlerken, Aktroller sosyal medyada yaylım ateşi açmakta gecikmediler. Birinin tepkisi ilginçti: “Rabbim Reis’e kuvvet versin!” Şurası çok açık. Arınç’ın dün CNN Türk’teki çıkışı, AKP kazanını biraz daha kaynattı, 1 Kasım sonrası partide olabilecek olanların bir sinyalini daha çaktı. Gazetenin mutfağında sohbet koyulaşırken, arkadaşlardan biri sosyal medyada benim eski bir yazımın dolaştırılmaya başladığını söyledi. Tarih, 4 Ocak 2001. Yazı, Milliyet’in sürmanşetinde. Kocaman bir Erdoğan fotoğrafı iliştirilmiş yazının başlığı şöyle:
HOCA’YA CİHAT!
Recep Tayyip Erdoğan, eski liderini topa tuttu: Erbakan’la bu iş gitmez; çekilmeyi bilmiyorlar!
Yaklaşık 15 yıl önceki bir yazı. Bazı bölümlerini birlikte okuyoruz. Erdoğan seslenmiş Hoca’ya: “Artık antika saraylarına çekilip otursalar daha değerli olacaklar.” Devam etmiş: “Bizim liderler çekilmeyi bilmiyorlar, hırsları aşırı.” Eklemiş: “Rant ille de maddi olmaz. Bir de makamın zevki var. Bundan vazgeçemiyorlar. Belki de koltuğu bırakırsam kimse kapımı çalmaz diye düşünüyorlar.” Ben de bir yorum eklemişim: “Recep Tayyip Erdoğan'ın bu sözleri bir gerçeğe işaret ediyor: Fazilet Partisi bölünecek! Bu kesinleşmiş durumda.” Erdoğan sözü ‘liderlik sultası’na getirmiş: “Her şey liderin iki dudağının arasında. Milletvekili elini kaldırırken liderin, grup başkanvekilinin dudağına, gözüne bakıyor.” Sonra da devam etmiş Erdoğan: “Yeni bir liderlik tarifi lazım. Tekelci bir aklın yönettiği siyaset değil, kolektif bir aklın yürüttüğü bir siyaset anlayışı şart. Kendileri dışındaki kanaatlere tahammül edebilecek, paylaşmasa dahi tolerans gösterecek liderler mevcut değil.” Erdoğan, ‘liderlerin tanrılaştırılması’nı da eleştirmiş: “Ülkemizde maalesef siyasi liderleri partilerde tanrılaştırma anlayışı var. Liderleri putlaştırma eğilimi ağır basıyor. Bu çok yanlış...” Son olarak da ‘yeni parti’nin, yani sekiz ay sonra kurulacak AKP’nin de işaretini çakmış benimle sohbetinde: “İşte bu yüzden parti içinde kalıp mücadele etmek çok zor. Hatta imkânsız. Bekleyeceksin ki lidere emri hak vaki olsun...”
Arınç’ın dün CNN Türk’teki çıkışı, AKP kazanını biraz daha kaynattı, 1 Kasım sonrası partide olabileceklerin bir sinyalini daha çaktı
Erdoğan’ın 15 yıl önce benimle paylaştığı bu duygu ve düşüncelerini bugün AKP içinde Erdoğan’a karşı besleyenlerin az olmadığı rahatça söylenebilir. Şimdiki güncel sorular da şöyle özetlenebilir: Erdoğan’ın başına da Erbakan Hoca’nın başına gelenler gelecek mi? Partisi, AKP bölünecek mi? AKP’den yeni bir parti doğacak mı? Yoksa, Tayyip Erdoğan Saray’da kendi başına bırakılıp yalnızlaştırılırken, AKP kendi yoluna bölünmeden ve de Erdoğan’sız devam edebilir mi? Zaman’daki yazı işleri toplantısından ayrılırken, kendisi sıkı bir Fenerbahçeli olan Genel Yayın Yönetmeni Abdülhamid Bilici bana bir de hediye verdi: Biri sarı, biri kırmızı, iki kalem. Ben bu hediyeyi, bugün Kadıköy’de şeytanın bacağını 16 yıl sonra kıracağımıza dair kuvvetli bir işaret olarak aldım. İyi pazarlar!