Barış mı dediniz? Geçin! Demokrasi mi dediniz? Geçin! Hukuk mu dediniz? Geçin! Özgürlük mü dediniz? Geçin! Şimdi hepsini bir yana bırakın. Gültan Kışanak’la Fırat Anlı’yı, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları’nı da hapse attıktan sonra, bu değerlerin hepsini öylesine çiğnediniz ki söz bitti artık. Sevgili Gültan Hanım’la sevgili Fırat’ı demir parmaklık arkasına koyarak barış ve demokrasiye, hukuk ve özgürlüğe ölümcül bir darbe indirdiniz. Bu bir darbedir. Kürtlerin iradesine darbedir! Kürtleri dışlamaktır. Kürtlerin seçim sandığına yansıyan oylarını hiçe saymaktır. Barışa ölümcül bir darbedir! Yoksa hala farkında değil misiniz? Barış isteyenleri hızla sözün bittiği noktaya getiriyorsunuz. Belediyelere atanan kayyımlar da barışa darbedir. HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırarak onlara önce mahkeme, sonra hapishane kapısını göstermek de barışa darbedir. Kürt medyasını susturmak da öyledir. Kürt gazetecileri hapse atmak da barışa darbedir. Bütün bu acılar, bütün bu haksızlıklar barışa yatırım değildir.
Kışanak'la Anlı hapis'te. Kanlı bir kaos kapıda. Çok yazık
Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’yla yıllar içinde ne kadar çok barış ve demokrasi sohbeti yaptık. 2009 yılıydı. Cengiz Çandar’la birlikte CNN Türk’te Tecrübe Konuşuyor isimli bir televizyon programı yapıyorduk. Açılım Süreci yeni başlamıştı. Barış konusunda umutlu bir hava esiyordu. O yüzden Cengiz’le programı Diyarbakır’da başlatmaya karar vermiştik. İlk olarak Fırat Anlı’yla buluşmuş, onunla 12 Eylül döneminde işkenceleriyle ün yapmış Diyarbakır Cezaevi’nin önünde çekim yapmıştık. Fırat, o çekimden iki yıl sonra KCK tutuklusu olarak o cezaevine atılacak ve hayatının birkaç yılı daha kendisinden alınacaktı. O programda Fırat Anlı, kamuoyunun belleğinde yer edecek şu sözü söylemişti Cengiz’le bana: “Biz görüşülecek son kuşağız. Bu fırsat kaçırılırsa, öyle bir kuşak arkadan geliyor ki, bizleri çok ararsınız.” Yine hatırlıyorum. 2014 yılı ekim ayıydı. Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’yla Diyarbakır Büyükşehir’de sohbet etmiştim. Kobane günleriydi. Kobane düştü düşecek sözü nedeniyle Erdoğan’a tepki büyüktü. Gültan Kışanak, ‘bireysel silahlanma’nın son zamanlarda nasıl artış kaydettiğine dikkat çekmişiti. Bu konuda kendi direnişinin de aşınmaya başladığını itiraf etmişti, bundan duyduğu rahatsızlığı da belirterek... Gültan Kışanak’ın şu sözlerini özellikle not etmiştim:
Ne kadar kibirli bir insan bu Tayyip Erdoğan... Hissedemiyor Kürtlerin acısını... Gazze’de, Mısır’da, Mavi Marmara’daki acıları hissedebiliyor. One minüt diyor. Habire Rabia işareti yapıyor. Ama Kobanê’ye gelince, Kürtlerin acılarına gelince tek bir cümle çıkmıyor ağzından. Kürtlerle en ufak bir empati yapamıyor. Halbuki yürekteki hissiyat çok önemlidir.
Bu bir darbedir. Kürtlerin iradesine darbedir! Kürtleri dışlamaktır
Çok kaygılıydı 2014 güzünde Gültan Kışanak, şöyle devam etmişti:
Kürt gençlerinde Ankara’ya, devlete dönük duygusal kopuş çok derine gidiyor. İki taraflı böylesine kopuşlar Türkiye’yi ‘kanlı bir kaos’un içine sürükleyebilir. Kürtlerin korkacağı ne kaldı ki?.. Hapisse hapis... İşkenceyse işkence... Sürgünse sürgün... Ölümse ölüm... Kürtlerin çekmediği acı kalmadı ki... İp bir yerden sonra koparsa, “N’apalım hepsini bir daha yaşarız” diyenler o kadar çoğalmaya başladı ki...
Gültan Hanım Diyarbakır’daki iki yıl önceki düşündürücü sohbetimizi şöyle noktalamıştı: “Kürtçe bir deyiş vardır. Bu bir ‘ninna’dır, ama bunun bir de ‘tırninnası’ vardır, yani beterin de beteri...” Sözü daha fazla uzatmak yersiz. Kışanak'la Anlı hapis'te. Kanlı bir kaos kapıda. Çok yazık.