Soru: Demokrasi ve hukuk yolunda geriye giderken Kürt sorunu çözülür mü? Hayır, çözülmez. Soru: Demokrasi ve hukukun üstünlüğüne ilişkin temel değerleri hiçe sayan bir iktidar ‘çözüm süreci’nde yol alabilir mi? Hayır, alamaz. Soru: Türkiye demokratikleşmeden Kürt sorunu çözülebilir mi? Hayır, çözülemez. Soru: Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşebilir mi? Hayır, demokratikleşemez. Yazın bunları bir kenara. Çekinmeyin, bu gerçeklerin altını çizmek ne barış karşıtı olmaktır, ne de çözüm süreci düşmanlığıdır. Tam tersine, kan ve gözyaşı kapısının yeniden açılmasına hayır demektir.
Çekinmeyin, gerçeklerin altını çizmek ne barış karşıtı olmaktır, ne de çözüm süreci düşmanlığıdır
Evet, iki yıla yakın süredir dağlardan ölüm haberi gelmiyor. Ateşkes devam ediyor. Devam etmesi elbette aklı başında, vicdan sahibi herkesin arzusudur. Başka türlüsü düşünülemez. Ama aynı zamanda özlemlerle gerçekleri birbirinden ayırmak gerekir. Erdoğan iktidarı eğer demokrasi ve hukuku bugünkü gibi çiğnemeye devam ederse... Ayağında sürekli top dolaştırırsa... ‘Çözüm süreci’ni kendi eliyle -ve birtakım ‘provokasyon’ların da itişiyle- bir anda çökertebilir.
Âkil insanlardan biri çıkıp da Davutoğlu’na ‘AB’ye uyum için kabul ettiğiniz standartların çok gerisine düşen bu yargı paketi ne olacak’ diye sordu mu?
Geçen pazar günü Başbakan Davutoğlu’nu âkil insanlar önünde yaptığı konuşmayı televizyondan izledim. Her zamanki bilgiçliği ya da eski deyişle malumatfuruşluğu ile uzun uzun konuştu. Şaka gibiydi söyledikleri. Çünkü demokrasiden dem vurdu. Hukuktan söz etti. Çoğulculuk dedi. BAAS’çılığı, tekçiliği eleştirdi. Sanki, demokratik hak ve özgürlüklerin canına okuyan son ‘yargı paketi’ni çıkartan kendisi değildi. Sanki, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet dosyalarını kapatan ‘kendi yargıları’ değildi. Sanki, ‘zorunlu din dersi’nden dolayı Türkiye’yi mahkûm eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni eleştiren kendisi değildi. Sanki, Aleviler yok sayılamaz diyen AİHM’nin kararına karşı, “Ateistler de dini öğrensin!” diyebilen kendisi değildi. Sanki, artık Türkiye’de başbakanların ancak Allah’a ve millete hesap vereceklerini söyleyen kendisi değildi. Sanki, “Sayın Cumhurbaşkanı, siz siyaseten sorumsuzsunuz; sorumlu olan benim ve bu memleketi ben yönetirim; Türkiye’de başkanlık değil, parlamenter sistem geçerlidir” diyerek Tayyip Erdoğan’a bugüne kadar anayasa uyarısı yapmayan kendisi değildi. Şimdi böyle bir başbakan kalkmış demokrasi, hukuk, çoğulculuk nutku atıyordu televizyon kameralarının önünde... Şu da aklıma takılmadı değil. Âkil insanlar içinden biri çıkıp da kendisine, “İyi güzel, demokrasiydi, hukuktu diyorsunuz, ama bir zamanlar AB’ye uyumun gereği olarak kabul ettiğiniz standartların çok gerisine düşen bu yargı paketi ne olacak” diye sordu mu?.. Bilmiyorum.
Erdoğan iktidarı hem Batı’da, hem bölgede kendini gitgide yalnızlaştırıyor BM’de uğramış olduğu diplomatik hezimet bu bakımdan çarpıcı bir örnektir
Tekrar başa döneyim. Demokrasi ve hukuk yolunda yürümeyen bir siyasal iktidar, Türkiye’de ‘çözüm süreci’ni selamete ulaştıramaz. Bu açıdan Erdoğan iktidarı son derece tehlikeli sularda seyrediyor. Bununla iç içe olarak ikinci bir vahim hatası daha var Erdoğan’ın. Hem Batı’da, hem bölgede kendini gitgide tecrit ediyor, yalnızlaştırıyor. Birleşmiş Milletler’de uğramış olduğu diplomatik hezimet bu bakımdan çarpıcı bir örnektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “PYD bizim için PKK ile eştir, o da bir terör örgütüdür, ona silah yardımı müttefiklikle bağdaşmaz” diyor ama Amerika’nın kulak astığı yok. PYD ile ilişki kurduğunu, silah yardımı yaptığını gizlemiyor Başkan Obama yönetimi... Yine Erdoğan açıkça vozurdasa da, Britanya Irak Kürdistanı’nda Mesut Barzani’nin peşmergelerine askeri eğitim vermeyi sürdürüyor. Öte yandan İran, Irak Kürtleriyle yakınlaşırken, PKK ve PYD ile ilişkilerini geliştiriyor. Böyle politika olur mu? Ankara ne yaptığının farkında mı? Hem demokrasi ve hukuktan uzaklaşarak ‘çözüm süreci’ni tıkamaya başlayacaksın... Hem PKK’si de, PYD’si de birdir, ikisi de ‘terör örgütü’dür diyerek, onları Amerika’nın, Avrupa’nın saflarına iteceksin... Hem PKK ile Öcalan’ın arasını açabilecek yönelişler içine gireceksin... Sonra da kalkıp şöyle yakınacaksın: “Şu anda bakıyorsunuz, İmralı farklı bir havada, dağ farklı bir havada, Parlamentodaki temsilcileri farklı bir havada. Böyle bir ayrışmanın, bölüşmenin olduğu yerde ülkemi karıştıranların hâli de ortada…”
Kafası fena halde karışık bir Ankara bu. Demokrasi ve hukukla evinin içini düzene sokarak hem kendi Kürtlerini, hem bölge Kürtlerini kazanarak, manevra alanını genişletecek bir kafa değil bu. Bu kafa karışıklığı hayırlara vesile olmaz! Bu kafa karışıklığıyla Türkiye’nin önü açılmaz. Hatta gün gelir, Öcalan’ın iyi niyetli çabaları da ‘çözüm süreci’ni kurtaramaz.