Avrupa’nın doğu sınırlarında iki büyük ülkeyi yöneten, iki kızgın adam. Putin’le Erdoğan. Bağırıp çağırıyorlar. İkisi de mağrur. Ve görmezden gelinmeleri imkânsız. Birçok ortak yönleri var. İkisi de 60’lı yaşların başında. İkisi de uzun süredir iktidarda. İkisi de halklarının babası olma iddiasında. İkisinin de siyasal söylemi, milliyetçilikle anti–liberal muhafazakârlığı harmanlıyor. İkisi de siyasi gücü kendi ellerinde topluyor. Muhalefeti bastırıyor. Basın özgürlüğünü boğuyor. İnterneti kontrol altında tutuyor. İkisi de yargıyı kendine tabi kılmış durumda. İkisi de dini manipüle ediyor. Erdoğan kendini Ortadoğu’nun Sünni Müslümanlarının hamisi görüyor. Putin, Ortodoks kilisesini milliyetçiliği körüklemek ve Slav ülkelerindeki Rus nüfuzunu güçlendirmek için kullanıyor. İkisi de kırılmış milli gururu tamir peşinde. Hafta geçmiyor ki, Amerika ve Avrupa’ya yüklenmesinler. İkisi de Batı tarafından aldatıldıklarını iddia ediyor. Çok önemli bir ortak yanları var: Zihinlerinin komplo teorileri ile dolu olması. Kendilerine karşı yükselen muhalefeti, Batı ülkelerinin tezgâhladıkları ‘kumpas’lara bağlıyorlar. Son yıllarda ikisi de kitle protestolarına maruz kaldı. Putin 2011 ve 2012’de Balotaya, Erdoğan 2013’te Gezi Parkı gösterileriyle karşılaştı. İkisinde de protesto hareketleri, pompalanan milliyetçilik dalgası karşısında sinmiş görünmekte. İkisi için de Batı karşıtı söylem çok kolay yararlanılabilen bir araç. (*)
İkisi de mağrur. İkisi de halklarının babası olma iddiasında. İkiksi de muhalefeti bastırıyor, dini manipüle ediyor
Haklarındaki yolsuzluk ve nepotizm (yakın kayırma) iddiaları bakımından Putin’le Erdoğan arasında ciddi bir fark bulunmuyor. Sovyetler Birliği, bir askeri süper devletti ve Putin, Sovyet ordusunu devraldı. Bu gücü kullanarak Çeçenistan’ı, Abhazya’da Gürcistan’ı dize getirdi; Ukrayna’dan Kırım’ı kaptı, ülkenin doğusunu kapmak üzere. Buna karşılık Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sınır ötesi güç kullanma yeteneği de, böyle maceralara atılma hevesi de çok kuşkulu. Bu nedenle Erdoğan, otoriter yönetimini sürdürmek için dış değil, iç düşmanlar üretmek ihtiyacında... Putin için dörtbaşı mamur bir Rus usulü başkanlık sistemi yürürlükte. Erdoğan ise hayalindeki Türk usulü başkanlık sistemi sanki varmış gibi yapıyor. Ama yok. Sovyet döneminde bir KGB yetkilisi olan Putin, o dönemden kaynaklanan gelenekle silahlı kuvvetler üzerinde tam bir sübjektif denetime sahip. Yani Rusya’da sivil otoriteyle askeri otorite aynı ideolojiyi (Rus milliyetçiliği) paylaşıyor. Erdoğan’ın böyle bir avantajı yok. Türkiye’de ordu, Kemalist (laik milliyetçi). Erdoğan’ın ideolojisi ise İslami-Sünni milliyetçilik olarak tanımlanabilir. Erdoğan bugün için silahlı kuvvetler üzerinde fiilen bir denetim kurmuş görünüyor. Ama Türkiye’de askeri darbe girişimleri 2007’ye kadar sürdü. Bugün de korkulan bir olasılık... (**)
Zihinleri komplo teorileri ile dolu. Kendilerine karşı muhalefeti, Batı'nın tezgâhladığı kumpaslara bağlıyorlar
Öte yandan Erdoğan’ın tarihi yeniden yazma girişimi… Putin’in bu yöndeki çabalarıyla dikkat çekici benzerlikler gösteriyor. Kremlin’in patronu, Rusya’da tarih eğitimini tarihçilerin eline bırakmayı göze alamayacağına yıllar önce karar vermişti. Putin 2007’de, o dönem The Economist tarafından, Rus totalitarizminin kaçınılmazlığının ve görkeminin, şiddetli bir şekilde Batı karşıtı bir savunusu olarak nitelenen, yeni bir tarih el kitabı yazdırmıştı. Dergi, Putin’in tarih dersini, bugünün ‘Yeni Türkiye’sinde de alarm zillerini çaldırması gereken şu kelimelerle özetlemişti: “Merkezileşme, kişileştirme ve güç dürtüsünün idealleştirilmesi Rusya’nın siyasi kültürüdür. Güçlü ve bilge bir lider, kurumlardan daha önemlidir.”
2012’de önde gelen Amerikalı Rusya uzmanları Fiona Hill ve Clifford Gaddy, Putin’in tarih saplantısına dikkat çekmişlerdi. Ve Putin’i, “giderek tarih yazarı, üreticisi ve idarecisi olmak anlamına gelen tehlikeli bir alana doğru ilerleyen bir Rusya tarihi öğrencisi” diye nitelemişlerdi. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nden Maria Lipman, yıllar içinde, Putin’in tarihi yeniden yazmasının, Rusya’yı, “Ne yaparsa doğrudur ve bu vizyona karşı çıkmaya cüret eden herkes ya hatalıdır, ya da çok daha muhtemel olarak, Rusya devletinin altını oymak peşindeki bir düşmandır” şiarıyla, büyük bir güç olarak tekrar öne sürme kampanyasına dönüştüğünü yazdı.
'Korkum, tarihi yeniden yazma çabasında Erdoğan’ın Putin’in intikamcı revizyonizmini taklit etmeye çalışması'
Benim korkuma gelince… Türkiye’nin ve daha genel anlamda Müslüman dünyanın tarihini yeniden yazma çabasında Erdoğan’ın Putin’in intikamcı revizyonizmini taklit etmeye çalışıyor olması. Bu, tarihin bugünün hatalarını örtmek ya da haklı çıkarmak yönünde manipüle edilmesini istemeyen herkes için kötü haber demek. (***)
İyi pazarlar!
______________________________________________________
* 29 Ekim 2014 tarihli Guardian’daki Natalie Nougayrede imzalı yazıdan Zaman’daki köşesinde dün özetleyen Şahin Alpay. ** Şahin Alpay’ın dün Zaman’daki yazısından. *** Joost Lagendijk'ın dün Zaman’daki yazısından.