Diktatörlüğe evet mi, hayır mı? Özgürlük tanımayan despotluğa evet mi, hayır mı? Hukuku hiçe sayan tek adamlığa evet mi, hayır mı? Diktatörlüğe karşıysanız... Özgürlük diyorsanız... Hukukun üstünlüğü olmadan insan gibi yaşanamayacağına inanıyorsanız... Kadın-erkek eşitliğinden yanaysanız... O zaman oyunuz HAYIR olmalı. 16 Nisan referandumu diktatörlüğe, despotluğa, tek adamlığa hayır deme günüdür. Ya evet çıkarsa?.. Çıkabilir. Ama çantada keklik değil. Erdoğan da bunun farkında olduğu için vücut kimyası bozulmuş durumda, neredeyse memleketi yakacak. Şu da bir gerçek. Evet de çıksa, hayır da çıksa dünyanın sonu olmayacak, dünya dönmeye devam edecek. Yine unutmayalım. 16 Nisan'da evet de çıksa, hayır da çıksa, Erdoğan Türkiye'nin bir numaralı sorunu olmaya devam edecek, Türkiye'nin meselesi yine Erdoğan olacak. Bir başka deyişle: Erdoğan sorunu çözülmedikçe, Türkiye'nin önü açılmayacak. Ama tabii sandıktan hayır çıkması, 'Erdoğan sorunu'nun çözülmesini kolaylaştıracak. Tünelin ucunda, karanlığın içinde bir ışık yanacak! Erdoğan böylece siyaseten çok ağır bir darbe yemiş olacak. Saray'daki gücü zayıflayacak. AKP'deki eski gücünü kaybedecek. Siyasette tecrit olmaya başlayacak. Böylesine gelişmeler, Türkiye'nin yüzünü tekrar demokrasiye, hukuk devletine, özgürlük ve insan hakları düzenine çevirmesine neden olabilir.
Topluma güzel bir gelecek sunmadıktan sonra, bir gelecek vizyonu çizmedikten sonra, Erdoğan'a bağırıp çağırmakla yol alamayız
Çünkü Erdoğan'ın eli zayıflamadan böyle bir kapının aralanması uzak ihtimal. Ama şunu da unutmayın: Hayır da çıksa, Erdoğan elindeki iktidar dizginlerinin kayıp gitmesini önlemek için sonuna kadar direnecektir. Şapkadan daha çok tavşan çıkabilir bunun için... 7 Haziran'ı hatırlayın. AKP yüzde 9 oy kaybetmiş, yüzde 40 alabilmişti. Erdoğan bunun üzerine savaş düğmesine basmış, 1 Kasım'da tüm oy kayıplarını telafi edebilmişti. Erdoğan'ı kimse küçümsemesin. 7 Haziran da, 1 Kasım da unutulmasın. En çok kafa yorulması gereken konu, 'Erdoğan sorunu'nun nasıl çözüleceğidir. Bunun için gereken 'çözüm reçetesi'dir, Erdoğan'a alternatif yaratacak bir çözüm reçetesi... Bu reçete bulunmazsa, 16 Nisan nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, kaos kapımızı yine çalar. Evet de çıksa, hayır da çıksa, kaos bizimle birlikte olur. Mevcut istikrarsızlık derinleşir. Türkiye henüz böyle bir çözüm reçetesi ortaya koyabilmiş değil, bir demokrasi projesi yazabilmiş değil.
'Demokrasi reçetesi' bulunmazsa, 16 Nisan nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, kaos kapımızı yine çalar
Şimdilik bağırıp çağırıyoruz. Aklımıza geleni söylüyoruz Erdoğan'a. Elbette haklıyız Erdoğan'a bağırmakta. Evet ama yetmez! Alternatif bir çözüm reçetesi lazım. Bir demokrasi projesi yazmak şart. Topluma güven veren, inandırıcı bir yol haritası daha ortaya çıkmadı. Topluma güzel bir gelecek sunmadıktan sonra, bir gelecek vizyonu çizmedikten sonra, Erdoğan'a bağırıp çağırmakla yol alamayız, 'Erdoğan sorunu'nu çözemeyiz. Kaos derinleşir, o kadar. Zurnanın zırt dediği yer burası. Amerika'da, Avrupa'da bu alternatif arayışı başlamış durumda. Amerika'da 'Trump milliyetçiliği'ne karşı, Brexit'le birlikte Avrupa'da yükselişe geçen ırkçı, faşist akımlara karşı nasıl yeni bir siyasal merkez yaratılacağı konusunda kafa yorulduğuna dair işaretler var (*). Peki biz Türkiye siyasetinde yeni bir merkez oluşturabilecek miyiz? Türkiye'nin temel sorunlarında çözümleri öngören, bir 'gelecek vizyonu'na sahip bir demokrasi projesi var mı siyasetin gündeminde? CHP bu konuda ne düşünüyor? Biliyorum, şimdi hayır zamanı. Ama hiç aklınızdan çıkarmayın, bu konu 'hayır'dan da önemli...
* Tony Blair'in 3 Mart 2017 tarihli New York Times'daki makalesi; Simon Kuper'ın 4/5Mart 2017 tarihli FTWeekend'deki makalesi.