Elimde bir kitap, Virginia Woolf’un Varolma Anları... Etraf bembeyaz. Kar uyuşukluğunun içine gömülmüş hâldeyim. Mutlak sessizlik derler ya öyle. Arada bir bazı cümlelerin altını çiziyorum.
Düşüncenin yalnızlığından ve acılarından kurtulup...
Düşüncenin yalnızlığı... Düşüncenin acıları... Aklıma takılıyor. Hem bu yalnızlığı, hem bu acıları yaşıyorsanız, hızla akıp giden zamanın acımasızlığı ya da insafsızlığı içinde etraf tenhalaşıyor. Ya da etrafından el ayak çekiliyor duygusu güçleniyor. Kimbilir belki de, bir başka deyişle ‘ıssız adam’laşıyorsun.
Tıpkı bomboş denizlerde günlerce sisler içinde dolaşan bir gezginin şafak vakti güneşin yıkadığı, doğanın kendisini kucakladığı, kulağına huzur ve güven fısıldadığı bir sahile ayak basması gibiydi.
Bundan sonrasını Erdoğan Türkiyesi’nde hâlâ demokratik bir anayasa yapılabileceğini düşleyenlerle, bunu hâlâ yazıp çizebilen 'Saray yazarları' düşünsün!
Denizle, yelkenle haşır neşir olanların aşina olduğu bir duygudur bu. Huzur ve güven...
Galiba, artık böylesi duyguları veren sahillerden yoksun bir gezginim ben de... Öyle bir memlekette yaşıyorum ki huzur, güven, barış gibi sözcükler bu memleketin uçsuz bucaksız sahillerinde özgürce kanat çırpmıyor. O sahillere ölü bebekler vuruyor. Ne yazık öyle. Gelecekten bir şey beklemiyordu.
Bu cümle içimi acıtıyor. Hüzün veriyor. Gelecek bitti mi?
Yoksa önünde geçmişten başka bir şey kalmadı mı artık?.. Ne feci, ne hazin. Geleceğe dair hayaller kurmayacak mı? Geleceğe dair umut beslemeyecek mi? Ve o klasik cümlem: Beklediği yarınlar artık hiç gelmeyecek mi? Hepsi dünde mi kaldı? Hayır, kabul etmiyorum. Yaşadığım bütün olumsuzluklara rağmen, ben hâlâ gelecekten bir şeyler beklemekten yanayım. Bekliyorum da. Demokrasiydi, özgürlüktü, hukuktu, insan haklarıydı, bütün bu konuların takipçisi olmaya devam edeceğim. Evet, umutsuz da yaşanmaz, hayalsiz de... Kar uyuşukluğuna gömülmüş Virginia Woolf okurken, düşüncenin acılarına ve yalnızlığına ne güzel dalmışken... O cep telefonu yok mu... Yerimde zıplıyorum.
- Duydun mu Erdoğan ne demiş? - Ne demiş?.. - Demiş ki: “Üniter devlette başkanlık sistemi yoktur diye bir şey yok. Şu anda da bunun dünyada örneği var, geçmişten bu yana da var. Hitler Almanyası’na baktığınızda orada da bunu görürsünüz.” - İyi demiş... Hitler Almanyası’nda olan Erdoğan Türkiyesi’nde neden olmasın ki?.. - Ama olacak şey mi? Ağzından çıkanı kulağı da duymuyor mu? - Bundan sonrasını artık Erdoğan Türkiyesi’nde hâlâ demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dayanan yeni bir anayasa yapılabileceğini düşleyenlerle, bunu hâlâ yazıp çizebilen Saray yazarları düşünsün! - Bu arada Saray'dan 'Çarpıtma var' diye bir açıklama gelmiş… - Geçiniz. Demek, Saray yazarları'nı ve Ak Trol'leri fazla mesai bekliyor.
Yeni yılın ilk yazısını kısa kesiyorum. Uzarsa, 'hakaret'e girebilir de ondan...