O hâlâ kalkmış Strasbourg’da Avrupa’ya celalleniyor: - Eyy Avrupa! İnsan Hakları Beyannamesi’ni hiç okumadın mı? Şaka gibi. Hiç kimse de kalkıp hazrete, “Efendim, şu anda böyle bir konuşma yapmasanız, Şırnak’tan bazı fotoğraflar sosyal medyaya düştü de...” diyemiyor. O, Avrupa’ya insan hakları dersi vermeye kalkışırken, Şırnak’ta insanlığı ayaklar altına alan bir fotoğraf ve bir video vicdanları paramparça ediyor. Gördünüz mü o fotoğrafı, o videoyu? Şırnak’ta, bir polis panzerinin arkasına bağlanmış, yerlerde sürüklenerek çekilen Hacı Lokman Birlik’in ölü bedenini... İyi bakın. Ve Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi hiç unutmayın, insanı allak bullak eden bu korkunç görüntüyü. Evet, tıpkı 1990’lardaki gibi... HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan’ın sesine de kulak verin: “Panzerin arkasına takılan bir cenazenin resmi, insanlığın ayaklar altına alındığının resmidir. Bu bir insanlık suçudur. Ölülere bile tahammül edilemeyen bir süreci yaşıyoruz. Cizre’de insanlığın buzdolabında dondurulduğunu, bu fotoğrafta da insanlığın ayaklar altına alındığını gördük.”
O, Avrupa’ya insan hakları dersi vermeye kalkışırken Şırnak’ta insanlığı ayaklar altına alan görüntüler vicdanları paramparça ediyor
Ama o hâlâ üstelik Strasbourg’da Avrupa’ya ayar çekebiliyor: - Eyy Avrupa! İnsan Hakları Beyannamesi’ni hiç okumadın mı? Gerçekten şaka gibi. Şırnak’ta cenaze panzerin arkasına bağlanmış yerlerde sürükleniyor. Silvan’da bir polis tabancasını gazetecinin şakağına dayamış, “Tetiği çekerim lan!” diye bağırıyor. İstanbul’da Ahmet Hakan evinin önünde saldırıyor uğruyor. O, kınayamıyor. Hürriyet’e taşla sopayla iki kez saldırıyorlar. O, kınayamıyor. Saldırının başında AKP milletvekili var. Ama ondan tık yok. Onun danışman ve milletvekili yaptığı kişi Hürriyet’in sahibinin dişini, tırnağını sökmekten söz ediyor. O, çıtını çıkarmıyor. Kendi eseri olan ‘havuz medyası’ndaki tetikçilerden biri, gazeteciyi ‘sinek gibi ezmek’ten söz ediyor. O yine sessiz. Gazeteciler mahkeme kapılarını aşındırıyor, teröristlikle suçlanıyor, Kürt meslektaşlarımız neredeyse kitlevi olarak hapse atılıyor. Kısacası: Basın ve ifade özgürlüğünün canına okunuyor. O hâlâ kalkıp Strasbourg’da, “Eyy Avrupa! İnsan Hakları Beyannamesi’ni hiç okumadın mı?” diye celallenebiliyor. Evet öyle, şaka gibi.
Türkiye ‘Erdoğan yükü’nü sırtından atmak zorunda. Bu gerçeğin farkında olanlar hem AKP içinde, hem asker-sivil bürokraside çoğalıyor
Ama yazın bir kenara: Türkiye böyle bir ‘şaka’yı daha fazla çekmek zorunda değil. Yük her geçen gün ağırlaşıyor. Türkiye eğer önünü açmak istiyorsa, ‘Tayyip Erdoğan yükü’nü bir an önce sırtından atmak zorunda... Bu gerçeğin farkında olanlar her geçen gün ufak ufak çoğalıyor. Hem AKP’nin içinde, hem asker-sivil devlet bürokrasisinde...
Bu bakımdan ilginç bir örnek, Yüksek Seçim Kurulu’nun 1 Kasım’da sandık taşıma girişimlerine dönük ret kararıydı. Erdoğan karara tepki gösterdi. Ama öte yandan AKP’nin ‘kurucu babaları’ndan Mehmet Ali Şahin de Erdoğan’ın karşısındaydı. Kritik toplantı öncesi, AKP Genel Başkan Yardımcısı olarak, YSK'nın böyle yetkisi bulunmadığını açıkladı. Ret kararı, 6’ya 4 oyla ucu ucuna çıktı. Ve Erdoğan’ın canı sıkıldı tabii. Saray’ın vücut kimyasını bozabilecek bir başka gelişmenin sinyalleri de ‘askeri bürokrasi’den geldi. Deniz Zeyrek’in Hürriyet’in dünkü birinci sayfasından verilen haberi şöyleydi.
Türkiye, PKK ve IŞİD terörü ile mücadele stratejisini netleştirirken, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin siyasi iradeye iki önemli çekincesini ilettiği öğrenildi. PKK’nın şehir merkezlerindeki uzantılarıyla mücadele için kente girmek istemeyen Silahlı Kuvvetler, IŞİD ile mücadele konusunda da uluslararası meşruiyeti olmadığı sürece Suriye’ye girmek istemediğini kayda geçirdi. Hürriyet’e bilgi veren kaynaklar, güvenlik zirvelerinde PKK ile mücadele kapsamında bazı kentlerde ortaya çıkan fiili durumun son bulması konusunda askerlerin şehir merkezlerinde operasyonlara katılmak istemediğini ifade ettiler. Silvan, Cizre, Nusaybin gibi ilçe merkezlerinde PKK’nın şehir uzantılarıyla mücadele konusunda askerden destek alınması masaya yatırıldı. Asker, şehir merkezlerine tanklarla girilmesinin, asker ile vatandaşın karşı karşıya gelmesinin doğru sonuçlar doğurmayacağına dikkat çekerek, bu mücadelenin polis ve jandarma tarafından yürütülmesinde ısrar etti. Askeri kaynaklardan edinilen bilgiye göre, çatışmaların başladığı 23 Temmuz’dan bu yana sadece Cizre’de 6 adet tank şehir merkezine girdi. Geçen hafta gerçekleşen bu olayın operasyon amaçlı olmadığı, tankların iş makinelerinin yerine engel ve bariyerleri kaldırmak için kent merkezine gönderildiği öğrenildi. Askerin Suriye tavrı ise “BM Güvenlik Konseyi ya da NATO Konseyi kararı olmadan Suriye topraklarına ayak basmama” şeklinde belirlendi. Hürriyet’e bilgi veren kaynaklar, Cerablus-Mare hattının IŞİD’den temizlemesinden sonra, bölgede güvenli bölge oluşturulması ihtiyacı doğabileceğine dikkat çekerken, Genelkurmay’ın uluslararası camia bu yönde bir karar almadıkça insani amaçla da olsa Suriye’ye girme niyeti olmadığına dikkat çektiler. TSK’nın BM ya da NATO kararı olmaksızın, Suriye’ye ancak Türkiye’yi doğrudan hedef alan bir saldırı ve BM anlaşmasındaki meşru müdafaa koşulları olursa girebileceği ifade edildi. Kaynaklar, bunun da kapsamlı harekât değil, saldırı noktasını hedef alacak şekilde olacağını bildirdiler.
1 Kasım’da AKP bir çıt daha aşağı inerse Erdoğan’ın ‘final’i hızlanacak. Koca Saray’da fena hâlde yalnızlaşacak
Hürriyet Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek’in haberi iki açıdan enteresan. Birincisi: Genelkurmay’ın ‘siyasal otorite’ye Suriye konusundaki itirazı… İkincisi, belki daha önemlisi: Askerin bu itirazını Hürriyet aracılığıyla kayda geçirmesi… Bir başka deyişle: Genelkurmay’dan üst düzeyde bir komutanın, yazılacağını bilerek gazeteciyle background olarak konuşmuş olması… Haberde yer almayan bir üçüncü nokta daha var: Operasyonlar konusunda Genelkurmay’ın bundan böyle taleplerini yazılı yapması, siyasal otoriteden de olumlu ya da olumsuz yanıtları yine yazılı olarak istemesi…
Bunların altını neden mi çiziyorum? Yazın bir kenara: Tayyip Erdoğan’ın 7 Haziran’da uç veren inişi hızlanıyor. Bir başka deyişle: Erdoğan’ın finali izlenmekte! AKP de, sivil-asker bürokrasi de bu ‘realite’nin farkında. 1 Kasım’da AKP 7 Haziran’a göre bir çıt daha aşağı inerse, Erdoğan’ın bu ‘final’i hiç kuşkunuz olmasın hızlanacak. Koca Saray’da fena hâlde yalnızlaşmaya başlayacak!