Kül rengi sabahlara uyandığımda bazen Bach, bazen Mahler dinlerim. Sözcüklerin bittiği o görünmez dünya, yani müzik iyi ki var. Gönül titreşimlerini yakalayan, beni iç dünyamda sevinçli, hüzünlü yolculuklara çıkaran müzik.... O görünmez dünyaya iltica ederim bazen. Bu bir kurtuluş olur. Bir süreliğine yaşama sevinci olur. O gizemli dünyanın kuytuluklarında, hayatın acımasızlıklarından bir an uzaklaşır, yeni güzelliklerin ipuçlarını keşfederim. Hayata tahammülü kolaylaştıran yeni umutlar icat ettiğim de olur. Woody Allen’ın bir filmiydi. “İyi ki Bach var!” diyordu. Korkunç Gaziantep katliamıyla yine kül rengi bir sabaha uyandım. İçim paramparça oldu. Havaya uçan, parçalanan çocuklar, kadınlar... Lanet ettim hayata... Sonra Bach dinledim. Keman, obua ve yaylı çalgılar için konçertosunun adagio bölümünü... Isaac Stern’i kemanıyla Marcel Tabuteau’nun obuasından yayılan, o hüzünle sevincin kucaklaştığı yumuşacık sesler yüreğimde öylesine titreşimler yarattı ki, sis bir an dağılır gibi oldu. Ama hayır, hayır. Sis dağılmıyor. Gri, kurşuni bulutları bir türlü delemiyor güneş ışıkları...
Gitgide çıldırmakta olan memleketim ‘çıkış yolu’nu bulabilecek mi?
Belki ben de delmesini istemiyorum. Belki bugünlerde bana da iyi geliyor kül rengi sabahlara uyanmak, kasvet ve kasavet içinde... Belki bana da iyi geliyor çaresizlikten acı çekmek... Aslı Erdoğan hapiste... Nazlı Ilıcak hapiste... Şahin Alpay hapiste... Ali Bulaç hapiste... Mümtazer Türköne hapiste... Daha birçokları hapiste... Hilmi Yavuz hakkında gözaltı kararı... Ragıp Zarakolu hakkında gözaltı kararı... Tuğba Tekerek hakkında gözaltı kararı... Çaresizlik içimi çok fena acıtıyor. Mahler’in Beşinci Senfonisi çaresizliğimi derinleştiriyor. Gorbaçov, Sovyetler Birliği çökerken gittiği bir konserde Mahler’in Beşinci Senfonisi’ni dinler ve şöyle der:
Büyük müzik. Çok güçlü ve etkileyici. Özellikle çello ve kemanların birlikte çalındığı bölümde insan iliklerine kadar sarsıldığını hissediyor. İnsan bu büyüleyici müziği dinlediğinde, ölüm ve yaşam temalarıyla başbaşa kalıyor. Trajik bir mücadele... Ve karanlık... Aynı zamanda bir ışık var. Tıpkı yaşamın kendisi gibi...
Ne yazayım?.. Söylenecek ne kaldı ki?
Mahler dinliyorum. Ama ışığı göremiyorum O kadar karanlık ki herşey... Sis gittikçe kesifleşiyor. Memleketim çıldırdı! Elde kazma kürek, önündeki cehennem çukurunu derinleştirmekle meşgul. Ne yazayım?.. Söylenecek ne kaldı ki?.. Öylesine cinnet halleri yaşanıyor ki, düğüm üstüne düğüm... Dil galiba yaşananlar karşısında çaresiz kalmaya başladı. Olup biteni anlatamıyor dil. Ben artık ne söyleyebilirim ki? Gorbaçov, Mahler’i dinledikten sonra devam ediyor:
Yaşam, çatışma ve çelişkilerden oluşur. Bunlarsız bir hayat yoktur, düşünülemez. Mahler bu müziğiyle insanlık durumunun bu boyutunu yakalamış... Wagner müziği de aynen böyledir. Wagner’in müziği de insanı iyimser yapmaz. Wagner’i dinleyince insan kendine daha çok güven beslemez. Tersine Wagner insanın daha çok kuşku duymasına yol açar. Ama kuşku duyabilen insan araştırma, düşünme ve yaratıcı olabilme imkanına da sahipse, herhangi bir bunalımdan çıkış yolunu her zaman bulabilir.
Çıkış yolu mu? Gitgide çıldırmakta olan memleketim ‘çıkış yolu’nu bulabilecek mi? Ya da ‘çıkış yolunun maliyeti’ bugünkünden çok daha yüksek, çok daha kanlı mı olacak? Yoksa hep kül rengi sabahlara keder ve acı içinde, moral çöküntüsüyle uyanmak kaderimiz mi olacak? Bilemiyorum.