KOBANÊ
Mezarının üstüne kapanmış, şehit oğluna ağıt yakan o ananın sesi kulağımdan hiç gitmeyecek. Çığlığı da öyle, içimde hep çınlayacak. O ses bana Kobanê’nin ne olduğunu çok iyi anlattı. O çığlık, Kobanê için yüreğimde yeni bir pencere açtı ve Kobanê’de yazılan destanı daha iyi hissettim. Gözlerim doldu. Defterime not ettim: Kürtlerin Kobanê destanını anlamadan gerçek barış hayaldir. Kürtlerin Kobanê direnişini yüreğinde hissetmeden kalıcı barış olmaz. Türkiye’nin Kürtlerle barışması, Kobanê’yi kavramaktan geçer. Abartılı mı? Aşırı duygusallık mı? Hayır, gerçekçiliğin ta kendisi... Elbette, “Kobanê düştü düşüyor” diyenler bu gerçeğin bilincine varamaz. “PYD, DAİŞ’ten daha tehlikelidir” diyenler de Kobanê’yi anlayamaz. Roboski katliamının üstünü örtenlerin Kobanê direnişini anlamak gibi bir dertleri zaten olmaz. Kobanê’de IŞİD’le savaşırken yaşamını yitirenlerin cenazelerini bile Habur’un, Suruç’un sınır kapılarında, bu cehennem sıcağında bekletenler, ne Kobanê’yi anlar, ne de Kürtlerle barış yapabilir.
Kürtlerle barış, Kobanê’yi kavramaktan geçer. Elbette, ‘Kobanê düştü düşüyor’, ‘PYD, DAİŞ’ten daha tehlikeli’ diyenler bu gerçeği anlayamaz
Gözümün önünden gitmiyor. Güneş tepemizde, cehennem sıcağı. Tek sıra halinde geldiler. En önde ana... Sonra kızları... Arkada torunlar... Mezar taşlarının arasından süzülürcesine geçtiler. Bir mezarın başında toplandılar, toprağa çömeldiler, mezarın üstüne su döküp çiçek koydular. Önce oğlan çocuğunun hıçkırıklarını duydum. Sonra ananın çığlığı... Ağıt yakmaya başladı, iki yana devrile devrile, başını sallaya sallaya... Şehit düşmeden önce anasını arıyor, Kobanê’yi özgürleştirdikten sonra eve döneceğini söylüyor. Kobanê özgürleşiyor. Ama oğul anasına kavuşamıyor, şehit düşüyor. Kürtlerin Kobanê destanı böyle yazılıyor.
Bin kişilik Kobanê Şehitliği. Yeni inşa ediliyor. Göğe doğru mızrak gibi sipsivri yükselen anıtın en tepesinde Öcalan’ın renkli resminden oluşan bir bayrak dalgalanıyor. Rojava Eş Başkanı Asya Abdullah Hanım ve Kobanê kantonu Başbakanı Enver Müslim’le sohbet ediyoruz ayaküstü. Konu, Kobanê’ye Türkiye’den ‘yardım eli’nin uzatılması... Kobanê biraz canlanmış olsa da, hâlâ ölü bir şehir gibi. Elektriği yok. Suyu doğru dürüst akmıyor. Altyapı büyük ölçüde çökmüş durumda. Akşam olurken jeneratörlerin sesi kulak tırmalayıcı bir hâl alıyor. Çarşı pazar canlandı diyorlar ama pek öyle belli olmuyor. İş makinalarına ihtiyaç var. Demire, çimentoya, kütüğe ihtiyaç var. Kış gelmeden acilen bir şeyler yapılması lazım. Duyuyor musunuz? Biri şöyle diyor: “Kobanê’ye uzatılan yardım eli, barışa uzatılan eldir.”
Önce oğlan çocuğunun hıçkırıkları... Sonra ananın çığlığı... Ağıt yakmaya başladı, iki yana devrile devrile, başını sallaya sallaya...
Yardım eli uzatanlar da var ama daha çok Kuzey’den Kürtler... Adı Herdem Doğrul, Diyarbakır Silvan’dan, 26 yaşında bir mimar. Biri inşaat mühendisi, biri harita mühendisi iki arkadaşıyla birlikte Kobanê’de gönüllü olarak çalışıyor. Kobanê’de gecelediğim misafirhanenin bahçesinde kendisiyle sohbet ederken şöyle diyor: “Şehrin bu hâli yine de iyi. Üç ayda 13 bin kamyon enkaz kaldırdık. Elimize bir fırsat geçti. İlk defa biz Kürtler sil baştan bir kent inşa etmeye başlıyoruz. Bizim yeni paradigmamızın, yeni modelimizin şehirlere de, binalara da damgasını vurması lazım.” “Yeni paradigma nedir?” “Yeni paradigmanın özü demokrasidir. Demokratik toplum projesidir. Toplumsal dayanışmayı örgütleyen, ulus devleti, tekçi devleti aşan yeni bir hayat tarzıdır, yeni paradigma... Kobanê bu bakımdan bir örnek olmalı. Biz Kürtler Kobanê’de ilk defa kendi kentimizi inşa edeceğiz. Bugüne kadar hep başkaları yapmış, biz oturmuşuz. Şimdi ilk kez biz yapacağız.”
Silvan’dan 26 yaşında bir mimar, Kobanê’de gönüllü çalışıyor. ‘İlk defa biz Kürtler sil baştan bir kent inşa etmeye başlıyoruz’ diyor
Sohbet sırasında dikkat ediyorum, bir savaş korkusu ya da tedirginliği var satır aralarında... Pek belli etmek istemiyor ama öyle. Kobanê’ye yeniden savaş gelebilir mi sorusu güncelliğini koruyor. ‘Rojava Devrimi’nin ya da ulus-devleti aşan demokratik ‘Rojava modeli’nin boğulmak isteneceğine dair yaygın bir inanç var buralarda. Türkiye tarafından IŞİD’e atılan füzeler güven uyandırmış değil. Esas hedefin PKK ile birlikte PYD olduğu ve Rojava’nın nefessiz bırakılmak istendiği her fırsatta belirtiliyor. Biri şöyle diyor: “Tel Abyad’ın IŞİD’in elinden alınması, böylece Cezire ve Kobanê kantonlarının birleşmesi, Tayyip Erdoğan’ı zıvanadan çıkarttı. Şimdi Cerablus korkusu yaşıyor. Ya orası da IŞİD’in elinden düşer de PYD’ye geçerse ben ne yaparım, sorusu tam bir kâbus Erdoğan için... Bu sefer Kobanê’yle Afrin kantonları birleşecek ve Türkiye’nin güneyinde Akdeniz’e doğru uzanabilecek bir Kürt kuşağı... Bunu önlemek için her şeyi yapacak anlaşılan... Bir zamanlar ‘Kuzey Irak’a ya da daha resmi deyişle Irak’ın kuzeyi’ne çekilen ‘kırmız çizgi’ şimdilerde ‘Kuzey Suriye’ye çekiliyor.” Gülüyor: “Oysa ne diye korkuyor ki?.. IŞİD’le mi komşu olmak iyi, Kürtlerle mi? Kendi Kürtleriyle, Rojava Kürtleriyle barışan bir Türkiye, kendi içinde de barış ve demokrasiyi sağlam kazığa bağlar.” Bir noktaya daha vurgu yapıyor: “Sınırda cenazelerimizi bile bekleten, insani yardımların geçişini bile yavaşlatan, gönülsüzce yapan bir Erdoğan iktidarından ne beklenir ki?..” 24 saat geçirdiğim Kobanê’den, Kobanê Şehitliği’nde yatan oğluna ağıt yakan ananın çığlığını da içimde taşıyarak geçtim, in cin top oynayan Mürşitpınar sınır kapısından Suruç’a... Diyarbakır, Urfa ve Suruç’tan sonra geçtiğim Kobanê’den iki yazı çıkmış oldu. Bölgeden altıncı yazım, yine bu topraklardan olacak...