Evet, Türkiye bugün büyük bir kuşatma altında. Başmimarı da Erdoğan’dan başkası değil. Ayrıca bu kuşatma, kimilerinin sandığı gibi sadece dıştan değil, içten de bir kuşatma... 1 Kasım’ın yüzde 49 oyuyla gelmiş gibi gözüken ‘istikrar’ı da içten içe kemiriyor bu kuşatma... Türkiye’nin yakın geleceğini her alanda her geçen gün belirsizliğe boğan bir kuşatma yaşanmakta. Nereye gittiğimizi göremiyoruz. Bu arada farklı sesler kısıldıkça kısılıyor, (Bu satırları yazarken haber ulaştı: Sevgili Nazlı Ilıcak’ın Kanal D’deki programı kaldırılmış!) Görebildiğini açıkça söyleyenler azalıyor. Karanlığı sorgulayanlar yavaş yavaş sahneden çekiliyor. Eleştirel sesler cılızlaşıyor. Dün bir meslektaşım şöyle yakınıyordu: “Türkiye dörtnala bir felakete gidiyor. Bizler de Titanik içinde çalan orkestra olduk. Asil bir duruşla, felaketin fon müziğini çalıyoruz.”
Farklı sesler kısıldıkça kısılıyor. Karanlığı sorgulayanlar sahneden çekiliyor. Eleştirel sesler cılızlaşıyor
Yaşanmakta olan bu ‘kuşatma’yı Tayyip Erdoğan kendi elleriyle, kendi yanlış politikalarıyla yarattı. Kendisini tek adam yapmak için yanlışta inat etti. Hâlâ da inat ediyor. Türkiye’yi saran iç ve dış kuşatma bugün gitgide derinleşiyorsa, bu durum ‘Erdoğan despotluğu’ndan kaynaklanıyor. Kuşatmanın başmimarı Saray’daki Sultan’dan başkası değil. Evet öyle. Bir yandan, demokratik hak ve özgürlükleri budadı, hukukun üstünlüğünü hiçe saydı. “Kürt sorunu yok” dedi. Seçim sandığında savaş stratejisi prim yaptığı için ‘barış’ı boşladı. Yalnız kendi Kürtleriyle değil, özellikle Suriye Kürtleri ile de barış defterini kapattı. Hatta bir ara Suriye’de Kürtlere karşı IŞİD’e bile destek verdi. “IŞİD neyse, PKK ve PYD de odur” sloganını ağzından hiç düşürmedi.
Türkiye’yi saran iç ve dış kuşatma gitgide derinleşiyorsa, bu Erdoğan despotluğundan kaynaklanıyor
Erdoğan’ın bu politikaları, Kürtler konusunda Türkiye’yi ABD ve Moskova’dan uzaklaştırırken, bu başkentlerle PKK ve PYD arasında askeri işbirliği kapısını araladı. Rusya’yla uçak krizi her şeyin üstüne tuz biber ekti, (Burada komplocu bir soru: Rus uçağını da paralelciler düşürmüş olmasın?..) Moskova, PKK ile PYD’ye daha çok yaklaşırken, bölge Kürtleriyle ilişkilerini sıkılaştırdı. Türkiye, Suriye’de hızla devre dışı kalmaya başladı. Musul’a asker nedeniyle yalnız Bağdat yönetimiyle değil, yalnız Tahran’la değil, Moskova’yla da, daha önemlisi Washington’la da karşı karşıya geldi Türkiye. Son olarak Başkan Obama’dan fırçayı yiyince, tornistan yaptı Erdoğan, askeri Musul’dan çekmeye mecbur kaldı. ‘Dış kuşatma’ konusunda, Barzani’den gelen bağımsız Kürt devleti sinyalleri de gözardı edilmesin tabii... Erdoğan’ın aklına, kim bilir belki de, bütün bu ‘dış kuşatma’yı yarmak için ‘one minütçü’lüğü bırakmak, İsrail’e bir hamle yapmak gelmiş olabilir. Galiba bu da boş çıktı. İsrail Başbakanı Netanyahu geçen gün Türkiye’yle uzlaşma yok dedi, anlaşmazlık konuları olarak en başta Gazze ve Hamas’ı gösterdi.
Böylesine perişanları oynayan bir dış politikaya Türkiye ilk defa şahit oluyor
Lafı uzatmak yersiz. Zaloğlu Rüstem gibi, ama elinde oyuncak bir pala, yedi düvele eyy eyy çekerek meydan okuyacağını sanan, hedef küçültme nedir bilmeyen Saray’daki Sultan, her önüne gelenle papaz oldu ve Türkiye’yi yalnızlaştırdı. Türkiye’nin kendi tarihinde hiç rastlanmadık ölçüde tecrit edilmesine yol açtı. Böylesine perişanları oynayan bir dış politikaya Türkiye ilk defa şahit oluyor. Bu memleket böylesine bir kuşatılmışlığa ilk kez tanık oluyor. Ve bu kuşatılmışlık, Türkiye’ye, ekonomi dâhil, her bakımdan fena hâlde pahalıya mal oluyor, bu gidişle hiç kuşkunuz olmasın, her geçen gün daha da pahalıya mal olacak. Bir kez daha belirtmekte yarar var. Kuşatma içeride başladı. Erdoğan tarafından başlatıldı. Çünkü Erdoğan demokrasi, hukuk ve barışa boş verdi, bu değerlere sırtını döndü. Ama bu iç politika, Türkiye’nin dıştan da kuşatılmasına kapıyı açtı. Ve Türkiye bugün epeyce derin bir kuşatma altındaysa, bunun mimarı tek kişidir: Saray’daki Sultan! Erdoğan’la gerçek istikrar olmaz. Çünkü Erdoğan’la demokrasi, hukuk ve barış sözcükleri -bir ara yan yana gelir gibi olmuştu ama- bundan sonra yan yana gelmez. Kimse bu hayali kurmasın. Bir anayasa değişikliğiyle, bir referandumla Erdoğan’ı tek adam yapmak, Türkiye’yi daha beter istikrarsızlığa iter. Evet, yine bir tekrar ama gerçek...