Canım çok sıkkın. Moralim bozuk. Böyle zamanlarda Murat Belge’ye ne yapacağız diye sorduğumda, hep aynı yanıt gelir: “Yazmaya devam edeceğiz.” Geçen gün aynı soruyu Nilüfer Göle’ye sorunca, cevabi mesaj şöyle oldu: “Nereden baksan kötü, yazarak direnmek lazım.” Öyle, başka ne yapabiliriz ki. Sözcük üzerine sözcük yığmak. Ömür törpüsü gibi. Kafamızın arkasında sürekli dönen bir teyple dolaşırken, hep bir şeyler kaydetmek, sonra da oturup yazmak... İşimiz bu.
Bir zamanlar benim zihniyet dünyamda da şiddet vardı. Haksızlığa karşı şiddet ‘devrim’e ebelik yapacak diye düşünürdüm
Cuma günü televizyon ekranlarına çakılıp kaldım. Haber kanallarından, internetten Paris’teki Charlie Hebdo’yu, 7 Ocak faciasını izledim. Bir zamanlar benim zihniyet dünyamda da şiddet vardı. Devrimci şiddet... Haksızlığa, adaletsizliğe karşı uygulanacak şiddetin, daha güzel bir dünyaya kapı açacağını savunurdum. Şiddet ‘devrim’e ebelik yapacak diye düşünürdüm. O hayal dünyamı anlattığım Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım isimli kitabım şöyle başlar:
Devrimi çok sevmiştik! Ama önce darbe yapacaktınız. Evet, askeri kullanarak... İki bomba, Sıhhiye’deki Ankara Orduevi’nin önünde patlayacaktı, iki bombanın ikisi de meydanının birer ucundan toplum polisinin üstüne fırlatılacaktı.
Sonra düşten uyanmıştım, tabii çok büyük hayal kırıklıkları yaşayarak... 7 Ocak’ı izlerken bir ara aklıma takıldı. Cezayir asıllı Fransa vatandaşı teröristler acaba Frantz Fanon’yu okumuş olabilirler miydi? Bilmiyorum. Cezayir’in Fransa’ya karşı vermiş olduğu kurtuluş savaşını anlatan kitaplarında şiddeti yücelten bir Fransız’dı Frantz Fanon. Ve Fanon, ‘sömürgeci Batı’nın sadece ‘şiddet’ten anlayacağını savunurdu. 1966 yılında Almanya’dayken tesadüfen elime geçen Dünyanın Lanetlenmişler’i isimli kitabıyla kendisini tanımış ve zihniyet dünyama ‘şiddet’i sokmuştum. Kapitalist ‘sınıf düşmanları’mın, ‘emperyalist Batı’nın ancak ‘şiddet’ten anlayacağını düşünerek, kendim için bir siyasal gündem saptamıştım. Sonra iflas etti bu gündem. Yüzümü demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, insan haklarına, özgürlüklere dönmeye başladım. Kolay olmadı, zaman aldı, sancılı ve inişli çıkışlı bir süreçti bu... Bu süreç hâlâ bitmedi. Ne Türkiye’de bitti, ne de dünyada. Biteceğe de benzemiyor. Kanlı Charlie Hebdo baskını bu acı gerçeği çırılçıplak sergiledi.
Bugün Türkiye’de de, dünyada da iki dünya var. Bu iki dünya arasında bir büyük uçurum oluşuyor. Ve bu uçurum hızla derinleşiyor
Bugün dünyada iki dünya var. Bu iki dünya yalnız dışımızdaki dünyada değil, bizim memlekette de var. Bu iki dünya birbirinden kopuyor. Bu iki dünya arasında bir büyük uçurum oluşuyor. Ve bu uçurum hızla derinleşiyor. Hem dünyada, hem Türkiye’de öyle. Bu son derece moral bozucu gerçek, 7 Ocak’la birlikte insanlığın önüne heyula gibi dikilmiş durumda. Bu ‘iki dünya’nın birbirinden kopmasını, siyah-beyaz ayrışıp aralarına koskocaman bir duvar dikilmesini canıgönülden dileyenler, Charlie Hebdo’yla birlikte ‘iki dünya’da da boy gösterdi. Birbirlerinden nefret ediyorlar. Birbirlerini gırtlaklamaktan başka bir şey düşünmeyenler var bu ‘iki dünya’da da.
Yeni Akit’in bir köşesinde şu satırların altını çizebilirsiniz:
Bu baldırıçıplak Afrikalı çocuklar var ya, işte onlar Fransa'yı yakacaklar. Terör denilen bu bela, "tarihin sonu"nu getirecek bir "medeniyetler arası çatışma"ya dönebilir.. Zaten içinizden birileri Tanrıyı kıyamete zorlamak istemiyor mu idi. Buyurun işte şimdi buldunuz papazı. Hemen söyleyeyim bu kavga burada bitmeyecek.. Paris'le sınırlı da kalmayacak.. Yarın Roma, Berlin, Londra, Newyork’ta da aynı olaylarla karşılaşmak sürpriz olmayacak.. İstanbul'da, Diyarbakır'da, Bağdat'da, Şam'da, San'a’da, Beyrut'ta, Kudüs'te, Gazze'de, Kahire'de, Tunus'ta, Trablus'ta olan, Kırım'da olan sizde de olacak.. Üflediğiniz bu ateş sizin de sakalınızı tutuşturacak.. Onun için korkmalısınız.
Türkiye, birbirinden kopmaya başlayan bu iki dünya konusunda çok şey yapabilirdi. Ama umudum fena halde sönmüş durumda
Birbirinden kopmaya başlayan iki dünya, Yeni Akit’in bu satırları arasında dolaşıyor. Türkiye, birbirinden kopmaya başlayan bu iki dünya konusunda çok şey yapabilirdi. ‘İki dünya’nın bir arada, hoşgörü, tolerans, diyalog köprülerinin örüldüğü, demokrasi çatısı altında barış içinde yaşayabileceğine dönük güzel bir örnek, bir model oluşturabilirdi Türkiye. 2000’lerin ilk yıllarında, hatta 2011’e kadar bu bakımdan umudumu şöyle ya da böyle korumuştum. Artık böyle değilim. Umudum fena halde sönmüş durumda. Çünkü Erdoğan iktidarı, demokrasi ve hukuk ipini kaç zamandır bıraktı ve toplum düzenini devlet eliyle dindarlaştırıcı bir yola saptı. Bu yol, ‘iki dünya’yı daha beter birbirinden koparacak bir yol. Bu yol, sadece Türkiye’de değil, dünyada da iki dünya arasındaki uçurumu daha fazla derinleştirecek bir yol. Dileğim odur ki insanlık, önünde açılmakta olan cehennem çukuruna yuvarlanmaz. Yazmaktan başka elimden ne gelebilir ki. İyi pazarlar!