1960’ların sonları, 1970’lerin başları... Zamanın devrimci gençliği Atatürk değil Mustafa Kemal derdi. Mustafa Kemal’in kalpaklı fotoğrafları kullanılırdı bildirilerde, mitinglerde. ‘Devrimci gençlik’ için asıl önemli olan Mustafa Kemal’in önderlik ettiği Kurtuluş Savaşı’ydı, Atatürk’ün 1923 sonrası yaptıkları değil. Kalpaklı Mustafa Kemal’inki Birinci Kurtuluş Savaşı’ydı; ‘devrimci gençleri’nki ise İkinci Kurtuluş Savaşı... Bu ‘İkinci Kurtuluş Savaşı’yla Türkiye ‘Batı emperyalizmi’nin zincirlerini kırarak, tam bağımsız gerçekten demokratik bir ülke olacaktı. 1971’de Türkiye 12 Mart askeri darbesine bu sloganlarla gitti. Benim de cuntacı olarak içinde yaşadığım bu dönem acı ve kanlı fotoğraf kareleriyle, geçen pazar akşamı Yenikapı mitingini izlerken bir film şeridi gibi geçti gitti. Meydanın bir köşesinde koskocaman kalpaklı bir Atatürk resmi, ortada Türk bayrağı, yanında da Erdoğan fotoğrafı dikkati çekiyordu. Konuşmalardan, sloganlardan sık sık şunlar kulağıma çalınıyordu:
İkinci Kurtuluş Savaşımız! Başkumandan Erdoğan!
Batı düşmanlığı ve Amerika düşmanlığı 'demokrasi mitingleri' boyunca meydanlardan eksik olmadı.
Demokrasi nöbeti boyunca meydanlardan bu sloganlar hiç eksik olmadı. Eksik olmayan başka bir şey daha vardı:
Batı düşmanlığı... Avrupa, Amerika düşmanlığı...
Batı’ya karşı ikinci kurtuluş savaşı, ‘devrimci gençler’den farklı olarak, İslamcı ve dini motiflerin ağır bastığı bir iklimde veriliyordu. Nazım’ın yanında Necip Fazıl da, Abdülhamid de seslendiriliyordu. Tayyip Erdoğan, çarşamba gecesi Saray önünde ‘demokrasi nöbetleri’ni noktalarken ‘çılgın Türkler’in önüne şu sıfatı özellikle ekledi:
İmanlı çılgın Türkler!
Erdoğan, Atatürk’ü aşmak istiyor.
Yoksa Birinci Kurtuluş Savaşı imansız çılgın Türkler tarafından mı yapılmıştı? Elbette hayır. İmanlı, imansız bu toprakları seven herkes tarafından verildi Kurtuluş Savaşımız... Bu uzun girişin nedeni sır değil. Bilinmekte: Erdoğan, Atatürk’ü aşmak istiyor. Bunun için Çankaya Köşkü’nden Saray’a taşıdı Cumhurbaşkanlığını. Saray’ın içine cami de yaptırdı.
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın bahçesini, yeşil bayrakların sallandığı, Allahu ekberli sloganların atıldığı muazzam bir miting alanına çevirdi. Bunlar bazı semboller. Erdoğan bu sembollerin ötesinde, özellikle laiklik ve hayat tarzları konusunda Atatürk’ü sevmediğini belli eden o kadar somut adım attı ki... Erdoğan’ın Atatürk’ün hayata, dünyaya ve Türkiye’ye bakışından hiç hoşlanmadığını cümle âlem biliyor. 1923 sonrasında yapılanlar Erdoğan’ın kendi dünyasına ters düştüğü içindir ki, kalpaklı Mustafa Kemal’i tercih ediyor. Batı’ya karşı ikinci kurtuluş savaşı bu yüzden... Tıpkı bir zamanların ‘devrimci gençleri’ gibi Erdoğan da ‘Batı emperyalizminin zincirleri’ni kırmak istiyor. Bunun için meydanlara kalpaklı Atatürk resimleri astırıyor, ikinci kurtuluş savaşı sloganları attırıyor, kendisine Başkumandan Recep Tayyip Erdoğan diye bağırtıyor. Sözü uzatmak istemiyorum. Siyasette hiç kuşkusuz Atatürk’ü aşmak da hedef olarak konur. Erdoğan için de bu geçerli. Ama şunu yazın bir kenara: Erdoğan’ın asıl hedefi, Atatürk’ü aşmak değil, Atatürk’ü tersine çevirmek. Yoksa, 21. yüzyılda Atatürk’ü aşmanın yolu tam demokrasi, hukukun üstünlüğü ve özgürlükler düzeninden geçer.