29 Ekim Cumhuriyet Bayramı... Cumhuriyet bugün 93 yaşında. Yıllar yılı hiçbir eleştiri süzgecinden geçirmeksizin en büyük bayram olarak kutladım Cumhuriyet’i. Onca yıl Atatürk de benim gözümde ‘eleştiri üstü’ydü. Üniversiteyi bitirinceye kadar değişmedi bu bakış açım. Hatta üniversite sonrası Atatürkçülük ve Kemalizm tabelası altında cunta ve darbe işlerine de karıştım (*). Ancak, 1970’li yıllarda Atatürk ve Cumhuriyet’e ilişkin kuşku bulutları dolaşmaya başladı kafamda. Cumhuriyet tarihini sorgulamak 12 Eylül darbesinden sonra, ama özellikle 1990’larda yoğunlaştı. 1923’te Cumhuriyet kurulurken yapılan ve sonra da devam ettirilen bazı temel hataların, Türkiye’de demokrasi ve hukuk devletinde taşların yerli yerine oturmasını bugünlere kadar nasıl geciktirdiğini görmeye başladım. Bu hataların Türkiye’de demokrasiyi ikinci sınıflığa, üçüncü sınıflığa mahkûm ettiğini fark ettim. Neydi 1923’ün bu temel yanlışları? Laiklik anlayışındaki otoriterlik... Kürt yok Türk var! Müslüman olmayanlara karşı ayrımcı politikalar... Başta tarih olmak üzere eğitime damgasını vuran aşırı Atatürkçü ya da Kemalist milliyetçilik... Tahrif edilmiş –veya icat edilmiş-tarih anlayışının 1915’e bakışı...
Erdoğan Cumhuriyet’in laik olanına da, demokratik olanına da karşı
Devleti ya da atanmışları -özellikle askeri- her zaman ‘seçilmişler’in tepesine oturtan zihniyetin askeri darbelerle her on yılda bir kazandığı meşruiyet... Ve bütün bu temel yanlışların üstünü örten Türkiye daha demokrasiye hazır değil sloganı... Bu temel hatalar ‘Kürt sorunu’nu doğurdu. PKK sahneye böyle çıktı. Başlangıçta, cumhuriyet devletine yabancılaşan, ondan soğuyan, hatta ona düşmanlaşan İslami hareketler, çok partili rejimle birlikte, usul usul seçim sandığını ele geçirmeye, ‘devlet’i kontrolüne almaya yöneldi. Bugün gelinmiş olan nokta işte budur.
Erdoğan ve AKP böyle bir uzun ve sancılı sürecin ürünüdür. Erdoğan, Atatürk’ü sevmiyor. Laik cumhuriyeti sevmiyor. Kadın-erkek eşitliğini sevmiyor. Hukukun üstünlüğünü sevmiyor. Demokrasiyi sevmiyor. Ya da demokrasiyi Batı’dan gelen bir küfür düzeni sayıyor. Peki, ne istiyor Erdoğan? 1923’ü tersine çeviren... İslami çizgileri tümüyle ağır basan... Seçim sandığından çıkan... Ama demokrasiyle ilgisiz bir rejimin tepesine, seçim sandığından çıkıp başkan baba olarak kurulmak istiyor Tayyip
Erdoğan... Ve bu yolda hızla mesafe katediyor. Bir kez daha vurgulamakta yarar var. Cumhuriyet’in kuruluşunda yapılmış olan temel hatalar eğer yapılmasaydı, -ya da bu hatalar- zaman içinde düzeltilseydi. Örneğin, Kürt sorunu demokrasi içinde çözüm rayına oturtulsaydı. Laiklik, otoriter ve militan çizgilerinden arındırılsaydı. Askerin darbelerde, siyasete müdahalelerinde nükseden kurtarıcılığı kırılabilseydi. Hukukun üstünlüğü devlete hakim kılınsaydı. Bağımsız ve tarafsız yargı kurulabilseydi. Güçler ayrılığı rejimin temel direği olabilseydi. Bir başka deyişle: Cumhuriyet devleti daha çok demokrasiyle tanıştırılsa ve zaman içinde gerçekten demokratik bir cumhuriyet kurulsaydı, Türkiye bugün bir barış ve demokrasi ülkesi olurdu. Şimdi tam ters yoldayız. Türkiye içte ve dışta kanlı maceralara sürükleniyor. İktidar dizginlerini tek başına eline geçirmekte olan Tayyip Erdoğan, laik cumhuriyete de, demokratik cumhuriyete de hayır diyor, yüzünü Batı’dan Doğu’ya dönüyor. Erdoğan Cumhuriyet’in laik olanına da, demokratik olanına da karşı, anlaşılan o ki, İslami bir cumhuriyet peşinde... Sonuç olarak ben de bu 29 Ekim yazımda diyorum ki: Erdoğan’a karşı Atatürk’ün yanındayım!
--------------------------------------------------- * Bu yılları 1999’da çıkan Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım isimli kitabımda (Everest Yayınları) anlattım. -----------------------------