Medya özgürlüğünün ve bağımsızlığının köküne kibrit suyu eken Erdoğan'a demokrasi ve hukuk konusunda ciddi bir uyarı da Öcalan’dan geldi. Kürt sorununda çözüm, deyince tüyleri diken diken olan çevrelerle yeni ittifaklar örmeye çalışan Erdoğan'ın düşündürdüğü yeni iktidar formülü ne? İmralı ve Kandil; devletleşme, Ankaralılaşma yolundaki böyle bir Erdoğan’ı hangi temenniyle izliyor olabilir?
Tayyip Erdoğan’ın Alo Fatih Hattı’ndan örnekleri geçen günlerde bu köşede yazdım.
Sadece bu birkaç örnek bile Tayyip Erdoğan’ın ‘demokrasi kültürü’nden ne kadar nasipsiz bir lider olduğunu ortaya koyar.
Bir telefon talimatıyla muhalefete ait haberleri televizyondan çıkartan ve bunun için eşine ender rastlanır bir medya altyapısı oluşturmuş olan Tayyip Erdoğan’ın demokrasiye ilişkin söylemlerinin artık herhangi bir inandırıcılığı yoktur, kalmamıştır.
Bir yandan medya özgürlüğünü çalacaksın, medya bağımsızlığının köküne kibrit suyu ekeceksin ve internetin dilini de kesmeye yelteneceksin, diğer yandan demokrasiyi demokrasi yapan yargı bağımsızlığıyla kuvvetler ayrılığını hiçe sayacaksın, ama aynı zamanda ‘demokratikleşme’den, ‘demokrasi paketleri’nden dem vuracaksın.
Olacak şey mi?
İnananlar olabilir.
Demokrasiyi bilen, hukuk nosyonu olan, hukukun üstünlüğü nedir farkında olan ciddi insanlar, Türkiye’nin demokrasi ve hukuk devleti yolundan fena halde saptığını görüyorlar.
Bu yol, çıkmaz yol.
Bu yol, istikrarsızlığa açılan bir yol.
Bu yol, Türkiye’yi siyaset sahnesinde keskin uçlara iten, feci biçimde cepheleştiren bir yol.
Onun içindir ki:
Bu yolun ucunda barış ve huzur yok.
Tayyip Erdoğan, kendi siyasal postunu kurtarmak için bu çıkmaz yolu zorluyor.
Tayyip Erdoğan, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarını kapatmak için bu yolu açmış durumda.
Tayyip Erdoğan, normal demokratik rejimlerde her biri tek başına bir Başbakan’ı koltuğundan derhal götürecek ‘dosyaları’ yok etmek içindir ki, Türkiye’yi böylesine tehlikeli bir çıkmazın pençesinde kıvrandırıyor.
Demokrasi ve hukuk konusunda Tayyip Erdoğan’a ciddi bir uyarı da hafta sonu İmralı’dan, Öcalan’dan geldi.
Öcalan da Erdoğan’ın son ‘demokratikleşme paketi’nin içi boş bir paket olduğunu, demokratikleşme değil provakatörlük olduğunu vurgularken, böyle giderse ‘çözüm süreci’nin de hayal kırıklığı yaratacağını söyledi.
Öcalan’ın mesajıyla ilgili olarak Özgür Gündem gazetesinin dünkü manşetinde yer alan haberin bir bölümü şöyle:
“Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan dün BDP Grup Başkanvekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken ile HDP Müzakere ve Çözüm Sürecinden Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Sırrı Süreyya Önder’den oluşan BDP-HDP heyetiyle 16’ıncı toplantıyı gerçekleştirdi.
Görüşmenin ardından İmralı Adası’ndan ayrılan BDP-HDP heyeti, Öcalan’ın şu mesajını yayınladı:
‘Çözüm sürecinde geldiğimiz noktada, iktidarın salt kendi güvenliğini sağlamaya dönük tek taraflı paketler yaklaşımı demokratikleşme değil, provokatörlüktür.
Lazım olan, toplumsal sözleşme güvencesiyle yürüyecek bir demokratikleşmedir.
Hükümet, seçim bahanesine sığınarak meselenin ciddiyetinden uzak bir noktaya savrulmaktadır.
Bu tutumunu acilen değiştirmemesi durumunda sürecin bitmesinin en önemli sorumlusu olacaktır.
Bunun için acilen müzakere heyetleri oluşturulmalı ve demokratik sözleşme hukuku esas alınmalıdır.”
Hafta sonu özellikle yandaş medyanın pek görmediği -belki de görmek istemediği- Öcalan uyarısı çok açık.
Özetle diyor ki:
Tayip Erdoğan demokrasi ve hukuk konusunda ipe un sermeye devam ederse, çözüm süreci de güme gider!
Ben de böyle düşünüyorum.
Maalesef öyle.
Tayyip Erdoğan’ın kafasında demokrasi ve hukuk yok. Demokrasi ve hukuku tepeleyerek kendi siyasal postunu kurtarmak istiyor.
Bunun için bir yandan zaman kazanmaya oynuyor.
Ama daha önemlisi, bir yandan da, Kürt sorununda çözüm deyince, tüyleri diken diken olan çevrelerle yeni ittifaklar örmeye çalışıyor.
Tayyip Erdoğan’ın bu ‘yeni ittifak’ yelpazesinde Ergenekoncular da olabilir; ‘milli orduya kumpas’ sloganıyla asker de ‘yeni ittifak’a dahil edilebilir.
‘Roboski katliamı’nın üstünü örten ve ‘asker’den hesap sormayan Tayyip Erdoğan’da bu yönelişler suyun yüzüne çoktan vurdu.
Bütün bunlar aynı anlamı taşıyan şu iki cümlede özetlenebilir:
Erdoğan Ankara’lılaşıyor!
Erdoğan devletleşiyor!
Erdoğan’ın yaşamakta olduğu bu devletleşme süreci hiç kuşkusuz yeni değil.
Erdoğan artık ‘yeni değil eski Türkiye’nin sularında yelken açmış durumda.
Eski zamanların CHP + Ordu = İktidar formülü, (Tansu Çiller’in de 1990’lardaki Başbakanlığı döneminde DYP + Ordu = İktidar formülüne bir ara aklı yatar gibi olmuştu) galiba şimdilerde Tayyip Erdoğan’a da çekici geliyor:
AKP + Ordu = İktidar!
Kim bilir, belki de Erdoğan böyle bir ‘çıkış yolu’nun arayışı içindedir.
Ama bu yol, tam bir çıkmaz yoldur, Tayyip Erdoğan’ın çöküşünü daha da hızlandıracak bir yoldur.
Ve böyle bir devletleşme yolundaki bir Erdoğan’dan Kürt sorununda çözüm ve barış beklemek, bir mucizeye bel bağlamak olmaz mı?
Bu sorunun yanıtı, İmralı ve Kandil’de de bilinmiyor değil. Sanıyorum, benim de katıldığım bir temenni var oralarda:
Her şeye rağmen ip kopmasın, ateşkes sonlanmasın, artık dağlarda kimseler ölmesin isteniyor.
Öcalan’ın haklı uyarısına bir de bu pencereden bakmakta yarar var.
Twitter: @HSNCML