HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la HDP Ağrı milletvekili Leyla Zana’dan son günlerde üst üste çağrılar geliyor. Ateşkes çağrıları... Müzakere masası çağrıları... Kısacası barış çağrıları... Çağrılar, yalnız Ankara’ya değil, Kandil’e de yapılıyor. Leyla Zana’nın geçen gün bu köşede yer alan barış çağrısında şu satırlar vardı:
Ölümle büyümeyeceğiz. Ölerek ve öldürerek toplumu, vicdanları ve duyguları çürüteceğiz. Kimin kafasında zihninde ne varsa masaya dönmeli. Seçim sürecinden önceki pozisyonuna dönülmeli. Kozlar masada paylaşılmalı. Müzakereden niçin korkuluyor anlamıyorum.
Dün de HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Diyarbakır’da ‘barış masasına dönüş’ çağrısı yaptı, şunları söyledi:
‘20 milyon Kürdün kalbini kırarak bu ülkede iktidar olsanız ne olur’
Halkımızda mutlaka, ne olursa olsun barış masasına dönülmesi konusunda büyük bir istek, özlem ve ısrar var. Bu çağrının mutlaka ciddiyetle değerlendirilmesini bekliyoruz. Bütün tarafların çağrılarımızı olgunlaşmış halk düşüncesi olarak dikkate alması, ele alması ve değerlendirmesi gerekir. Ankara’nın da, Kandil’in de halkın bu beklentisiyle ilgili olarak somut bir proje, bir gelecek, bir tutum ortaya koyması gerekir. AKP ve devlet aklı, güvenlik politikalarıyla baskıları artırabilir. Ama HDP’nin duruşu demokratik siyasi çizgidir. Bizler yerel ve genel bütün sorunların çözümü konusunda diyaloga açığız. Sorunun adı, Kürt sorunudur. Kürtlerin kendi dil, kültür ve tarihi ile kendi topraklarında özgürce yaşama sorunudur. Üç genç eline silah aldı diye bütün kentleri bombalayarak memleketi Suriye’ye çevirerek neyi çözeceksiniz? 20 milyon Kürdün kalbini, gönlünü kırarak bu ülkede iktidar olsanız ne olur, 400 vekiliniz olsa ne olur? Türkiye’nin üçte bir nüfusunu bu şekilde duygu olarak ülkeden koparırsanız, başkan olsanız ne olur? Ülkeye barış getirebilir misiniz? Sorunları konuşarak çözmek ayıp da değildir, ihanet de değildir, korkulacak bir şey de değildir. Böyle ortamlarda barış, diyalog, müzakere diyemeyen korkaktır. Bütün halkımız bundan emin olsun, HDP’nin kurulduğu günkü duruşu neyse bugünkü duruşu da odur. İstanbul’da, Edirne’de söylediğimiz neyse, burada Diyarbakır Şeyh Said Meydanı’nda söylediğimiz de odur. Halkı kandırarak yüzde 13 oy almadık. Kürtleri unutacağız diye yüzde 13 oy almadık. AKP ve devlet, birlikte yaşama inancına saldırı gerçekleştiriyor. HDP’nin yarattığı birlikte yaşama duygusunu ortadan kaldırmaya çalışıyor. Uyarımız, kimsenin tuzağa düşmemesidir! Çözüm yolu müzakeredir. Savaşı, çatışmayı kabul etmiyor, doğru görmüyoruz. İnsanların yapacağı hiçbir şey olmadığına inansak, parlamentoda olmazdık. ‘Çare yok’ der, parlamentodan çekilirdik. Ama biz halkımızla birlikte çareyiz. Bu çarenin önünün kapatılmaması lazım. Mesajların dikkate alınması, ciddiyet ile değerlendirilmesi ve cevap verilmesi lazımdır. Bu halkın sesi, duygusudur. İfade ettiğim şey Selahattin Demirtaş’ın değil, milyonların görüşüdür.
Evet, Leyla Zana’dan sonra bu da Selahattin Demirtaş’ın çığlığı. Ne diyor bu çığlık? Çözüm yolu müzakeredir, diyor. Savaş, çatışma doğru değil, diyor. Sorunları konuşarak çözmek ayıp değil, diyor. İhanet değil, diyor. Korkulacak bir şey değil, diyor. Böyle ortamlarda barış, diyalog, müzakere diyemeyen korkaktır, diye ekliyor. Daha ne desin Selahattin Demirtaş?.. “Kozlar masada paylaşılsın!” diye ses veren Leyla Zana’dan sonra Selahattin Demirtaş’ın bu çığlığına da kulak verilmesi lazım. Geçenlerde de belirttim. Kandil’in tek taraflı ateşkesi, geçmişte birçok kez yaptığı gibi, 1 Kasım’dan önce yine gündeme getirmesi ve parmakların tetikten çekilmesi barış adına, kan ve gözyaşının durması adına son derece olumlu bir gelişme olacaktır.