Abdülkadir Selvi’nin Hürriyet’teki köşesinde dün şu satırların altını çizdim:
Suriye’de ABD, PYD-YPG ile Türkiye’yi parçalayacak bir oyun oynuyor. Suriye’nin bütünlüğünü esas aldığı için Rusya ve İran’la anlaşabiliriz. Önceliğimiz Türkiye’nin, Suriye ve Irak sınırları boyunca bir PYD-PKK blokunun oluşmasını önlemek.
Abdülkadir Selvi demeye getiyor ki: Amerika, elindeki Kürt kartı ile Türkiye’yi bölmeye, parçalamaya hazırlanıyor. Olabilir mi? Neden olmasın ki?.. Ortadoğu’da, petrol denizinin yanı başında, Arap olmayan ve İsrail’in de yakın müttefiki olan bir Kürt devletini Amerika elbette ister. Peki ya Rusya?.. İran?... ‘Kürt kartı’nı sadece Washington’a bırakırlar mı? Böyle bir düşünce tarzı, Ortadoğu’nun bıçak sırtındaki dengelerinde bir asırdır oynanan acımasız reel politikadan habersiz olmaktır.
Kürtleri yok saydığımız için, Kürt kartı çoktan beri başka güçlerin eline geçti
Kimse Kürt kartını yalnız ABD’ye bırakmak istemez. Bırakmamıştır da. Hangi büyük gücün işine daha çok gelirse, bir süreliğine o da oynar Kürt kartını bölgede. Kürtler de bu acımasız oyunu iyi bilir. Meydanı öyle boş bırakmazlar. Ortamın kendilerinden yana olduğu zamanları kullanıp kendi çıkarlarını kollarlar. Ama sanıyorum Kürtler bir gerçeğin bilincindedir:Amerika’dan vazgeçemezler. 1975’deki gibi ara sıra Amerikan kazığı yeseler de, ABD’nin dostluğu Kürtler için çok kıymetlidir. Nitekim, 1991 başındaki Körfez Savaşı’yla birlikte ‘Kuzey Irak’ta çekirdeği atılan Kürt devleti, ABD’nin 2003’teki Irak işgaliyle fiilen kurulmuş durumda... Uzun lafın kısası: Evet, ABD’nin elinde Kürt kartı var! Rusya’ya yaklaşma çabasındaki Türkiye’ye karşı sallıyor bu kartı... Peki ya Ankara, Moskova’yla Tahran’ın Kürt kartını elinden bırakacağını mı sanıyor? Saray’ı bilmem ama Ankara’daki ‘devlet aklı’nın o kadar naif olduğunu sanmam. Ama bununla birlikte, Ankara’daki ‘devlet’in özellikle Kürt sorunu konusunda eski devlet olduğu konusunda herhangi bir kuşkum yok. Bir ara Erdoğan bu ‘devlet ezberi’nden kurtulur gibi oldu. Turgut Özal gibi o da ‘Kürt kartı’nı eline almaya denedi, bir ara iyi de gider gibi oldu. Sonra Erdoğan, kendi siyasi menfaatlerine de uyunca, ‘Kürt kartı’nı bıraktı ve eline ‘silah’ı aldı, yine savaş düğmesine bastı. Şimdi Kürt kartı bir tek Türkiye’nin elinde yok. En başta ABD’nin elinde var. Rusya’nın var. İran’ın var. Oysa, Kürt kartının en çok Türkiye’nin elinde olması lazım. Her şeyden önce bölgede en çok Kürt bu memlekette yaşıyor. Ama biz cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Kürtleri yok saydığımız için de, Kürt kartı çoktan beri başka güçlerin eline geçti. Biz Kürtleri ve kimliklerini 90 yıldır yok saya saya, o Kürt kartı başta Amerika olmak üzere başka devletlerin elinde kıymetlendi durdu. Bunu kırmanın tek bir yolu var: ‘Kürt kartı’nı Türkiye’nin kendi eline almasıdır. Ve bu kart, barış kartı olmalıdır. Demokrasi kartı olmalıdır. Özgürlük kartı olmalıdır. İnsan hakları kartı olmalıdır. İşte o zaman, başkalarının elinde Türkiye’ye karşı yıllardır kullanılmakta olan Kürt kartı değerini kaybeder, Türkiye'nin Kürt kartı değerlenir. Buna karşılık şunu not edin lütfen: Saray’ın eski hamam eski tas politikalarıyla (Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanları Gültan Kışanak'la Fırat Anlı'nın dün gece gözaltına alınmaları buna tipik bir örnektir) Türkiye’nin Kürt sorunu çıkmazı derinleşir, başkalarının elindeki Kürt kartı daha da kıymetlenir ve gün gelir Türkiye'nin bölünme paranoyası gerçeğe dönüşebilir.