Erdoğan hükümeti, İmralı ve Kandil’in uzun zamandır talep ettiği yasal düzenlemeyi Meclis’e sevk ederek çözüm süreci konusunda önemli bir adım attı. Tasarı, taraflar arasındaki ‘diyalog’un yasal bir çerçeveye oturtulmasını öngörüyor ve zamanla müzakere yolunun açılabileceğini gündeme getiriyor. Öcalan, gelişmeyi tarihi diye nitelemiş. Aynı zamanda tasarının iyileştirmesi için daha yapılması gerekenler olduğuna da işaret etmiş. Evet, olumlu bir gelişme. ‘Çözüm süreci’ni daha ileriye götürebileceği için önemsenmesi gerekiyor. Bu arada ihtiyatlı bir iyimserliğin geçerli kılınmasında yarar var. Çünkü yasal düzenlemeler her şey demek değildir. Önemli olan ‘uygulama’dır. Burası öyle bir memlekettir ki, en güzel yasalar bile devlet isterse buharlaşır, sahneden elini ayağını çekebilir. Bunun örnekleri Avrupa Birliği’ne uyum alanında az değildir. Bu nedenle, yandaş medyanın seçim arifesinde attığı sevindirik manşetler yerine ölçülü düşünmekte yarar var. Bu bakımdan Kandil’in sesine kulak vermek isabetli olabilir. Cemil Bayık şöyle diyor: “Sadece yasanın çıkarılması müzakereye yetmez ve müzakere olacağı anlamına gelmez.” KCK Eşbaşkanı olarak, Özgür Gündem gazetesinden Veysi Sarısözen ve Sedat Yılmaz’a açıklamalar yapan Cemil Bayık şu noktalara dikkati çekmiş:
Yandaş medyanın sevindirik manşetleri yerine ölçülü düşünmekte yarar var
Bu yasa müzakere demek değildir, müzakereye geçileceği anlamına gelmeyebilir. Buna dayanarak devlet ve hükümet müzakere yönünde adım atacak mı, atmayacak mı? Bu, yasadan sonra belli olacak. Yasa çıkarıldıktan sonra derhal müzakereye geçmezlerse, bunu da oyalamaya dönüştürürlerse, kesinlikle bugüne kadar sürdürdüğümüz tutumu sürdürmeyeceğiz. Kendi yolumuzda adım atmada tereddüt etmeyeceğiz. Müzakerenin yapılması için bazı şartların yerine getirilmesi gerekir. Bu şartlardan biri, üçüncü bir tarafın gözlemci olmasıdır. Diğer bir şart da, Önder Apo’nun müzakere yürütebileceği koşullara ulaşmasıdır. Bunlar olmadan sadece yasanın çıkarılması müzakere olacağı anlamına gelmez. Önlerinde tek bir yol var: Müzakere yapmak. Başka yol olduğunu sanıyorlarsa, gafleti yaşıyorlar demektir.
Kandil’in sesi böyle. Gayet ihtiyatlı, her zamanki gibi... Kandil öteden beri böyle ses verir. Bu ses kimi zaman da sert, köşeli çıkar. Son söz hiç kuşkusuz Öcalan’a aittir. Ve Kandil’in görüşleri, bu ‘son söz’ün oluşumunda elbette rol oynar. Tekrarlamakta yarar var. Yeni tasarı çözüm süreci konusunda olumlu ve önemli bir gelişme olmakla birlikte, oldu da bitti maşallah havası yaratmak yanıltıcıdır. Kuşkucu bakış açılarına gelince... Erdoğan’ın bu hamlesi, Kürt oylarına göz kırpan bir seçim rüşveti mi?.. Seçim dönemlerinde daha önce gördüğümüz yeni bir oyalama, zaman kazanma taktiği mi?.. 2009 ve 2011 seçim dönemlerinde, kaç kez yaşandı bunlar. Bir, hatta iki seçim öncesinde, ister istemez bu kuşkucu soru işaretleri bir kez daha çengellerini getirip zihinlere takabiliyor. Geçelim. İkinci noktaya gelince...
Yeni tasarı önemli bir gelişme ama oldu da bitti maşallah havası yanıltıcı
Eyy Hasan Cemal! Kaç zamandır T24’ün bu köşesinde, Erdoğan’la demokrasi, Erdoğan’la hukuk sözcükleri artık yan yana gelmez diye yazıp duruyorsun. Erdoğan’ın demokrasi korkusu, bu köşenin neredeyse gedikli teması haline gelmiş durumda. Şimdi şu üç soruya cevap ver bakalım:
1. Demokrasi ve hukuk fukarası bir Erdoğan nasıl olacak da, çözümü Türkiye’de barış ve demokrasi anlamı taşıyan Kürt sorununda gereğini yapabilecek?..
2. Meclis’e sevk ettiği tasarıda bile hala Kürt diyemeyen, sorunun adını Kürt sorunu olarak değil de, terör sorunu diye koyan bir Tayyip Erdoğan nasıl olacak da bu sorunu hal yoluna sokabilecek?
3. KCK’nın 30 Mart seçimleri sonrasında yayınladığı bildiride yer alan ve “Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşemez, Türkiye demokratikleşmeden Kürt sorunu çözülmez!” diye formüle edilen doğru bakış açısıyla, senin demokrasi ve hukuk fukarası diye tarif ettiğin Tayyip Erdoğan nasıl yan yana gelebilir ki?
Eyy Hasan Cemal! Cevap ver bakalım cevap. El cevap: Yukarıda üç sorunun içinde yatan kuşkularım elbette geçerliğini koruyor!