Evet sen! Yazmadın, yazmıyorsun, yazmayacaksın. Demokrasi tarihinde neden utançla anılacaksın, biliyor musun? Aşağıda uzun bir liste var...
Başbakan açıp telefonu haber attırıyor.
Medya özgürlüğünün canına okuyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan açıp telefonu televizyon programı sansürlüyor.
Medya özgürlüğünün canına okuyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan açıp telefonu gazeteci attırıyor.
Medya bağımsızlığını hiçe sayıyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan açıp telefonu köşe yazarı attırıyor.
Medya bağımsızlığının canına okuyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan açıp telefonu, bir haberden dolayı gazete patronunu ağlatıncaya kadar azarlıyor.
Medya bağımsızlığını hiçe sayıyor.
Tek satır satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan açıp telefonu, Adalet Bakanı’nın Yargıtay nezdinde devreye girmesini ve bir işadamı hakkındaki beraat kararının mahkûmiyete çevrilmesini istiyor.
Yargı bağımsızlığını hiçe sayıyor.
Demokrasinin özü olan kuvvetler ayrılığını ayaklar altına alıyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan açıp telefonu bizzat devreye giriyor ve büyük bir ihalenin bir işadamından alınıp diğerine verilmesini sağlıyor.
‘İhaleye fesat karıştırma suçu’yla çıkıyor sahneye.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan açıp telefonu, Danıştay Başkanlığı’na o adayın değil filanca adayın seçilmesini sağlıyor.
Demokrasiyi demokrasi yapan yargı bağımsızlığıydı, kuvvetler ayrılığıydı takmıyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan, kamunun hesap kitap işlerine dair Sayıştay raporlarını Meclis denetiminden kaçırıyor.
‘Millet egemenliği’ni takmıyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan’ın Müsteşarı, devletin en yüksek bürokratı, şimdiki İçişleri Bakanı, açıp telefonu:
- Atın o gazeteciyi içeri, diyor.
- Savcı arama izni mi vermiyor, evinin kapısını kırıp alın o gazeteciyi, diyor.
Ve hızını alamıyor:
- Direniyorsa savcıyı da atın içeri, merak etmeyin, gerekirse kanun çıkartırız, diye ekliyor.
Bir başka deyişle:
Başbakan’ın Müsteşarı, şimdiki İçişleri Bakanı, ne basın özgürlüğü, ne hukuk, ne kuvvetler ayrılığı takıyor, 'devlet benim' diyerek bir gazeteciyi hapse tıkmak için kanunsuz, hukuksuz adım atılması talimatı veriyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan, ‘yandaş medya’yı güçlendirmek için zamanın Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanı’nı da devreye sokarak, büyük ihale sahibi işadamlarıyla ‘para havuzları’ oluşturulmasına ön ayak oluyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan, yeni HSYK düzeniyle yargıyı yürütme olarak kuşatıyor, teslim almaya başlıyor.
Yargı bağımsızlığını, kuvvetler ayrılığını, yani demokrasiyi ayaklar altına alıyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan, yeni internet kanunuyla internetin dilini kesmeye kalkışıyor.
İfade özgürlüğüne sırtını dönüyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan, “Twitter mivitır falan tanımam. Uluslararası camia mamiya falan tanımam. Devletin gücünü göstereceğim” diyor.
Ve ‘Twitter’ı bir emirle kapattırıyor.
Yani kitap yakmak neyse o oluyor bu memlekette.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık dosyalarını kapatmak için savcı talimatı dinlemeyen polisler sahneye çıkıyor.
Bir başka deyişle:
Yargı bağımsızlığı ve yargı kararları hiçe sayılıyor.
‘Yargısal darbe’ yaşanıyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan, Alo Fatih-Alo Mustafa hatlarıyla medyaya nizam veriyor, neyin haber olup neyin olmayacağına, kimin televizyon programına çıkıp kimin çıkmayacağına karar veriyor, kimin köşe yazarı olup kimin olmayacağı konusunda son sözü söylüyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan, huzuruna kendisini rahatsız etmeyecek sorulardan kaçan ‘cici gazetecileri’ ya da kendi deyişiyle ‘omurgalı’ olanları alıyor, ancak otoriter rejimlerde, diktatörlüklerde olabilecek olanı yapıyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan, bir punduna getirip kendisine içinde yolsuzluk, özgürlük, demokrasi gibi rahatsız edici sözcüklerle yüklü sorular sorabilen gazetecileri azarlıyor, susturuyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan, demokratik hukuk devletini hiçe sayarken, ‘internet sansürü’yle Türkiye’yi Çin ve Kuzey Kore gibi özgürlüklerin esamesinin bile okunmadığı karanlık bir lige doğru sürüklüyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan’ın yönettiği bu memlekette, eski Ulaştırma Bakanı ve AK Parti İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayının ‘zamanlama manidar’ dediği bir soruşturma operasyonunu İzmir’de sabah başlatan polisler öğleden sonra apar topar görevden alınıyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan’ın yönettiği bu memlekette, 17Aralık sonrası, yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak Başbakan’ın oğluna doğru yükselen ‘ikinci soruşturma dalgası’ndan sorumlu savcının elinden soruşturma dosyası bir anda uçuruluyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan’ın yönettiği bu memlekette, yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet soruşturmalarını karartmak için yargı bağımsızlığı da, Anayasa da hiçe sayılarak Adli Kolluk Yönetmeliği bir anda değiştirilebiliyor.
Tek satır yazmıyorsun.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan, ‘mütareke basını’ diyecek, ‘iç düşmanlar’ diyecek, ‘vatan hainleri’ diyecek, ‘ikinci istiklal savaşı’ diyecek, ‘casuslar’ diyecek, ‘güçlü istihbarat teşkilatı’ diyecek, ‘yeni MİT kanunu’ diyecek, ‘milli orduya kumpas’ diyecek ve bir ‘polis devleti’ne, bir ‘tek adamlık’ rejimine dönük her türlü adım ve söylemle sahnede yerini alacak.
Tek satır yazmayacaksın.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan, her geçen gün demokratikleşmek yerine ‘devletleşirken’, ‘devlet benim’ zihniyetiyle bu memleketin tepesinde ‘çoğunluk despotluğu’ kurarken, onun sadık bazı tetikçileri de, sırtlarını devlete dayamanın rahatlığı ve güç şımarıklığıyla, “İki kere iki dört: Hangi yöntemlerle devlete savaş açtıysanız, karşılığını aynı yöntemlerle ve daha ağır olarak alacaksınız” diye tehditler savuracak.
Tek satır yazmayacaksın.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan, seçim meydanlarında Alevi bir annenin evlat acısını yuhalatabilecek.
Tek satır yazmayacaksın.
Demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Başbakan, Berkin Elvan’ın yüz binlerin katılımıyla yapılan cenaze töreni gecesinde, ‘omurgalı’ bir gazetecinin konuyla ilgili çanak sorusu üzerine, “Borsa etkilenmedi!” diyebilecek.
Ve sen, tek satır yazmayacaksın.
Yine adım gibi biliyorum.
‘Baykal kasedi’nin Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla mı servis edildiği konusunda da tek satır yazamayacaksın.
Demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçeceksin.
Hey sen!
Hâlâ farkında değil misin?
Bu memlekette hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı, özgürlük ve insan hakları, kısaca demokrasi tepelenmekte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından...
Hâlâ tek satır dahi yazmadın, yazmıyorsun, belli ki yazmayacaksın.
Evet sen, bu ülkenin demokrasi tarihinde utançla anılacaksın.
Bunu hiç aklından çıkarma!
Bu arada bir DİPNOT düşmek istiyorum.
Konu dinlemelerle, ses kayıtları ve tapelerle ilgili.
Daha önce de, bu köşede yazmış ve kanun dışı dinlemelerin rezillik olduğunu belirtmiştim. Yine kanun dışı dinlemelerde, ‘özel hayat’a dair olanların yayınlanmasını da doğru bulmadığımı, bunun ahlak dışı olduğunu söylemiştim.
Ancak bir noktayı da vurgulamıştım.
‘Hukuki olmayan yollar’dan elde edilmiş ses kayıtları, eğer kamuyu ilgilendiriyorsa, yani bunların yayınlanmasında kamu yararı varsa, bu kayıtlar yayınlanır, ifade özgürlüğünden, haber alma hakkından yararlanır.
Bu konuyu belirtirken, kısa adı AİHM olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına, Rıza Türmen’in bir yazısını örnek vererek işaret etmiştim.
Eski AİHM yargıcı ve CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen’in Milliyet gazetesinde, Düşünenlerin Düşüncesi köşesinde çıkan bu makalesinin geniş bir özetini köşeme alıyorum.
Alıyorum, çünkü Başbakan’ın ya da yakın çevresinin yargı bağımsızlığını, hukuk devletini, kuvvetler ayrılığını, medya özgürlüğünü, kısacası demokrasiyi hiçe sayan konuşmalarını hâlâ ‘özel hayat’ kapsamına sokup bunların yayınlanamayacağını savunabilenlere rastlanıyor.
Rıza Türmen’in yazısı aşağıda.
Tapelerin havada uçuştuğu bu sıralarda ortaya çıkan sorun şu: Yargı kararı olmadan yapılan dinlemelerin suç oluşturduğu açık. TCK 132-140 maddeleri bu suçla ilgili. Hukuka aykırı bir biçimde elde edilen bu kayıtlar bir yargılamada kanıt olarak kullanılamaz.
Ancak hukuka aykırı yollardan elde edilen ses kayıtlarının medyada yayınlanması ifade özgürlüğü kapsamına girer mi?
ÖZEL OLANLA OLMAYAN
AİHM kararları bu soruya ışık tutmak bakımından yararlı olabilir. AİHM kararlarında yer alan bu konu ile ilgili temel ilkeleri şöyle özetleyebiliriz:
* Demokratik toplumlarda basın çok önemli bir göreve sahiptir ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi vermekle yükümlüdür. Halkın ise bilgi alma hakkı vardır.
* Basın özgürlüğü belirli bir ölçüde abartmayı hatta tahriki de içerir.
* Kamu çıkarını ilgilendiren konularda bu özgürlüğün sınırlandırılması ancak çok istisnai olarak kabul edilebilir.
* Siyasetçilerin eleştirilmesinin sınırları normal bir bireye kıyasla daha geniştir.
BİR ÖRNEK:
Radio Twist / Slovakya davasında çok dinlenen bir radyo istasyonunda (Radio Twist), Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Bay K ile Adalet Bakanı Yardımcısı Bay D arasında geçen bir telefon konuşmasının yayınlanması söz konusu.
Telefon konuşması yasal olmayan yollardan elde edilmiştir. Radyo Twist bunu bilmektedir.
Her iki politikacı da koalisyon ortağı Slovak Ulusal Partisi üyesidir. Konuşmanın konusu devlet tarafından kontrol edilen büyük sigorta şirketi yönetim kurulu üyelerinin Slovak Ulusal Partisi’ne yakın polisler tarafından binadan dışarı atılması ve yerlerine Slovak Ulusal Partisi’ne mensup kişilerin getirilmesi.
Telefon konuşmasından, her iki politikacının da bu işin içinde oldukları içinde oldukları anlaşılmakta. Bay D sonradan Anayasa Mahkemesi üyesi olur.
Konuşmanın yayınlanmasından sonra Bay D, Radyo Twist’e dava açar. Telefon konuşmasının hukuka aykırı bir biçimde elde edildiğini, Radyo Twist’in bu konuşmayı yayınlamakla kişilik haklarını ihlal ettiğini ileri sürer.
Slovak yargısı, Bay D’yi haklı bulur ve Radyo Twist’i 2600 euro tazminata ve yazılı özür dilemeye mahkûm eder. Radyo Twist bu karara karşı AİHM’ye başvurarak haber verme hakkının ve dolayısıyla ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürer.
AİHM’ye verdiği savunmada Slovak Hükümeti, ses kaydının hukuka aykırı olduğunu, iletişimin ve özel yaşamın gizliliğini ihlal ettiğini, gazetecilik ahlakına aykırı olduğunu belirtir.
ÖZEL YAŞAMA GİRMEYEN...
AİHM kararında, konuşmanın yayınlanmasının özel yaşamı ihlal ettiği görüşünü reddeder. Siyasal nitelik taşıyan iki politikacı arasındaki bir konuşmanın özel yaşama girmediğini söyler.
İkinci olarak AİHM, devlete ait kuruluşların işletilmesi ve özelleştirilmesinin kamuoyunu ilgilendiren bir konu olduğunu belirtir.
Üçüncü olarak AİHM, mahkeme kararlarının temelini oluşturan telefon konuşmasının hukuka aykırı bir biçimde elde edilmesi üzerinde durur.
Radyo Twist’in ses kaydından sorumlu olmadığını, ses kayıtlarının doğru olmayan ya da çarpıtılmış bir bilgi içermediğini, dolayısıyla D’nin kişilik haklarının zarar görmediğini, D’nin sonradan Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmesinin de bunu doğruladığını belirtir.
Radyo Twist’in başka bir kişinin hukuka aykırı bir biçimde elde ettiği ses kaydını yayınladığı için cezalandırıldığını, üçüncü bir kişi tarafından hukuka aykırı bir biçimde elde edilen bir konuşmayı yayımlamanın Radyo Twist’i Sözleşme’nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinin koruması dışında bırakmadığını ileri sürer.
Bu nedenlerle, Radyo Twist’e verilen cezanın demokratik bir toplumun gerekleriyle bağdaşmadığı ve Sözleşme’nin 10. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varır.
NORVEÇ’TEN BİR ÖRNEK…
Bladet Tromso/Norveç (20.05.1999) kararında da, hükümetin kurduğu bir komisyon tarafından yazılan bir gizli raporun gazetede yayınlanması söz konusu.
Norveçli balıkçılar bu raporun yayımlanmasıyla kişilik haklarının ihlal edildiğini ileri sürerler ve gazete mahkûm olur.
AİHM, bu kararında özellikle kamuoyunu ilgilendiren konulardan ifade özgürlüğünün daha geniş tutulması, sınırlandırılmaması gerektiği üzerinde durur ve toplumu ilgilendiren konularda halkın bilgilendirilmesindeki çıkarın balıkçıların kişilik haklarının korunmasından daha önemli olduğu sonucuna varır.
Norveç mahkemesinin verdiği, gazeteyle ilgili mahkûmiyetin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verir.
FRANSA’DAN BİR ÖRNEK…
Fressoz ve Roire / Fransa kararında (21.1.1999), ünlü Fransız mizah dergisi Le Canard Enchainé, Peugeot otomobil şirketi başkanının gizli vergi kayıtlarını bir şekilde ele geçirir.
İşçilerin zam talepleri reddedilirken şirketin başkanının maaşına % 45 zam yapıldığını belirten bir yazı yayımlar. Açılan davada dergi mahkûm olur.
AİHM, büyük bir şirketin yönetiminin kamuoyunu ilgilendiren bir konu olduğunu, bir kişinin gelirinin açıklanmasının özel yaşama müdahale olarak görülemeyeceğini, belgelerin gizliliğini korumanın gazetecilerin değil, vergi makamlarının sorumluluğuna girdiğini, dolayısıyla gazetecilere uygulanan yaptırım ile demokratik bir toplumda basın özgürlüğünün korunması arasında orantı bulunmadığı gerekçeleriyle gazetecilerin ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varır.
HUKUKA AYKIRI ELDE EDİLMİŞ OLSA BİLE…
Bu kararlardan anlaşılacağı gibi, AİHM bir denge gözetiyor. Bir yanda bireylerin özel yaşamları, kişilik hakları, öbür yanda halkın bilgi alma hakkını ve medyanın bilgi verme yükümlülüğünü içeren basın özgürlüğü.
Hukuka aykırı elde edilmiş kayıtlar söz konusu olsa bile, kamuoyunu ilgilendiren bir konu olduğu takdirde, AİHM dengeyi basın özgürlüğü lehinde kuruyor.
AİHM, kararlarındaki bu unsurların son zamanlarda ortaya çıkan tapelerin öfkeyle değil, soğukkanlılıkla ve hukuksal açıdan değerlendirilmesine katkıda bulunacağını düşünüyorum.” (8 Mart 2014 tarihli Milliyet’ten)
Sana katılıyorum, doğru düşünüyorsun Rıza Türmen.
Twitter: @HSNCML