O el sıkılmaz! Çünkü o el kanlı... Özgürlükleri katletti. Hukuku katletti. Yargı bağımsızlığını katletti. Güçler ayrılığını katletti. İnsan haklarını katletti. Kendisi gibi düşünmeyene hain dedi. Terörist dedi.
O el sıkılmaz! Çünkü o el, anayasayı boşluğa itti. Anayasayı ‘bekleme odası’na aldı. Anayasa Mahkemesi kararına uymadı. Mahkemeleri Anayasa Mahkemesi’ne karşı direnişe çağırdı. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı hain ilan etti. Rejimi fiilen değiştirdi.
O el sıkılmaz! Çünkü o el, gazetecileri hapse attı. Gazetecileri casus ilan etti. Hain ilan etti. Terörist ilan etti. Tek sesli medya düzeni kurdu. Saray medyası kurdu. Saray gazetecileri yarattı. Hakaret soruşturmaları ve davalarıyla demokrasinin özü olan ifade özgürlüğünü boğdu. Dağıttığı devlet ihalelerinden sağlanan paylarla ‘havuz medyası’nı yarattı. Medyada genel yayın yönetmenlerine, köşe yazarlarına, ana haber politikalarına kadar temel konularda ‘son söz’ hakkını kullandı.
Teslimiyet ve yılgınlık felaketiniz olur!
O el sıkılmaz! Çünkü o el kanlı... Gazze’ler yarattı Güneydoğu’da. Cizre’yi, Sur’u, Nusaybin’i, Lice’yi, Silopi’yi, Şırnak’ı, Yüksekova’yı yerle bir etti. IŞİD’le işbirliği yaptı Kürtlere karşı. Türkiye’de kan gölünün büyümesine yol açtı Suriye politikasıyla. Roboski katliamının üstünü örttü.
O el sıkılmaz! Çünkü o el, yolsuzluklara bulaştı. Yolsuzluk ve rüşvet dosyalarını kapattı. 17-25 Aralık yolsuzluk skandalını, ‘paralel darbe’ yaygaralarıyla kapatırken kendi darbesini yaptı. Yolsuzluk ve rüşvete bulaşan kendi bakanlarını kendi dünyasını da huzursuz etmesine rağmen Yüce Divan’dan kurtardı. Ayakkabı kutularından, yatak odalarından etrafa saçılan milyon dolarlık dosyalara ilişkin fezlekeleri kamuoyundan saklamak için her türlü oyunu sergiledi. Kamunun hesap kitap işlerine dair Sayıştay raporlarını Meclis denetiminden kaçırttı.
O el sıkılmaz! Çünkü o el, telefonla gazeteci kovdurdu. Telefonla TV programı sansürledi. Meydanlarda gazeteci yuhalattı. Meydanlarda gazeteci tehdit etti. Twitter’ı kapattırdı. YouTube’u kapattırdı. Sosyal medyayı ‘baş belası’ ilan etti. İnternetin dilini kesti.
O el sıkılmaz! Çünkü o el, ‘vergi sopası’nı dik duran işadamlarına karşı salladı. Kızdığı işadamını hain ilan etti. Faizi düşürmeyen Merkez Bankası Başkanı’nı hain ilan etti. Bir büyük işadamı hakkındaki beraat kararını bozdurması için kendi Adalet Bakanı’nı Yargıtay nezdinde devreye soktu. Danıştay Başkanlığı seçimine müdahale etti. Bir büyük devlet ihalesini hoşlanmadığı bir gruptan alıp bir başka gruba verdirdi. “Kırın kapısını alın o gazeteciyi içeri... Savcı mırın kırın mı ediyorsa, onu da atın içeri...” diye İstanbul Valisi’ne emir buyurabilen Başbakanlık Müsteşarı’nı İçişleri Bakanı yaptı. “O gazetecinin sitesini kapatın! Mahkeme kararı mı yok?.. Yaa kardeşim, biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız. Koca yüzde 50 oy almış bir partinin iradesini söylüyorum ben. Boş ver, affedersin siktir et gerisini...” diyen Başbakanlık Müsteşarı’nı İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturttu. “O polisleri derhal açığa alın, uzaklaştırın. Sabaha bırakmak mı?.. Onlar ifade mifade aldılar, o zaman bir anlamı kalmaz. Hemen toplayın, bir saat içinde yapın geçin. Ondan sonrasını siz buraya bırakın, yasa ne lazımsa çıkar kardeşim” diyerek İstanbul Valisi’ne talimat yağdıran, müsteşarını İçişleri Bakanı yaptı.
O el sıkılmaz! Çünkü o el, kadınların etek boyuna karıştı. Ailelerin çocuk sayısına karıştı. Kızlarla erkeklerin nasıl oturup kalkacaklarına karıştı. İnsanların neyi içip neyi içmeyeceklerine karıştı. Yani insanların ‘hayat tarzları’na karıştı.
O el sıkılmaz! Çünkü o el, demokrasiyi demokrasi yapan değerleri itti
O el sıkılmaz! Çünkü o el, toplumu kutuplaştırdı. Cepheleştirdi. Nefret suçu işledi. Ayrımcılığı besledi. Irkçılığı körükledi. “Affedersiniz Ermeni” dedi. “Affedersiniz Rum” dedi. Daha 15 yaşındayken, protesto eylemlerinin kıyısında hayata veda eden Berkin Elvan’ın acılı anası Gülsüm Elvan’ı meydanlarda yuhalatabilecek kadar duyarsızlaştı.
O el sıkılmaz! Çünkü o el, demokrasiyi demokrasi yapan değerleri itti. Çünkü o elin sahibi, sandıktan çıkan çoğunluğu demokrasi sandı. Sandıktan çıkan çoğunlukla her şeyi yapabileceğini sandı. Demokrasilerde, sandıkta çoğunluğu alsan bile yargının teslim alınamayacağını, kuvvetler ayrılığının hiçe sayılamayacağını, ifade özgürlüğünün tepelenemeyeceğini, özgür medyanın yok edilemeyeceğini, sivil toplumun fethedilemeyeceğini, yani demokratik değerlere dokunulamayacağını bir türlü öğrenmek istemedi o elin sahibi... Yüzünü Batı’dan Doğu’ya döndü. ‘Kayyum düzeni’ ile hem milli iradeyi, hem mülkiyet hakkını hiçe saydı. Milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırarak milli iradeyi hiçe saydı.
O el sıkılmaz! Çünkü o el, gazetecileri hapse attı. Gazetecileri casus ilan etti
O el sıkılmaz! Çünkü o el, güvenilmez bir el. Çünkü o elin sahibi, dün dediklerinin tam tersini yaptı. Darbecilerle bir zamanlar mücadele etti. Şimdi Ergenekon’la kolkola... Balyoz’la kolkola... Avrasyacılar’la kolkola... O elin sahibi bir zamanlar ‘askeri vesayet’le mücadele etmişti Şimdi tam tersini yapıyor.
O el uzatılsa bile sıkılmaz! Çünkü, böyle bir eli sıkmak pisliklere ortak olmaktır. Demokrasiyi satmaktır. Hukukun üstünlüğünü satmaktır. Özgürlükleri satmaktır. Kadın-erkek eşitliğini satmaktır. Ve o elin sahibine teslim olmaktır, o eli sıkmak...
Eğer umut arıyorsanız... Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos 2014’te yüzde 51.7 oyla cumhurbaşkanı seçildiği gün bu köşedeki yazımı şu satırlarla noktalamıştım:
Bu seçim Erdoğan için bir zafer, Türkiye için bir hezimettir. Bedelleri ağır olacak bu seçim sonrasında Türkiye, eğer bugüne kadar olanlar bir gösterge ise, ağır hukuksuzlukların yaşanabileceği bir döneme girdi. Siz eğer bu karanlık dönemde bir umut arıyorsanız, onu kendinizden başka bir yerde bulamayacağınızı bilin. Bu baskı rejimini durduracak duvar ancak kendiniz olabilirsiniz. Yılgınlık felaketiniz olur.
İki yıl sonra bugün de farklı düşünmüyorum: Teslimiyet ve yılgınlık felaketiniz olur!