Keyifli bir pazar sabahı kahvemi yudumlarken, yine şeytan dürtüyor, bilgisayarı açıyorum. Oysa, pazar günleri yazı yazmayı sevmem. T24’te gezintiye başlarken yazı kendiliğinden geliyor. Yandaş medya bir âlem. Hele tetikçi köşeler... Havayı özetlemek için tek bir sözcük yeterli: Şaşkınlık! İnsanın içi acıyor. Nereden tutacaklarını şaşırmışlar. Halbuki her şey gözler önünde. Öylesine apaçık ki. Ama göremiyorlar. Ya da duyduklarına, okuduklarına inanamıyorlar. İşlerine gelmiyor belki de. Konduramıyorlar. Anlaşılan o ki, kendilerini çok daha farklı olana hazırlamışlar. Şimdi yanılmış olmanın, yanıltılmanın şaşkınlığı -ya da hayal kırıklığı içinde- gerçeğe gözlerini kapayıp, hâlâ özlemlerini dillendiriyor. Sanki her şey güllük gülistanlık. ‘Yandaşlar’ın manşetlerine, köşelerine şöyle bir göz atınca, hay Allah diyorum. Hepsi ters köşeye yatmış gibi... Bülent Arınç, Erdoğan’a one minute çekmiş, duymamış gibi yapıyorlar! Partizanlık işte böyle bir şeydir. Gazetecilik yerine Saray dalkavukluğu yapınca böyle olur. Sorgulamazsan, sana verileni papağan gibi tekrarlarsan, kafaların arkasında olan biteni merak etmezsen, menfaat ipleri soru sormana set çekerse, öyle bir gün gelir ki, işte böyle iyot gibi açıkta kalırsın. Geçelim.
‘Yandaşlar’a şöyle bir göz atınca, hay Allah diyorum. Hepsi ters köşeye yatmış gibi... Gazetecilik yerine Saray dalkavukluğu yapınca böyle olur
Oysa her şey gözler önünde. (1) Erdoğan’la hükümet arasında çatlak, kabak çiçeği gibi açmış durumda. Buna kriz de diyebilirsin, Cumhuriyet’in manşetindeki gibi, Saray’a isyan deyimini kullanabilirsin. Ama gözlerinin önündekini okumak istemiyorsun anlaşılan... (2) Erdoğan’la hükümet arasındaki çatlağın daha derine gittiğine dair belirtileri de suyun yüzünde görebilirsin. Hatta başlangıç noktasını 17 Aralık’a, yani yolsuzluk iddialarının ‘Erdoğan ailesi’ne uzandığı tarihe kadar götürebilirsin. (3) Çözüm süreci konusunda sadece Erdoğan’la hükümet arasında değil, aynı zamanda Erdoğan ve hükümetle İmralı arasında da görüş ayrılıkları gizlenemez hâle gelmiştir. İstesen bunları da görebilirsin. (4) Erdoğan, AKP’den MHP’ye oy kaybettirdiği gerekçesiyle çözüm sürecine fren istiyor. ‘İzleme heyeti’ne karşı çıkıyor. Dolmabahçe Deklarasyonu’na da hükümet ve İmralı’dan farklı bakıyor, böyle bir sürece inanmıyor. (5) Erdoğan’ın tüylerini diken diken eden bir başka konu başlığı da Kürt sorunu. Erdoğan, uçağındaki ‘cici gazeteciler’e ‘Kürt sorunu’nun çoktan bittiğini tekrarlarken, herhalde bir kez daha İmralı’nın, Kandil ile HDP’nin vücut kimyasını fena hâlde bozuyor. (6) Öcalan, Newroz çağrısında PKK’nın silah bırakma kongresini bazı önkoşullara bağladı. Bahar ayları da demedi, bir tarih de vermedi. Bu da Erdoğan ve hükümet saflarında hayal kırıklığı yarattı. Farkında değil misiniz? (7) Öcalan’ın silah bırakma konusuyla ilgili olarak, Dolmabahçe Deklarasyonu’nda yer alan ilkelere dönük bir mutabakat oluşumundan söz etmesi de, bu çerçevede İzleme Heyeti’yle Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu kurulmasını öne sürmesi de, rahatça denilebilir ki, Ukrayna dönüşü Erdoğan’ın vücut kimyasını bozmuştur. Çünkü, bunlar Ankara’da beklenmiyordu. (8) Eyy yandaş medya farkında değil misiniz? Bülent Arınç, Tayyip Erdoğan’a one minute çekti, yoksa duymadınız mı?
Şimdi bu satırlarımı okuyan kimileri, sakın ola, yine o bildik teranelerini okumaya başlamasın. Barıştan yanayım. Ağa babanız dâhil hepinizden önce parmakların tetikten çekilmesini savundum. Bugün de ‘ateşkes’in devamını elbette istiyorum. Ama aynı zamanda gerçek nedir farkındayım. Ayaklarım havada değil. Bunca deneyimden sonra gerçek ve kalıcı barışın hangi koşullarla geleceğini çok iyi biliyorum.
Ağa babanız dâhil hepinizden önce parmakların tetikten çekilmesini savundum. ‘Ateşkes’in devamını elbette istiyorum. Ama ayaklarım havada değil
Hâlâ Kürt sorunu diyemeyen, eşit vatandaşlık nedir aklı ermeyen, ‘seçimlik ders’le ‘asimilisyon’un kalktığını sanabilen devlet zihniyetiyle -ya da ‘Erdoğan kafası’yla- gerçek barış ve demokrasi kapımızı çalmaz. Bugüne kadar çalamadı da. Bu gerçek yıllar yılı Ankara’daki devletçi kafalara dank etmediği içindir ki, bu memlekette oluk gibi kan ve gözyaşı aktı, korkunç acılar yaşandı. Evet, Tayyip Erdoğan’ın Öcalan’ı muhatap almış olması, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde barış kapısını aralayan çok önemli bir adımdır. Ama bu kapının ardına kadar açılması, Erdoğan’ın devletçi kafası ile mümkün değildir. Bu gerçeği de yazın bir kenara.