Türkiye’nin hâlleri iyiye gitmiyor. Morali her geçen gün bozulmakta olan bir ülkede yaşıyoruz. Ne yazık ki öyle. Haberler kötü! İnsan hayatına zerre kadar kıymet vermeyen madenlerdeki kapkara göçük cehennemleri işçilerimizi yutmaya devam ediyor. Kan ve gözyaşı yeniden akmaya başladı. Şehit cenazeleri geliyor. Dağdan ölüm haberleri var. Askerin sesi uzun zamandır ilk defa yükseliyor. Türkiye hiç olmadığı kadar kutuplaşıyor. 29 Ekim törenleri, meydanları, caddeleri, ‘iki farklı Türkiye’nin ne kadar belirginleştiğini gözlerimize soktu. Kutuplaşma konusunda çarpıcı bir örneğe Yeni Şafak gazetesinde yazan Sevda Türküsev’in TV Net’te yaptığı konuşmada rastladım. Türküsev, Validebağ Korusu'nda yapılmak istenen camiye itiraz edenler için, "Çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede ezan sesinden rahatsız oluyorsanız, o zaman lütfen ezan sesi duymayacağınız bir ülkeye gidin" diyor.
29 Ekim törenleri ve meydanları ‘iki farklı Türkiye’nin ne kadar belirginleştiğini gözlerimize soktu
İki tarafta göze batan birbirlerine karşı bilenmişlik hâlinden uzun zamandır ilk kez tedirginlik duydum Cumhuriyet Bayramı gösterilerinde. İktidarla muhalefet arasında gittikçe uçuruma dönüşen, birbiriyle el sıkışmayı bile çok gören bir ayrılık, bir kopukluk yaşanıyor. Bu kadarı hiç hayra alamet değildir. Bu kadarı bir kıvılcımla öylesine toplumsal patlamalara dönüşebilir ki, allak bullak oluruz. Ve cart curtla işler düzelmez. Erdoğan iktidarı, her alanda öylesine kendi bildiğini okuyor ki, Allah Türkiye’ye kolaylık versin. Kolaylık versin, çünkü ortam gitgide her türlü provokasyon ya da bozgunculuğa uygun hâle geliyor.
Türkiye’nin dış politikadaki manevra alanı bugüne dek tanık olmadığımız kadar daralmış durumda. Neredeyse bölgedeki bütün oyuncularla papaz olmuş bir Türkiye var. Başkan Obama’yla da ilişkiler iyi değil, Başkan Putin’le de... Tahran’la da ilişkiler limoni, Bağdat’la da. İsterseniz bu tabloya, Türkiye’yle ilişkileri kopuk Mısır’la İsrail’i de, Mısır dolayısıyla ilişkilerin bozulmaya yüz tuttuğu Suudi Arabistan’ı, Körfez ülkelerini de ekleyebilirsiniz. Ya da Esad’ın Şam’ını... Irak Kürtleri de Ankara’ya eskisi gibi sıcak değil. Suriye Kürtleri’yle de vaziyetler malum. Kobani’yle birlikte tüm Kürtler’in Amerika’ya, Avrupa’ya yakınlaştıkları, buna karşılık ‘Kürt sokağı’nda Tayyip Erdoğan’ın ne kadar kötü anıldığı biliniyor. Tayyip Erdoğan’ın terör örgütü diye nitelemeye devam ettiği, Davutoğlu’nun Türkiye-Suriye sınırında görmek istemediği PKK-PYD ikilisine gelince, Amerika ve Avrupa’da açık kabul ve yardım gördükleri bir başka realite, Türkiye’nin canını sıkması gereken... Yine Türkiye’nin demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından imajının Batı kamuoyunda artık nasıl dökülmekte olduğu ve çok uzun zamandır model olmaktan da çıktığı bir başka hazin gerçektir.
Cepheleşme keskinleşiyor. Türkiye’yi tehlikeli ‘provokasyon’ların av alanı hâline getiriyorlar. Farkında değiller galiba. Tehlike büyük!
Erdoğan’la Davutoğlu’nun önlerinde buldukları her mikrofonda her Allah’ın günü bağırıp çağırmaları, Türkiye’nin bu perişan, bu son derece dağınık, içler acısı hâllerini düzeltmiyor. Tam tersine Türkiye kutuplaşıyor. Cepheleşme keskinleşiyor. Türkiye’yi tehlikeli ‘provokasyon’ların av alanı hâline getiriyorlar. Farkında değiller galiba. Tehlike büyük! Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak için sotada yatmış sinsi güçler çoktan beri ellerini ovuşturuyorlar. Çünkü bu gidişle, daha büyük patlamalara yol açabilecek yangınlar için zeminin olgunlaşmakta olduğunu görüyorlar.
Bu bakımdan en can alıcı nokta, ‘çözüm süreci’dir, İmralı’yla, Kandil’le ilişkilerdir. Erdoğan bu alanda kötü oynuyor. Çünkü zamana oynuyor. Seçim sandığına oynuyor. İmralı-Kandil arasında ayrılığa oynuyor. Çözümü oyalıyor. Somut adımları erteliyor. Ya da bir nihai oyun planı olmadığı için oyunu böyle oynuyor. Kısacası, Erdoğan güven vermiyor. Peki, bu kötü gidişin alternatifi yeniden silah mı, ‘ateşkes’in sona ermesi mi? Elbette hayır.
Erdoğan iktidarı ‘demokrasi, hukuk, çözüm sürecinde adım’ çağrılarına karşı boşveren tavrını sürdürürse, bundan sadece provokatörler kazanır
Ama silaha hayır derken de, hayatını kaybeden asker, polis ve PKK’lı için ağıt yakarken de, acıları yüreğimizi dağlarken de, barış çağrısı yapmak gerekir. Demokrasi çağrısı yapmak gerekir. Hukuk çağrısı yapmak gerekir. Çözüm sürecinde somut adım çağrısı yapmak gerekir. Kutuplaşmayı keskinleştirici söylemden vazgeç çağrısı yapmak gerekir. Eğer bunlar yapılmazsa... Eğer bu çağrıların gereği yerine getirilmezse... Erdoğan iktidarı bu konulara boşveren tavrını sürdürürse, elindeki çekiçle her şeyi çakılacak çivi gibi görmeye devam ederse, bundan sadece provokatörler kazanır, barışın düşmanları kazanır. Son söz mü?.. Maalesef karamsarım. Gidiş iyi değil.