Yalçın Akdoğan, Başbakan Erdoğan’ın en yakın çevresinde yer alır. Başdanışman ve milletvekilidir. Erdoğan’ın günlüklerini de yıllardır o tutar. Ayrıca gazete yazarıdır. Üstelik bir değil, iki köşesi vardır. Star gazetesinde kendi adıyla yazar, Yeni Şafak’ta ise Yasin Doğan takma adıyla. Yazıları ilgi görür. Tayyip Erdoğan’ın mesajları, düşünceleri konusunda daha iyi akıl yürütmek isteyenlerin yakın markajındadır bu iki köşe. Yeni Şafak’ta takma isimle yazdığı köşesinde dün hem Kandil’e, hem de HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’a bozuk atıyordu. “Kandil’deki örgüt ağaları” diyordu. “Ölüm diyen Kandil” diyordu.
Demirtaş’ın Yeni Yaşam Çağrısı, Erdoğancıların vücut kimyasını bozmuş
Erdoğan’ın başdanışmanı, Demirtaş’ın aday olduktan sonraki hallerini de hiç beğenmiyordu. Aşağıdaki cümleleri ilginçti: “Cumhurbaşkanı adayı olunca, eski Türkiye medyasının ve İstanbul sosyetesinin adayıymış gibi beyaz Türk pozları vermekten çekinmedi.” “Sorunu üreten ve geçmişte şikâyet ettikleri haksızlıkları yapan zihniyetle bu kadar kolay iş tutması, buna karşın çözüm sürecinin mimarı olan Erdoğan’ı yerden yere vurması bir samimiyetsizlik üretiyor.” “Rakibini çalmakla suçlayan bir kişinin nazik, ılımlı, hakkaniyetli olduğu söylenebilir mi?” “17 Aralıkçıların ağzıyla konuşan bir HDP adayı yeni Türkiye'de kendine rol bulabilir mi?” “Demirtaş, demokratik özerkliği rafa kaldırmış, Kürt meselesinin kapsamlı çözümünü ise unutmuş...” “Neredeyse Kürt demekten çekinen HDP başkanının, daha adayken kendine yabancılaşmaya başlaması çok hazindir.”
Erdoğan, Berkin Elvan’ın annesini yuhalatırken Demirtaş alkışlatıyor
Başdanışman neden bozuk atıyor sorusunun karşılığı sır değil. Her şey kabak gibi orta yerde. Demirtaş, bazı temel konulara Erdoğan’dan çok farklı bakıyor. Gezi’ye farklı bakıyor. 17 Aralık’a farklı bakıyor. ’Paralel’e farklı bakıyor. ‘Demokrasi’ye farklı bakıyor. Selahattin Demirtaş, Gezi konusunda Erdoğan’ın iç ve dış komplolar senaryosuna itibar etmiyor. Gençlerden yana çıkıyor. Gezi kurbanı Berkin Elvan’ın annesini Erdoğan gibi meydanlarda yuhalatmıyor, tam tersine alkışlatıyor. Yine Erdoğan’dan farklı olarak, “acıları yarıştırmayan bir dili rehber edineceğini” söylüyor. Erdoğan’dan ayrıldığı bir başka temel konu da 17 Aralık ve paralel yapı. Erdoğan ve yandaşları, 17 Aralık’ı Gezi’nin devamı niteliğindeki bir darbe girişimi olarak yutturmak istiyorlar. Oysa gerçek bunun tersi. Asıl Erdoğan’dır, yolsuzluk ve rüşvet dosyalarını kapatmak ve tek adamlık yolunda Çankaya’ya çıkmak için darbe düğmesine 17 Aralık’ta basan… Demirtaş bu gerçeğin de farkında. Erdoğancıları rahatsız eden tavrını şu satırlarda bulmak mümkün:
“AKP’nin paralel demesi abesle iştigal. Evrenin herhangi bir yerinde kesişen iki çizgiye paralel denmez. Bıraksınlar biz her ikisine paralel diyelim ama AKP paralel diyemez. Hukuk dışına çıkmış suç işlemiş kim olursa olsun, cemaat ya da parti mensubu olur, kesinlikle hesap sorulması lazım. Bir kişi cemaat sempatizanı diye suçlanamaz. Suç işleyip işlemediğine bakılacak. Cemaati suç olarak tanımak hukuk dışılık olur. KCK operasyonları sırasında AKP ve cemaat birlikte yönetiyordu iktidarı. O günlerde henüz öküz ölmemiş, ortaklık bozulmamıştı.”
Demirtaş’ın bu sözleri çok açık. Ve de yerli yerinde. Öyle olduğu için de, Erdoğancılar ona bozuk atıyor.
10 Ağustos’ta oyum Selahattin Demirtaş’a
Selahattin Demirtaş’ın geçen gün açıkladığı Yeni Yaşam Çağrısı da, anlaşılan o ki, Erdoğancıların vücut kimyasını bozmuş. Çünkü bu çağrının özünü demokrasi oluşturuyor. “Toplumun üzerinde yükselen otoriter, antidemokratik, bürokratik ve cinsiyetçi devlet anlayışının başında oturan bir cumhurbaşkanı olmak için aday olmadım” diyen Demirtaş çağrısında, Tayyip Erdoğan’ı hedef tahtasına oturtuyor. Selahattin Demirtaş, “Yeni yaşam; tek tipçi dayatmalara karşı çoğul, farklılıkların eşit ve gönüllü beraberliğine dayalı bir toplumsal varoluşu anlatıyor. Özgürlükçü ve demokratik bir Türkiye’nin mümkün olduğuna yürekten inanıyoruz” derken de, Tayyip Erdoğan’dan ayrıldığı bir noktayı vurguluyor. Demirtaş, “Kürt sorunu çözüldükçe Türkiye demokratikleşecek, Türkiye demokratikleştikçe çözüm hız kazanacak” derken de Erdoğan’dan ayrılıyor. “Her türlü tekçilik son bulacak, çoğulculuk egemen kılınacak” derken de ayrılıyor Erdoğan’dan. “Devletin herhangi bir kurumla din ve inanç özgürlüğü üzerinde oluşturduğu tekçi tahakküme son verilmeli” derken de ayrılıyor. Demirtaş, Tayyip Erdoğan’dan, “Cemevleri ve farklı din ve inançlara ait tüm mekanlar yasal statüye kavuşturulmalı” derken de ayrılıyor. “Her toplum kadınların özgürlüğü kadar özgürdür” derken de ayrılıyor Erdoğan’dan. “Yeni yaşam çağrısı cinsel özgürlükçü toplumdur” derken de ayrılıyor. Demirtaş, “Farklı cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği sebebiyle öldürülen, baskı gören, dışlanan LGBTİ bireyler sistem tarafından görmezden geliniyor. LGBTİ’lerin varoluşu suç görülüp, homofobi ve transfobi besleniyor” derken de, ayrılıyor Erdoğan’dan…
Demirtaş, Gezi’ye, 17 Aralık’a, ‘paralel’ gibi temel konularda Erdoğan’dan ayrılıyor
Kısacası: Erdoğancıların Demirtaş’a kızması şaşırtıcı değil. Erdoğancılar, demokrasi diyen, hukukun üstünlüğü diyen, özgürlükler diyen, insan hakları diyen, bağımsız yargı diyen, hayat tarzlarına saygı, cinsel özgürlük diyen herkese kızıyorlar. Onların işi sorgulamak, eleştirel düşünmek değil. Onlar ‘kayıtsız şartsız biat’tan yana. Bir başka deyişle: “Ya biat ister, ya düşman sayar!” Bu zihniyetin insanlarıyla Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük sularında yol alması imkânsız. İşte bütün bu nedenlerle, ben de oyumu 10 Ağustos’ta Selahattin Demirtaş için kullanacağımı bir kez daha açıklıyorum.